Makale

Linç güruhuna cevap-2 AK Parti’ye ne ölçüde ve niçin destek verdim?

Linç güruhuna cevap

2.

AK Parti’ye ne ölçüde ve niçin destek verdim?

Geldigimden beri bana karsi bir kampanya baslatan ve giderek iftira ve tehditlerle bunu tam bir linçe dönüstüren söz konusu güruhun iddialarindan biri de benim AK Parti politikalarina destek verdigimdir. Bir de buna bakalim: Bu ne biçim bir destek, ne ölçüde ve niçin?

AK Parti 2002 yilinda, yani 10 yil önce genel seçimleri kazandi ve hükümet oldu. O günden beri AK Parti hükümetinin izledigi politikalara konusma ve yazilarimda zaman zaman deginirim. Beni izleyenler bilirler. Ecevit’i, Çiller’i, MHP’yi, ANAP’i barajin altina süpürüp AKP’yi yüzde 35 oyla ve büyük bir çogunlukla tek basina iktidar yapan 3 Kasim 2002 seçimlerinin hemen ardindan yazdigim ‘ AKP için hem agir yük, hem sans… ‘ baslikli yazida söyle demistim:

‘Seçim bu haliyle son derece olumludur. Kitleler için bir basaridir, bundan öte zaferdir. Gidenler gitmeyi çoktan hak etmislerdi. Silinip süpürülmeleri ne kadar hos! (…)

‘Ya 363 gibi ezici bir sayiyla iktidar olan AKP? O bu zaferi ne kadar hak etmisti veya, ülkenin sorunlari konusunda ne kadar umut veriyor? Bu konuda da iyimser olmak için ne yazik ki henüz görünürde bir sey yok.’

Söz konusu yazida AK Parti’nin bir tahlilini yapmis ve Kürt sorunu basta olmak üzere ülkenin çözüm bekleyen sorunlarindan söz ederek söyle demistim:

‘AKP seçimleri bu kadar büyük farkla kazanmakla hem büyük bir yükün altina girdi, hem de bu onun için, kendisinin ve ülkenin yolunu açmak için önemli bir sans..

Bakalim bu sansi kullanabilecek mi, bu ileri görüslülügü ve cesareti gösterebilecek mi; yoksa tutuculukla degisim arasinda, iki arada bir derede mi kalacak?.

Toplumsal degisim belli kosullarda kendini dayatir. Böyle durumlarda degisimin sözcüsü veya manivelasi olmak için ille de köklü devrimci bir geçmise sahip olmak ya da reformcu iddialarla yola çikmak gerekmez. Tarih bazan böyle firsatlari liderlerin ve partilerin ayagina getirir; ama o niteliklere sahip degillerse firsatlar geçip gider ve yazik olur!.’

Görüldügü üzere, AK Parti konusunda ne iyimser, ne de kötümserdim; önyargili degildim. Degisimin Türkiye’nin kapisini çaldigini, seçimlerde sahneden silinenlerin bu degisim ihtiyacina cevap veremedikleri için bu duruma düstüklerini, AK Parti içinse bir firsat söz konusu oldugunu söyledim.

Geçen 10 yil içinde AK Parti bu firsati ne ölçüde kullandi? Degisime ne ölçüde cevap Verdi? Kanimca AK Parti, birçoklarinca beklenmeyen olumlu, ileri adimlar atti, bunun yani sira zaman zaman durdu, geriledi, yanlislar da yapti.

Kimileri AK Parti’nin olumlu adimlarina bakarak bunu bir devrim saydilar. Kimileri ise politikalarini AK Parti karsitligi üzerine insa etmislerdi, örnyargili idiler; bu nedenle hiçbir olumlu adima destek vermediler, yapilan her seye bir kulp taktilar, kötülemekle yetindiler.

Bana gelince, bu on yillik süreç boyunca AK Parti’ye yönelik önyargisiz tavrimi sürdürdüm. AK Parti’nin olumlu adimlarini destekledim, yanlislarini ve geri adimlarini elestirdim.

Örnegin AK Parti, 24 saat Kürtçe yayin yapan TRT Ses’i açtigi zaman bunu olumlu, önemli bir adim saydim. Bu bizim de taleplerimizden biriydi.

AK Parti açilim sürecini baslattigi zaman bunu Türk devlet siyasetinde bir kirilma noktasi saydim; çünkü hem Cumhurbaskani Gül, hem Basbakan Erdogan, ‘ülkemizin en büyük sorunu Kürt sorunudur, o çözülmeden ülke düze çikamaz; bu sorun bugüne kadar izlenen siddet yöntemleriyle çözülmez,’ dediler ve çatismaya son vermeye yönelik bir süreç baslattilar. Bunu destekledim.

