MIT ‘ PKK görüsmesi ve çözüm üzerine

PKK’nin eylemlerinin tirmandigi, buna karsilik operasyonlarin yogunlastigi bir ortamda kamuoyuna MIT-PKK görüsmelerinin ses kayitlari sizdirildi. Görüsmeleri kimin sizdirdigi ‘MIT’ten birileri mi, PKK’mi, baskalari mi?- anlasilmis degil; bu konudaki rivayetler muhtelif.
Görüsmelerin Oslo’da oldugu ve besinci bulusma oldugu anlasiliyor. Norveç’in öteden beri, çesitli uluslararasi krizlere çözüm bulmak için bu tür görüsmelere ev sahipligi yaptigi bilinen bir sey. Daha önce Filistin-Israil arasinda da arabuluculuk yapmisti.
Bu tür görüsmeler duruma göre bazen gizlilik içinde, bazen de açik olarak yürütülmekte. Örnegin daha 1995 yilinda, Kürt sorununa bir çözüm arayisinin ürünü olarak taraflar arasinda diyalog baslatmak için Oslo’da kamuoyuna açik bir konferans toplanmisti, ki ben de katilip konusma yapanlar arasindaydim. Konferans Oslo Üniversitesi Insan Haklari Enstitüsü tarafindan düzenlenmisti ve Norveç Disisleri Bakanligi’nca desteklenmekte idi.
Bu konferansa, çagrili olmalarina ragmen Türk devletini ve hükümetini temsilen resmi planda kimse katilmamisti. Ama Türk tarafindan, aralarinda Insan Haklari Dernegi Baskani Akin Birdal ile Prof. Baskin Oran’in da oldugu bazi aydinlar katilmisti. Kürt tarafinda da PKK’ye yakin bazi isimler, örnegin o zamanki Sürgün Parlamentosu Baskani Yasar Kaya, HADEP Genel Baskani Murat Bozlak ve ERNK temsilcisi, bunun yani sira baska örgüt ve kurumlardan Kürt aydinlari katilmisti. Konferansta Kürt sorunu üç gün boyunca tartisilmis, bir de sonuç bildirisi yayinlanmisti.
MIT ile PKK arasinda yürütülen son görüsmelerin ise gizli yürütüldügü anlasiliyor. Görüsmenin bir tarafinda PKK’nin siyasi ve askeri sorumlulari (Sabri Ok, Zübeyir Aydar, Mustafa Karasu) diger yanda da o dönemdeki Basbakanlik Müstesar Yardimcisi (Simdiki MIT Baskani) Hakan Fidan ile MIT Müstesar Yardimcisi Afet Günes var. Yine bu ses kayitlarindan ve hükümet tarafinin açiklamalarindan anlasiliyor ki MIT heyeti Imrali’da Öcalan’la da görüsmekte ve ayni zamanda bu görüsmelerden hükümetin haberi var.
Birkaç gündür Türkiye kamuoyunda bu konu tartisiliyor. Medyada bir kesim bu tür görüsmeleri dogal ve gerekli bulurken, bazi kesimler bu nedenle hükümeti suçluyorlar.
Aslinda MIT’in ve bundan da öte Genelkurmay elemanlarinin Imrali’da Öcalan’la görüstükleri çok önceden bilinmekte ve buna iliskin bilgiler sik sik ‘açik ya da kapali-Öcalan’in görüsme notlarina da yansimaktaydi. Bu açidan görüsmeler bir sürpriz degil, bundan hükümetin haberinin olmasi da.
Bu görüsmeler bir yönüyle, hem devlet, hem PKK açisindan dogaldir. PKK Türk devletiyle bir savas içinde görünüyor. Bu savasi Kürtlerin hak ve özgürlükleri için yürüttügünü söylüyor. Türk devleti ise PKK’yi basindan beri bir terör örgütü olarak niteliyor ve terörle savastigini söylüyor. Ama bu çatisma 30 yila yakin süredir sürüp gelmekte. Görünüste taraflardan hiçbiri digerine güç yetirememekte. Bu arada iki halkin kayiplari, özellikle Kürtlerinki çok büyük oldu. Türk tarafinin da az sayilmaz. Büyük can kaybi ve maddi kayiplar bir yana, savas Türkiye’nin demokratiklesmesinin önünde bir engel. Eger öyleyse, savasan taraflarin savasi sona erdirmek ve bir çözüm plani üzerinde anlasmak için görüsmeleri de dogaldir.
