Linç güruhuna cevap-4 PKK’nin ortaya çikis öyküsü 1. ve 2. dönem

Linç güruhuna cevap
4. Bölüm
PKK’nin ortaya çikis öyküsü 1. ve 2. dönem
Bir önceki bölümün sonunda, PKK’nin, Kürt yurtsever örgütlerine karsi savasmak, onlari ortadan kaldirmak için bizzat sömürgeci rejim tarafindan kuruldugunu ve yillar yili kendisine verilen bu ugursuz görevi icra ettigi halde bu sifatini bize ve öteki Kürt yurtsever örgütlerine yakistirdigini, bizi isbirlikçi ve hain diye niteledigini ve bu tavrinin tam bir yavuz hirsiz örnegi oldugunu belirtmistim.
PKK’nin tüm bu marifetlerini geçmiste onlarca kez yazdim. Ama yazmakla ne PKK bu ugursuz isten vazgeçti, ne de söyleyip yazdiklarimiz PKK’nin kuyruguna takilanlarin ayilmasina yetti. PKK bugün hâlâ bu ugursuz isi sürdürüyor. Öyle olunca bizim de susmamiz olmaz. Yavuz hirsiz gibi sirret olmasak da, en azindan kendimizi savunmaya hakkimiz var. Ayrica halka gerçekleri söylemek ve dogru yolu göstermek de bizim görevimiz.
Öyle olunca bir kez daha erinmeden, dönüp gerçeklere bakalim. Bakalim kim isbirlikçi, kim hain, kim ‘Hamas’, kim ‘korucu’ ve de kim, Kara Yilan’in deyisiyle ‘alçak ve serefsiz ’
Benim 75 yillik hayat hikâyem ortada. Bu bakimdan alnim açik, basim dik. Karsitlarim bu hayat hikâyesinde bir tek kara nokta gösteremezler. Politika, tarih, dil, siir, roman, tiyatro ve mizah türünden 60 dolayinda yayinlanmis eserim var. Bu eserlerimde Kürt halkinin mücadelesine zarar verecek bir tek söz, bir tek cümle gösteremezler. Düsmanin oyununa hiç gelmedim. Post ve paraya tenezzül etmedim. Kardes kani dökmedim. Önce sosyalist bir partide, Türkiye Isçi Partisi’nde siyasi mücadeleye basladim, sonra kurucusu oldugum Kürdistan Sosyalist Partisi’nde sürdürdüm. Hayatim boyunca emekçilerin, ezilen Kürt halkinin ve ülkemizde ve dünyada ezilen, hakki yenen tüm kesimlerin hak ve özgürlükleri için, daha güzel, yasanabilir bir dünya için mücadele ettim. Hem benim kisisel hayat hikâyem, hem de uzun yillar yönettigim örgütün, Kürdistan Sosyalist Partisi’nin hikâyesi bu bakimdan esi az görülür türden temizdir, onur duyulacak cinstendir.
Peki ya PKK’nin?..
PKK 1978 yilinda kuruldu. Kurulus asamasinda yaptiklarina geçmeden önce, onun kurucusu ve baskani olan, taraftarlarinin zaman içinde bir puta çevirdigi Öcalan’in geçmisi üzerinde kisaca durmakta yarar var.
Öcalan daha 1960’li yillarin sonlarinda, Tapu Kadastro Okulu ögrencisi iken, derin devletin olusturdugu derneklerden biri olan Komünizmle Mücadele Dernegi’nin üyesi idi. Bu dernek ünlü Kontrgerilla örgütüne eleman derleyen örgütlerden biriydi.
Gazeteci Avni Özgürel bu yillarda Öcalan’a Ankara’da MIT’in olusturdugu ve ‘milliyetçi’ gençlerin gidip geldigi bir dernekte rastladigini, onun bu dernekte ‘Office boy’ olarak çalistigini anlatir.