AK Parti 2004’ten itibaren yogunlasan cunta girisimlerine karsi dik durdugu, darbecilerin üzerine gittigi zaman da destekledim. Ergenekon davasi bu kapsamda, darbecilerden hesap sorulmasi ve ülkenin, devlet içinde yuvalanmis çetelerden arindirilmasi bakimindan son derece önemliydi. Askeri vesayeti geriletici adimlara, 2010 yilindaki Anayasa degisikligi referandumuna destek verdim. Bence her demokrat insanin bunu yapmasi gerekirdi. Yanlis olan bu tutum degil, darbecilere açik veya gizli destek vermekti, askeri vesayeti korumak için çirpinan statükocu güçlerin yaninda yer almakti, 12 Eylül Anayasasina sahip çikmakti, Ergenekonculara kol kanat germekti.

Çetelerin pitrak gibi ortaya serildigi 2006 yilinda yazdigim, ‘Çetelerle Mücadelede Hükümete Destek Vermeli’ baslikli yazida söyle diyordum:

‘Önceki yazimda, hükümetin, belki de artik kaçacak yeri kalmadigi için, kendisini savunmak için, çetelerin üstüne gittigini yazmistim. Öyle de olsa bu olumlu bir sey, iyi bir firsat. Baska konularda görüs ayriliklarimiz ne olursa olsun bu konuda hükümete destek vermek gerek. Polis belki de yillardir ilk kez olumlu bir is yapiyor. Ne hükümetin bazi dinci takintilari, tutarsizliklari, ne polisin geçmisteki kötü sicili, bugün çeteler konusundaki olumlu çabalara destek vermeye engel olmamali.

Hükümet bu alanda ne kadar kararli olur, bu çabalar ne sonuç verir, ayri bir mesele; ama su anda yapilmasi gereken, çetelerin ortaya serilmesine ve hesap sorulmasina yönelik her olumlu adima destek vermektir. Tereddüt edecek zaman degil.’

2007’de Abdullah Gül’ün seçimini engellemek için, 367 oy engeli dahil, olmadik oyun ve dalaverelere basvuran, Gül’ün esinin türbanli olusunu sömürüp bunu irticanin alameti gibi sunanlara karsi tavir aldim, hatta, ‘Neden basi türbanli bir kadin cumhurbaskani olmasin?’ baslikli bir yazi yazdim. Basi türbanli bir kadin pekâlâ degisimci, basi açik bir kadin da fasist olabilir, keramet saçta veya basörtüsünde degil, dedim.

Erdogan Dersim olayiyla ilgili olarak ‘Bu bir katliamdir’ deyip devlet adina özür diledigi zaman, bunu onurlu, yürekli, tarihi bir adim saydim.

Evet, tüm bu konularda statükocu güçlerle ters düstük. Onlar Kürt açilimina, TRT-Ses’e, askeri vesayetin geriletilmesine karsi çiktilar, Kürt sorununun çözümü ve demokratiklesme yönündeki çabalarin önünde duvar örmeye çalistilar, Ergenekonculara, darbecilere kol kanat gerdiler. Laiklik adina basi örtülü kadinlari kamusal hayatin disina itmeye çalistilar.

Öte yandan, AK Parti’nin baslattigi açilim sürecine iliskin olarak hiç de asiri iyimser ve hayalci olmadim. Açilim sürecinin daha basinda kaleme aldigim ‘Kosullar çözüm için elverisli mi?’ ve ‘Kelepir fiyatina çözüm’ baslikli iki yazida bu görüslerimi dile getirdim; hem statükocu güçlerin çözüme kolay kolay firsat tanimayacaklarini, hem de AK Parti’nin, sorunun gerçek boyutlarina uygun köklü bir çözümü düsünmedigini belirttim. Ne yazik ki bunda yanilmadim, statükocu güçler açilim sürecine karsi sert bir direnis gösterdiler ve AK Parti durakladi, süreç tikandi. Bu asamada, yeterince kararli davranmayan AK Parti’yi elestirdim.

Erdogan ‘Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaslarimin sorunu vardir,’ biçiminde,bir önceki söylediklerine aykiri biçimde geri adim attigi zaman elestirdim ve ‘Kürt sorunu yoktur diyenler bu sorunu nasil çözecek?’ baslikli bir yazi yazdim.