Hükümet eger silahlari susturmak, Kürt sorununu adil biçimde çözmek ve böylece ülkeyi barisa ulastirmak için bu görüsmeleri yürütüyorsa kendisini kutlamak gerekir. PKK’nin de eger bu görüsmelerden bekledigi Kürt halkinin hak ve özgürlüklerini elde etmekse ve böyle bir baris plani için çabaliyorsa, onu da kutlamak gerekir.
Ne var ki sorun bu kadar basit degil ve her iki taraf açisindan da son derece karmasik. PKK’nin yillar önce siyaset sahnesine çiktigi günden itibaren izledigi politikalari ve bunun sonuçlarini bir yana birakalim. Bu konuda geçmiste çok yazip konustuk ve bunlarin tekrari gerekmez.
Peki simdi durum nedir? Malum, Öcalan daha yakalandigi gün rejimin hizmetinde oldugunu söyledi. Ilk durusmasinda bunu vurguladi, pismanligini dile getirdi ve ‘ne istiyorsaniz onu yapayim,’ dedi. Hükümet de bu mesaja olumlu cevap verdi. Öcalan idama mahkum edildi, ama hüküm icra edilmedi; tam da bu asamada idam cezasi kaldirildi. O dönemin basbakani Ecevit, açik açik, ‘Ölüsü isimize yaramaz; herkes kullaniyor, biz neden kullanmayalim?’ dedi. Buna en çok itiraz eden Bahçeli MIT tarafindan ikna edildi
O günden beri olup bitenler ise tümüyle bu istikamettedir. Öcalan önce devletin arzu ve istegine uygun olarak silahlari susturdu, hatta ‘ebediyen susturdugunu’ söyledi. ‘Firsat verin dagdakiler gelip teslim olsunlar,’ dedi. (Devlet o firsati vermedi, çünkü terör bahanesinin sürmesine ihtiyaci vardi ve PKK’yi Güneyli Kürtlere karsi kullanmak istiyordu.) Öcalan PKK’nin programini terk etti: ‘Ne bagimsizlik, ne federasyon, ne otonomi; demokratik cumhuriyet!’ dedi. Örgüt ise biri iki etmeden onu izledi. PKK adini terk etti, önce KADEK, sonra da Kongra Gel adini benimsedi. Kisacasi PKK, PKK olmaktan çikti!
Bu is 4-5 yil böyle sürdü. Ta ki Ak Parti seçimleri kazanip hükümet kuruncaya kadar. Bunun üzerine generaller darbe hazirligina basladilar ve bu süreçte, ortaligi karistirip vatani yeniden kurtarmanin bahanesini yaratmak için ‘PKK’nin terörüne’ de gerek duydular. Bir anda PKK’nin adi, itibari ve savasçi ruhu iade edildi!
Ve o gün bugündür AK Parti ile generallerin bilek güresi devam ediyor. Ordu darbe yapamadi, tersine Ergenekon davasi açildi, darbeci generaller cezaevini boyladilar. Askeri vesayet bir hayli geriletildi. PKK’nin silahli eylemleri ise, iç ve dis konjonktüre uygun biçimde bir durup bir baslayarak devam ediyor
Evet, bütün bunlar gözlerimizin önünde cereyan etti, ediyor. Simdi ‘ulusal birlik’ ve benzeri güzel laflar hatirina bütün bunlari unutup, gözlerimizin önüne perde, geçmisin üstüne ise bir sünger çekip aptallarin durumuna mi düselim?
Son dönemde Öcalan Imrali’daki hücresinde, ordu ile simdi hükümet denetimine geçmis MIT arasinda sikismis durumda
PKK sözde ona, yani ‘Baskan’a’ pek bagli görünüyor, silahlarin susmasi veya çözüm söz konusu olunca onu muhatap gösteriyor. BDP ve diger yandas kesimler de öyle, ‘irademiz Öcalan’ diyorlar
Bu ‘birlik’ durumu güzel ve bu öndere baglilik göz yasartici Ama acaba Öcalan’in kendisi iradesine sahip mi? Ya o ‘irade’ kimin emrinde? Düne kadar Genelkurmay’in hizmetinde idi. Bugün ise asker ile AK Parti arasinda gidip gelmekte Bilek güresi ayni zamanda Öcalan’i ve PKK’yi kontrol üzerine yürümekte
Öyle olunca taraflardan her biri açisindan bu görüsmelerden amaç nedir?
Örnegin PKK ne istiyor? En son olarak ‘demokratik özerklik’ diye garip, içi bos bir sey. Gerçekte ne otonomi, ne de onun Türkçesi olan özerklik Belki, Kürdistan’i birkaç parçaya daha ayiracak bir eyalet sistemi Ama PKK asil olarak da Öcalan’in kisisel durumu, onun ev hapsine alinmasi üzerine odaklanmis durumda.