Öcalan, siyasalda okurken, 12 Mart döneminde, Ankara Yüksek Ögrenim Dernegi (ADYÖD) yürütme kurulu üyesi iken, ‘Safak Grubu’nun dagittigi bildiri nedeniyle, arkadaslariyla birlikte Sikiyönetim Mahkemesince tutuklanir, ama bir süre sonra birakilir. Arkadaslari ise bu bildiri nedeniyle agir cezalara çarptirilir. Gazeteci Ugur Mumcu yillar sonra bu olayi, 12 Mart döneminde Ankara’da Sikiyönetim Mahkemesi Savcisi olup daha sonra emekliye ayrilmis olan Binbasi Baki Tug’dan sorar. Baki Tug’un verdigi cevap her seyi ortaya koyar:
‘Emniyet’ten bir yazi geldi, Öcalan adamimizdir deniyordu, biz de biraktik ’
Bu kadari bile PKK’nin ortaya çikis öyküsünü ve çikar çikmaz yaptigi ‘garip isleri’ aydinlatmaya yeter.
Bu dönemdeki ilginç gelismelerden biri de Öcalan’in, Karakoçan’da oturan dava vekili Ali Yildirim’in kizi Kesire Öcalan’la evlenmesidir. Ali Yildirim, önce 1925 Seyh Sait ayaklanmasi, ardindan da Dersim direnisi sirasinda devlet yararina istihbarat toplayan, yani MIT’e çalisan biridir. Bu yöndeki faaliyetini daha sonraki yillarda, örnegin 12 Mart döneminde de sürdürmüstür. Böyle bir evliligin rastlanti olmadigi bellidir. 1990’li yillarda Hürriyet Gazetesi’nin kendisiyle yaptigi röportajda, ‘Kiziniz teröristbasi ile evli, ne dersiniz?’ sorusuna Ali Yildirim’in verdigi cevap aynen söyledir:
‘Ben kizimi devlete verdim ’
Simdi de PKK’nin kurulus dönemine ve bu dönemde yaptiklarina kisaca bir göz atalim:
Öcalan ve arkadaslari, 1970’li yillarin ortalarinda silahli bir grup olarak ‘UKO’cular adiyla ortaya çiktilar ve 1978 yilinda PKK’yi kurdular. Kurucular arasinda Apo, Kesire, Pilot Necati ve Duran Kalkan da vardilar. Pilot Necati, yüzbasi rütbeli bir Türk subayidir, 12 Eylül darbesinin ardindan, herhalde görevi bittigi ve desifre oldugu için PKK’dan ayrilmistir. Duran Kalkan ise Kürt asilli degildir (Arap veya Türk oldugu rivayet edilir) ve PKK’nin o dönemdeki kadrolarindan, basina bir is gelmeden, burnu kanamadan bugüne kalanlardan biridir. Su anda hem PKK’nin üst düzey komutanlarindan biridir, hem de ideologlugunu yapmaktadir. Son olarak KCK’yi bir bataga sürükleyen, 2011 yilinin ‘Halk Savasi’ teorisi de onun eseridir.
PKK 1978’li yillarda ortaya çikar çikmaz, diger Kürt ve Türk sosyalist ve demokratik örgütlerini tüm olarak düsman ilan etti. Öcalan o dönemde yayinladigi ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ adli kitapta o zaman kamuoyunda bilinen adimizla bizi (Özgürlük Yolu) ve öteki Kürt örgütlerini (DDKD, KUK, Rizgari, Kava, Tekosin vb ) sömürgeci rejimin isbirlikçisi ilan etti ve Kürdistan’in kurtulusu için öncelikle bu örgütleri ortadan kaldirmak gerektigini ileri sürdü.
Bu olacak sey miydi? Kürt halkini ve Kürdistan’i kurtarmak isteyen bir örgüt, ilk is olarak diger yurtsever ve devrimci Kürt örgütlerini ortadan kaldirmaya mi çalisir, yoksa onlarla, sömürgeci rejime karsi bir cephe kurmaya mi?..