AK Parti hükümeti’nin, 2003’te Türkiye’nin ABD ile birlikte Irak’a asker göndermesi için meclise tezkere sunmasina siddetle karsi çiktim, Partim bu yönde kampanya yürüttü; böylece kamuoyunun aydinlanmasina ve sinir ötesi harekâta karsi çikmasina katkida bulunduk. Bizzat AK Parti içinden kasi çikanlarla bu tezkere Meclis’te reddedildi.

Hükümeti, 2003’te Kibris konusunda çözümsüzlük yanlisi Denktas ve yandaslarina hayir diyemedigi için elestirdim.

‘Topluma Kazandirma’ veya ‘Eve dönüs Yasasi’ adi altinda yeni bir teslimiyet ve itirafçilik yasasi çikarildigi zaman, bunu ‘Toplumu Kandirma Yasasi’ diye niteledim, siddetle elestirdim ve ayni baslik altinda yazdigim yazida sunlari önerdim:

Ise 12 Eylül Cunta Anayasasi´ni degistirmekle baslamak gerekir. Bu deli gömlegi bir yana atilip yeni ve demokratik bir anayasa yapilmali. Kürt kimligi anayasada kabul edilmeli. Bu ülke, 1920’lerin basinda Mustafa Kemal´in de dile getirdigi gibi baslica iki halktan Türklerden ve Kürtlerden olusuyor. Anayasa da, ülkenin tüm siyasal ve kültürel yapilanmasi da buna uygun düsmeli.

Kürtlerin varligi ve haklari anayasal güvenceye alinmali.

Esitlik temelinde bir çözüm gerekir, bu da federasyondur.

Kürtçe Türkçe´nin yani sira resmi dil olmali.

Ilkokuldan üniversiteye kadar Kürt okullari açilmali.

Basin-yayin, resmi ve özel televizyonlar zaman kisitlamasi olmadan Kürtçe yayin da yapabilmeli.

Okullardan zorunlu din dersini kaldirmadigi, cemevlerinin statüsünü tanimadigi; seçim barajini düsürmedigi, Ceza Kanunu’ndaki basin ve düsünce özgürlügünü sinirlmayan 301 ve benzeri maddelere dokunmadigi için hükümeti sik sik elestirdim.

Önyargili olmadim
Önyargilarinin tutsagi olanlar beni anlayamazlar

Özetle, yalnizca ülkeye geldigim son 6 aylik dönemde degil, AK Parti’nin hükümet oldugu su son 10 yillik dönemde benim tutumum budur. Önyargili olmadim; hükümetin olumlu adimlarini destekledim, yanlislarini, geri adimlarini ise zaman zaman sert biçimde elestirdim. Son on yilda haftalik Dema Nu gazetesinde ve Dengê Kurdistan sitesi basta olmak üzere, çesitli sitelerde ve gazetelerde yayimlanan yazilarim, onlarca TV konusmam bunun kanitlaridir.

Ama diyelim ki bu adamlar son on yilda ne söyleyip ne yazdigimi bilmiyorlar, beni izlemediler, buna ragmen, arastirip sorusturma geregini de duymadan sorumsuzca ahkam kesiyorlar. Ya da balik hafizalilar, unuttular… Ama dönüsümden sonra son alti ayda söylediklerimden de mi haberleri yok? Örnegin KCK davasindaki tutuklamalar nedeniyle, hemen her konusmamda ve yazimda hükümeti elestirdim, ‘madem PKK’ya silah biraktirmak, dagdakileri indirmek indiriyorsun, neden ovadakileri tutukluyorsun? Bu yanlistir,’ dedim. Buna ragmen muarizlarim, kör kör parmagim gözüne, ‘Neden KCK operasyonlarini elestirmiyorsun?’ diyebiliyorlar! Bu bir yana, Uludere Robozki köyü katliami ile ilgili yazim, orada, Dengê Kurdistan sitesindeki kösemde asiliyken, ‘Neden Uludere’den söz etmiyorsun?’ diyebiliyorlar?

Tüm bunlar iyi niyetle veya balik hafiza ile izah edilebilir mi? Besbelli bu adamlar hinogluhinler ve ar damarlari çatlamis. Siyasetlerini AK Parti düsmanligi üzerine kurmus olduklari için, benim bu objektif tutumum onlari tatmin etmiyor. Bunlar iflah olmaz statükocu, militarist ve soven çevrelerdir, onlarin yani sira PKK’li linç güruhudur. Bunlari anliyorum,, baska türlü davranmalari sasirtici olurdu.