Bu tam da Türk devletinin istedigi sey degil mi? Ama hükümet her seye ragmen bu özerklik lafindan ve anadilde egitim talebinden hosnut degil. Hükümet yandasi kimi ‘demokrat’ kalemler bile bunu ayri bir devlet kurma çabasi, yani ülkenin parçalanmasi gibi yorumluyorlar Onlara kalsa yerel yönetimlerin yetkilerinin biraz genisletilmesi ve anadilde seçmeli ders Kürtlere yeter de artar bile
Öyle olunca bu görüsmelerle ilgili olarak Kürt halki adina umutvar olmak için neden var mi?
PKK ‘ MIT arasinda cereyan eden söz konusu görüsme metinlerinden anlasilan o ki hükümet ve onun görevlendirdigi MIT heyeti PKK’yi eylemsizligi sürdürmeye, hatta dagdan inmeye ikna etmek istiyor. Bu elbet kendi basina da olsa önemli. Biz de öteden beri PKK’nin söz konusu silahli eylemlerinin Kürt halkinin ulusal mücadelesine bir yarari olmadigini, bu saatten sonra ise çözümün önünde engel oldugunu söylüyor, tek yanli silah birakmayi bile Kürt siyasetinin normallesmesi bakimindan son derece yararli görüyoruz.
PKK sözcülerinin talepleri arasinda ise seçim barajinin % 7’ye indirilmesinden ve anadilde egitimden baska bir sey yok. Öyle olunca hiç zahmet etmesinler, bu kadarini Kürt halki silah kullanmadan, ortaligi kana atese bogmadan da pekâlâ elde edebilir.
Peki Öcalan? Ya o Kürtler için ne istiyor? Kendisi bir süre önce ‘Kürtler adina devletle tarihin en büyük anlasmasini’ yaptigini, ya da yapmak üzere oldugunu ileri sürmüstü. Neymis acaba o müthis anlasma? Bilmiyoruz Bizim adimiza gizli kapakli olarak yapilmis bu anlasmayi bilmek hakkimiz degil mi?..
Hayir, o is bizim adimiza, ‘irademiz’ tarafindan, Imrali’nin dört duvari arasinda kotariliyor
Bilmiyor, ama ne olabilecegini tahmin ediyoruz. Söz konusu ses kayitlarindan edindigimiz bilgiye göre MIT baskani Hakan Fidan Öcalan’in tutumundan pek memnun, Öcalan’in son 10 yilda, dar bir hücrede geçirdigi dönemi ve ondaki ‘degisim ve gelisimi’ övüp göklere çikariyor. Kürt sorununun çözümüne iliskin olarak onun vizyonunun Türk hükümetinin vizyonu ile yüzde 95 oraninda çakistigini söylüyor. Bu haliyle onu ‘en makul muhatap’ olarak niteliyor.
Sanirim Hakan Fidan hakli ve bunlar salt PKK heyetinin gönlü hos olsun diye söylenmis sözler degil. Eger Öcalan ev hapsine alinir ve böylece kosullari iyilestirilirse, bir de kendisine bir süre sonra serbest birakilma sözü verilirse, onun açisindan hiçbir sorun kalmaz, devletle uzlasmak için önünde tüm kapilar açilir. Ama bununla Kürt sorunu çözülmüs olmaz, sorun oldugu yerde durur.
Sonuç olarak diyecegim sudur: Silahlarin susturulmasi için Türk devletinin görüsmesi gereken muhatap elbette Öcalan ve PKK’dir. Bu görüsme dogal olmaktan öte gereklidir de. Eger bu görüsmelerin sonucunda PKK silah birakirsa bu herkesten çok Kürt halkinin yararina olur. Kürt siyasal mücadelesi normallesir, dogal kanallarina kavusur.
Ama tek basina silahlarin susmasi Kürt sorununun çözümü demek degildir. Çözüm ancak esitlik temelinde ve Kürt halkinin temel haklarini tanimakla olur. Bu temel haklari savunmayanlar Kürt sorununun çözümünde muhatap olamazlar. Onlarla varilacak bir uzlasma hiçbir seyi çözmeyecektir.
Muhatap Kürt halkidir ve onun temel haklari pazarlik konusu edilemez.
Ayrica sorunun çözümüne yönelik bu tür görüsmeler Kürt ve Türk kamuoyundan gizli biçimde degil, açik biçimde yapilmali, en azindan kamuoyu görüsmelerle ilgili olarak düzenli biçimde aydinlatilmalidir.
Kemal Burkay