Ama biz, Kürt halkinin özgürlügü için çetin bir mücadele yürüttügümüz, Kürdistan’da ulusal hareketin hizla kitlesellestigi, fasist güçlerin bölgeden kovuldugu ve söz konusu yurtsever cepheyi kurmaya çalistigimiz bir dönemde PKK ortaya çikti ve ilk is olarak bize saldirdi.
PKK 1979 yilinda Dogu Beyazit’ta Mustafa Çamlibel adli yoldasimizi evinin önünde vurdu, iki yoldasimizi da yaraladi. Mustafa, Dogu Beyazit derneginin (DHKD) baskani ve yetenekli, gelecek vadeden bir gençti. Bölgede etkindik, buna ragmen yoldaslarimizin PKK taraftarlarina karsi ayni yöntemle cevap vermesini engelledik, rejimin bizi PKK eliyle bir kör dövüsüne çekmeye çalistigini gördük ve bu oyuna gelmedik, yayinladigimiz ve yirmi bin adet dagitimiz bir brosürle, bu konuda halki aydinlatmakla, PKK’yi teshirle yetindik. Mustafa’nin katili ise yakalandi, ama karakolun bir kapisindan girdi, öteki kapisindan serbest birakildi
Bu olayin ertesinde bölgedeki genç ve ilerici, solcu bazi yargiç ve savcilar, bazi kaymakamlar, PKK’nin arkasinda devlet destegi oldugunu bize açikça söylediler.
PKK bu olayin ardindan Siverek’te Ferit Uzun adli yurtseveri vurdu (Uzun, Kava’nin önde gelen kadrolarindandi), ardindan Bucaklara saldirdi ve bölgede asiret kavgalari çikardi. Bu nedenle 10 bin dolayinda kisi Siverek’ten göç etti.
Bu arada PKK, Antep yöresinde Tekosin’in kadrolarina saldirdi ve onu bu yörede etkisiz hale getirdi.
Ardindan Kürdistan Demokrat Partisi taraftarlarina karsi da cinayetler isledi ve KUK’la çatismaya girdi; çatismalar Mardin, Urfa, Diyarbakir gibi tüm çevre illere yayildi ve 100 dolayinda insanimiz hayatini yitirdi, bölge alt üst oldu.
PKK bu dönemde Kürt örgütlerinin yani sira bölgede örgütlenmeye çalisan Türk sol örgütlerine, TKP ve digerlerine de saldirdi, bazi kadrolarini öldürdü, bazilarini yaraladi.
Bu bir rastlanti degildi. Akli basinda herkes PKK’nin rolünü kolayca anlayabilirdi ve anladi. Rejim Kürt hareketini içinden vurmak, birbiriyle çatistirmak ve engellemek için Öcalan ve arkadaslari eliyle paravan bir örgüt kurmustu. PKK inandirici olmak için kendisini Marksist-Leninist diye niteledi, silahli mücadeleyi temel yöntem saydi; legal, siyasal ve demokratik mücadeleyi küçümsedi. Öteki örgütleri revizyonist, reformist, hatta düpedüz isbirlikçi ve hain diye niteledi.
Rejim basarmis, PKK eliyle bölgeyi terörize etmis, asiret kavgalari çikarmisti. 12 Eylül Cuntasi, türlü provokasyonlarla kiskirttigi sag-sol çatismasinin bütünü gibi, PKK’nin bu eylemlerini de kullandi, sömürdü ve yönetime el koydu.