Bir bölüm eski solcu arkadas…

Ama ilginçtir, bu koroya katilanlar arasinda bir dönem ayni saflarda, baskiya zulme karsi mücadele ettigimiz, en azindan benim öyle sandigim eski solcularin bir bölümü de var. Bu eski solcu arkadaslar, CHP ile, Kemalist ve ‘ulusalci’ denen kesimle pek güzel anlasiyorlar da ülkenin dindar yurttaslarina yönelik takintilarindan bir türlü kurtulamiyorlar. Onlar bu ülkenin dindar insanlarini bir kez, 30-40 yil öncesinden, ya da kal u beladan beri, gerici diye etiketlemisler ve bu ezberden bir türlü vazgeçemiyorlar. Onlara göre dindarlar (elbet Sunni Müslüman olanlar) Maras’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta; hatta Kerbela’da ve Yavuz zamanindan beri, ülkücülerle birlikte solculara ve Alevilere saldiranlardir…

Bu solcu arkadaslar aradan geçen 30 yilda köprülerin altindan akan nice sularin ve dindar kesimde meydana gelen degisimin adeta farkinda degiller.

Bunlar su son on yilda Kürt sorunu basta olmak üzere tartisma ortaminin nasil gelistiginin, bu sorunun cümle TV kanallarinda ve günlük gazetelerde tartisildiginin sanki farkinda degiller…

Bu arkadaslar, daha 2-3 yil öncesi Beytüssebap’ta kitapevine bomba atarken suçüstü yakalanan onbasilardan bile hesap sorulamadigini unutuyor ve simdi nice generalin, orgeneralin sivil yargiya hesap verdiklerini, darbe ve Ergenekon davalarinda yargilandiklarini görmezden geliyor ve ya bunun önemini (örnegin beyaz renolarin artik keyiflerince dolasip yargisiz infaz yapamadigini) anlamiyorlar.

Bu arkadaslar, son dönemde bizzat TRT ekranlarinda 1977 1 Mayisi’nin, Maras, Çorum, Sivas olaylarinin ve benzeri nice provokasyonun üstündeki perdenin aralanmasina ve bu olaylarin içyüzünün sorgulanmasina yönelik programlarin, bu olaylarda derin devletin ve onun nice cinayetler islemis olan parçasi Kontrgerilla’nin rolünün ortaya dökülmesi anlamina geldigini ya görmezden geliyor, ya da önemini kavramiyorlar. Bu arkadaslar geçmiste de tüm bu provokasyonlar olurken Kontrgerilla’nin isin içinde oldugunu ya görmediler ya da tez unuttular…

Bu arkadaslar 12 Eylül’ün bas sorumlularinin, ancak son Anayasa degisikligi ve referandum sayesinde bugün yargilanmakta oldugunu sanki görmüyorlar.

Bütün bu olumlu adimlarda AK Parti’nin önemli payi ve rolü oldugu yadsinabilir mi?

Ama ne gariptir ki bu arkadaslar bütün bunlari görmezden bilmezden geliyorlar. Önyargilarina tutsak olmuslar. Eski solcu bildigimiz bazilarinin, Perinçek ve Yalçin Küçük gibilerinin Ergenekon davasinda yargilanmalari banim açimdan hiç sürpriz olmadi. Bazi provokatör ve düsük kisilerin bana yönelik her karalamasini, her iftirayi -nerden bulup bulusturuyorlarsa- sayfalarinda veren ODA TV mensuplarinin bu davadan sorgulanmasi da beni sasirtmadi… Ama, bu tür baglantilari olmayan bir bölüm eski solcu arkadas da önyargilari nedeniyle statüko cephesinin yanina, Ergenekoncular için dertlenip tasalanacak konumlara düstüler…

Böyleleri sol adina acinacak durumdalar.

Bu kesimin bana karsi kuskulu yaklasiminin, bir bölümünün ise açikça cephe açmasinin bir nedeni iste budur. Onlar gibi düsünmüyorsam demek ki AK Parti’nin adamiyim…

Bir nedeni budur, ama tek nedeni degildir. Bunlar arasinda güçlünün yaninda olmayi marifet sayanlar, PKK’ye yaslanarak idame-i hayat edenler, odun kiricinin hink deyicileri de var. Kürt halkina destek olayim derken, böylesine bir iyi niyetle PKK’ye, vakti zamaninda Kürt hareketine devlet tarafindan sokulmus ve hâlâ da ayni devletin derin kanadi tarafindan yönlendirilmekte olan bu hastaliga destek verenler de var. Bu konuya gelecek yazilarimda yeri geldiginde deginecegim.

(Devam edecek)

Kemal Burkay

Back to top button