Yillar sonra Öcalan çesitli yazi ve konusmalarinda bu kurulus döneminde MIT’le iliskisini açikça ortaya koydu. Örnegin, Mahir Sayin’in kendisiyle yaptigi ve sonra kitap halinde yayimlanan uzun röportajda aynen söyle dedi:
‘Adamlarin parasiyla, adamlarin elemanlariyla yaptigim politikaya bak. Ugur Mumcu bunu yazacakti. Adam 10 gün sonra öldürüldü Hatta tam bu aile iliskisini (Kesire’nin ailesi), Pilot iliskisini inceliyordu ’ (Erkegi Öldürmek, Abdullah Öcalan Ne Diyor, s. 86)
Abdullah Öcalan, ‘Aydin Zafer’ adiyla Özgür Politika Gazetesi’ne yazdigi 1998 tarihli yazida ise söyle övünüyor: ‘Ekmegini korumasini TC sagliyor. TC ‘eski, cahil Kürt hizmetimize girdi’ diyor Üç yil süreyle düsmaninin parasini, düsmaninin adamlarini mücadelenin hizmetine kosturuyor Zaten Türk yazarlar ‘Apo’yu biz Ankara’da basladik, hem biz para verdik, hem biz koruduk’ diye söylemisler. Bu dogru. Uzun süre Türk ordusunu kendisi için çalistiriyor ’ (29 Ocak 1998 tarihli Özgür Politika).
Öcalan, 27 Kasim 1997 günü, MED-TV’deki programa telefonla katilarak yaptigi konusmada ise, PKK’nin kurulus asamasinda devletin kendilerini diger Kürt örgütlerine karsi kullanmak istedigini, üç yil süreyle onlarin tüm dediklerini yaptiklarini, ama sonunda onlara oyun oynadigini, Ugur Mumcu’nun da bu bilgilere ulastigi için öldürülmüs olabilecegini, böylece susturuldugunu söyledi.
Bunlar dört basi mamur itiraflardir ve ahmaklar disinda hiç kimse, bu sözlere bakarak Öcalan’in MIT’i kullandigi gibi bir zirvaya inanmaz; ama MIT’in PKK’yi kurup bir güzel yönettigini, Öcalan’in da bu iste bas aktör oldugunu kuskuya yer olmayacak biçimde anlar.
Iste Kürt Hamas’i böyle kurulmustu sayin Bayik, bunu sen herkesten iyi bilirsin (*)
PKK’da 2. Dönem, örgütün Suriye denetimine geçmesi
12 Eylül darbesi olaylarin gidisini degistirdi. Ülkedeki tüm demokrasi güçleri ve sol güçler gibi, Kürt yurtsever hareketi de ezildi, cezaevlerine dolduruldu, iskencelerden geçirildi. Bunlar arasinda elbet PKK’nin kadrolari ve tabani da vardi. Içlerindeki, bazisi yönetici planda olup desifre olmus ajanlar ise (Apo, Kesire, Duran Kalkan vb) yurt disina geçirilmislerdi.
Suriye’ye geçen Öcalan bir süre sonra Suriye Istihbaratiyla bag kurdu ve PKK giderek Türk istihbaratinin güdümünden çikti, agirlikla Suriye’nin güdümüne girdi, Bekaa ve Sam’da üslendi. PKK 1984 yilinda Suriye’nin destegiyle ve onun çikar ve planlarina uygun olarak Türkiye’ye karsi partizan savasi baslatti. Türk devletinin ve medyasinin ‘hafif yogunluklu savas’ olarak niteledigi bu çatisma o günden bu yana devam ediyor. 50 bini askin insanimiz bu savasta hayatini yitirdi. Kürdistan alt üst oldu, 3-4 bin dolayinda köy yakilip yikildi, 3 milyon dolayinda insanimiz göç etti, büyük kentlerin varoslarinda perisan oldu. Türkiye bakimindan da sonuçlar ortada. Kendi eliyle yangin çikaran Türk devleti bu yangina eteklerini kaptirdi. Onca insan kaybi, onca acinin yani sira yüz milyarlarca dolar bu savasta heba oldu ve durum hâlâ devam etmekte. Bu savas ülkenin gelismesinin ve demokratiklesmesinin önündeki en büyük engel.
PKK’nin MIT tarafindan kuruldugunu söyledigimiz zaman, koca koca, sözde deneyimli adamlar, yazar-çizerler ve bir bölüm siyasetçi kuskuyla basini salliyor, var olan çatismaya, kavgaya, bunca can ve mal kaybina bakip ‘Devlet kendisiyle mi savasiyor?’ diyor
Hayir, devlet kendisiyle degil, Kürt halki ile savasmak için PKK’yi kurdu, kullandi; sonra denetimini bir süre ve bir ölçüde yitirdi, bunu büyük ölçüde Suriye, Iran, Irak (Saddam rejimi) gibilerine kaptirdi ve PKK, Suriye’nin yönlendirmesiyle Türkiye ile savasa tutustu. Durum hiç de anlasilmaz degil, iste bu kadar basit!
Yukarda saydigimiz kanitlardan bir tanesi bile, arif olan için, PKK’nin MIT tarafindan kuruldugunu anlamaya yeter de artar bile. Bunca kanita ragmen ‘Öyle sey mi olur canim!’ deyip baslarini bilgece sallayan kisilere ise bizim diyecegimiz su: ‘El insaf yani! Sizin durumunuz Aziz Nesin’lik ’ Aziz Usta’nin ünlü ‘Insallah Kurt degildir ’ öyküsünde oldugu gibi
Ama bu dönemde bile Türk istihbaratinin PKK içindeki eli tümüyle son bulmadi. Öcalan’in Kontrgerilla ile iliskisi, Türk devletinin PKK içindeki eli, degisik biçimlerde ve degisik olaylarla sürüp geldi. Örnegin 1987 yilinda PKK’nin yurt disinda bize ve öteki Kürt ve Türk ilerici, solcu muhalefetine karsi yönelttigi siddet dalgasi Türk derin devletinin amaç ve planlarindan bagimsiz degildi. PKK yurt disinda kadrolarimizi vurdu, Newroz gecelerimize saldirdi, derneklerimizi yakti. Fasist rejim 12 Eylül sonrasi yurt disindaki muhalefeti sindirmek için de PKK’yi kullandi.
Bu dönemde PKK’nin bizzat kendi içindeki farkli sesleri susturmak için kullandigi yöntemler de üzerinde ciddiyetle durmayi gerektiren türdendir. Örgüt içi demokrasi tanimayan, en ufak farkli düsünceye, sese katlanmayan, herkesi ‘Serok’un görüs ve düsüncelerini tekrarlayan bir papagana çevirmeye çalisan bu örgütün bizzat kendi tabanina yaptiklari da akil almazdir. PKK, kendi içindeki farkli sesleri susturmak için de esine rastlanmaz bir terör uyguladi; insanlari tutukladi, iskence etti, kursuna dizdi; Bekaa ve Güney Kürdistan’daki üslerini ölüm tarlalarina çevirdi. Bunun yani sira yurt disinda da örgütten ayrilan, ya da ters düsen pek çok kadroyu katletti. Bu sekilde, Kürt halkinin özgürlügü için, güçlü yurtsever duygularla köylerinden ve okullarindan kopup gelen bu gencecik insanlarin yüzlercesi ve binlercesi PKK’nin bu acimasiz çarki tarafindan keyfi nedenlerle yok edildi.
Ayni dönemde PKK’nin yurt içinde yürüttügü savas da oldukça garip, sui jeneristir. PKK, devletin baskisi ve bizzat kendisinin yanlis yöntemleri, asiretlere saldirmasi nedeniyle korucu olan halka karsi da acimasiz oldu, köyleri basip kadin çocuk demeden katletti. (Örnegin Bucaklar, Jirkiler, Mardinli Kiliçarslanlar ve daha birçok yurtsever asiret ve aile, PKK’nin saldirilari nedeniyle koruculasmislardir). PKK, Devletle savasiyorum diye siradan, hatta genellikle devrimci ve yurtsever memurlari, ögretmenleri, mühendisleri katletti. Böylece, Kontrgerilla, JITEM, Özel Kuvvetler gibi güçlere de ayni türden eylemleri yapip PKK’ya yüklemek için büyük bir firsat verdi.
Böylece PKK, içerde ve disarida adini teröriste çikardi ve bir bütün olarak Kürt ulusal hareketinin imajini bozdu.
PKK ayni dönemde Suriye ve özellikle Irak Kürt yurtsever hareketine karsi da kullanildi.
Birinci Körfez Savasi’nin ardindan, BM korumasinda bir öz yönetim olusturan Güneyli Kürtler, 1992 yilinda tek yanli federasyon ilan ettiler. Buna Irak’in, yani Bagdat hükümetinin yani sira, Iran, Suriye ve Türkiye’de siddetle tepki gösterdiler. Zaten bu dört devlete kalsa Güney Kürdistan’daki Kürt ulusal yönetimini bogacaklardi. Onlarla birlikte PKK da bu federasyon ilanina karsi çikti, onu emperyalizmin bir oyunu ve ‘Araplarin sirtinda bir hançer’ olarak niteledi ve çok geçmeden Kürt yönetimine savas açti, KDP ve KYB’nin güçleriyle savasti. PKK’nin güneyli Kürtlere karsi açtigi bu savas Kürt halkinin çikarina degildi, bir kardes kavgasiydi ve Suriye ile öteki, Kürdistan’i kendi aralarinda bölmüs ve Kürt halkinin özgür olmasini istemeyen bölge devletlerinin çikarina idi. PKK bu savasta taseronluk yapmakta idi. Her iki taraftan yüzlerce Kürt gencinin öldügü ve Güney Kürdistan’da yeni bir yikima yol açan bu savastan PKK yenik çikti, teslim oldu ve PKK’nin gerillalari Yekiti (KYB) bölgesindeki Zelê kampina yerlestirildiler. Bir süre sonra ise serbest birakildilar.
Ancak PKK, Kürt yönetimine karsi savasmayacagina dair söz vermis olmasina ragmen, bölge devletleri hesabina onlara karsi savasmayi daha sonraki yillarda da sürdürdü. 1995’te KDP ile savasti. 1997’de KYB’ye savas açti PKK’nin Güney Kürtlerine, oradaki ulusal yönetime karsi açtigi bu savas yillarca sürdü, binlerce Kürt gencinin hayatini yitirmesine ve bölgenin yanip yikilmasina yol açmakla kalmadi, Türkiye’nin bölgenin içislerine karismasina ve orada üslenmesine de yol açti.
PKK bu arada, Suriye ve Irak gibi Iran Kürdistani’nda da örgütlenerek Iran rejiminin planlarina uygun biçimde Iran Kürt hareketine karsi da kullanildi.
Özetle bu dönemde de PKK gerçekte Kürt halki için savasmadi, bir bakima dört devlet için savasti. Onun, Kürt gençlerinin cani pahasina yürüttügü savas Kürt halkina çok büyük zararlar verdi.
Bu nedenledir ki, daha 1987 yilinda yazdigim makalede, ‘Bu halk savasi degil, halka karsi bir savastir,’ dedim. Suriye, Irak, Iran gibilerin destegiyle PKK gibi saskin, güdümlü bir örgütün yürüttügü bu savasin hiçbir basari sansi olmadigini söyledim. Öyle de oldu. Dünyada ve bölgede güç dengeleri degisince Öcalan, Türkiye ve ABD’nin baskisiyla Suriye’den çikarildi, iltica edecek ülke bulamadi, dönüp dolasip Türkiye’nin eline düstü ve her sey ilk kurulus yillarina döndü. Bu son 12 yillik dönemdir. Bunun kisa öyküsünü de 5.bölümde yazacagim.
————————————————
(*) Hamas, Filistin Kurtulus Örgütü’ne karsi kullanilmak üzere bizzat Israil devleti tarafindan kurulmus, ama sonradan üzerindeki kontrol yitirilmis; radikal islamci Hamas, siddete dayali ve uzlasmaz politikalariyla Israil-Filistin baris sürecini de engeller hale gelmistir.
Kemal Burkay