Nankör…
Mesud Tek
TC Basbakani Erdogan, son Diyarbekir seferinde, ziyareti öncesi yaptiklari açiklamada hiç bir beklenti içinde olmadiklarini söyleyen sivil toplum kuruluslarini kirmadi. Yaptigi konusmada Kürd sorununun çözümüne iliskin olarak yeni hiç bir sey söylemedigi gibi, gelecekte de söylemeyecegini, yeni adimlar atmaya niyeti olmadigini ortaya koydu.
Konusmasinda bugüne kadar yaptiklari hizmetleri anlatan, Kürd sorunu konusunda yaptiklari olumlu çalismalari dile getiren Erdogan, 12 Haziran seçimleri sonrasi agzina sakiz yaptigi söylemini tekrarladi: ‘Kürd sorunu yoktur, PKK ve terör sorunu vardir, Kürd vatandaslarimin sorunu vardir.’
Sezar’in hakki Sezar’a.
Elbette, Erdogan demokrasi ve Kürd sorunu konusunda öncellerinden farkli bir çizgi izledi. AK Parti hükümeti, ‘acemi-çiraklik’ döneminde bu konularda bazi adimlar atti. 24 saat Kürdçe yayin yapan TRT-Ses gibi önemli islerin altinda AK Parti ve liderinin imzasi bulunuyor. Ancak, sözkonusu adimlar, Kürd sorununun barisçil biçimde, diyalogla çözüm yolunun açilmasina yardimci olurlar, tek baslarina sorunun temelden çözüldügünü göstermezler.
Basbakan, Diyarbekir konusmasinda, bu alanda yaptiklarini tek tek siraladiktan sonra ‘Kürd sorunu yoktur, diger vatandaslar gibi Kürd vatandaslarimin da sorunlari vardir’ diyerek, Kürdlerin kollektef haklarina karsi olan, sorunu kisisel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözüme kavusturmayi hedefleyen politikasini bir kez daha deklare etti.
12 Haziran seçimlerinde, milliyetçi ve daragaççi bir söyleme agirlik veren Basbakan, seçim sonrasi dönemde de bu söylemi devam ettirdi. Demokratiklesme ve Kürd sorunu konusunda frene basti. Bu politika degisikliginin geregi olarak, güvenlikçi politikalar temel alindi. Artik polis jopu hak arayanlarin sirtindan eksik olmuyor, kitlelerin taleplerine biber gaziyla karsilik veriliyor.
Basbakan, Diyarbekir’de ‘Kürd sorunu yoktur, PKK ve terör sorunu vardir’ diyor. Bu, Kürd sorununu terörle özdes gören ve çözümünü de devlet siddetini artirmakta bulan resmi anlayisin bir kez daha deklare edilmesidir. Öyle anlasiliyor ki, yapilan elestiri ve önerileri dikkate almayan AK Parti Hükümeti, Erdogan-Idris Naim Sahin patentli güvenlikçi politikalardan geri dönmeyecek.
Konusmalarinda sik sik, kendisini dinleyenlerle birlikte ‘beraber yürüdük bu yollarda’ sarkisini söyleyen Erdogan’in, 12 Haziran seçimlerinden sonra çiktigi bu yol, kadim devlet yolu. Bu yolun, çok renkli ve sesli bir yapiya sahip olan Türkiye’nin demokratiklesme sorununu çözemedigi, Kürd sorununu çözüme kavusturamadigi gibi, daha da agirlastirip içinden çikilmaz hale getirdigi tecrübe ile sabittir.
Basbakan, gelenekçi oldugunu, dini ve toplumsal degerlere bagli bulundugu sik sik söyler. Yönetim sürecinde bagli oldugu degerleri topluma dayatmadigi sürece, Basbakanlarin da bazi degerlere sahip olmasinda yadirganacak bir durum yok. Ama Erdogan bazi degerlere, örnegin vefa, adil olma, vicdanin sesini dinleme gibi degerlere uygun mu davraniyor?
Diyarbekir konusmasinda PKK tarafindan öldürülen sivillerin adlarini tek tek anan ve hakli olarak bu eylemleri mahkum eden Erdogan, Roboski katliamindan bahsetmemesi, 13 kursunla katledilen 12 yasindaki Ugur Kaymaz’i anmamasi, karakoldan atilan havan mermisi ile paramparça olan Ceylan Önkol’u hatirlamamasi (defterler dolduracak kadar uzun olan listeyi daha fazla uzatmanin geregi yok) adil bir davranis mi? (Laf buraya gelmisken. Sahi ne oldu Ceylan Önkol davasi? Yoksa Ankara’nin, Genelkurmay’in gizli ve bir o kadar da kirli dehlizlerinde kayip mi oldu? Bilen var mi?)
Devlet siddeti gündeme geldiginde adalet terasizi devlettten yana tartan Erdogan, ayni zamanda vefasiz da.
Erdogan bir dönemdir ülkedeki tüm degisiklikleri ‘biz yaptik’, partili arkadaslarina dönerek ‘siz’gerçeklestirdiniz diyor. Kusku yok, demokratiklesmede, yasanan degisiklikliklerde darbesever generallerin, JITEM üyesi katillerin yargilanmasinda aslan payi Basbakan ve partisine ait. Ama tüm bu degisikliklerin kendi eserleri oldugunu söylemek vefasizliktir.
Çünkü dünya alem biliyor ki Türkiye’deki degisimde AB yanlisi güçlerin, ‘ulusalcilik’a bulasmamis solcularla demokratlarin, ‘yetmez ama evet’ diyenlerin, liberallerin, PKK’li ve AK Parti’li olmayan bir kisim Kürtlerin, bir kisim aydin yazar ve sanatçi ile sivil toplum kuruluslarinin, özellikle nitelik alaninda azimsanmayacak katkilari var. Kaldi ki Basbakan’in kendisi, örnegin 12 Eylül Anayasa Referandumu sonrasinda yaptigi konusmada, birlikte ‘evet’ dedikleri kurum ve kuruluslarin adini tek tek sayarak tesekkür etti.
Simdi ise ‘herseyi biz yaptik’ diyor. Diyarbekir konusmasinda da, acemilik dönemi AK Parti hükümetinin attigi adimlari destekleyen, ama simdi ‘ziyaretten hiç bir beklenti içinde olmadiklari dile getiren, ‘ya kardes ya komsu olalim’ deyip kardes olmak için yapilmasi gerekenleri siralayan sivil toplum kuruluslarina saldiriyor. ‘Terör örgütünün taleplerini dile getiriyorlar’ diyerek onlari devletçi hakimlerin önüne yem olarak atiyor.
Iktidarda kaldikça devletlûlasan, degistirme sözünü verdigi sistemi bir iki kismi degisiklikle sürdürmek isteyen Basbakan, demokratiklesme konusunda kendisini destekleyenleri, yaptigi yanlislara karsi çiktiklari, elestirdikleri ve itiraz ettikleri için hedef tahtasina koyuyor. Hakeretlerde bulunuyor, görmezden geliyor, yok sayiyor ve hatta terör örgütüne yardim ve yataklik etmekle suçluyor!…
Basbakan’in bu tavri, vefa, sadakat ve ‘birlikte tuz ekmek yemenin hatiri’ gibi iyi ve korunmasi gereken toplumsal degerlere ne kadar uyuyor?
Öyle anlasiliyor ki devletlûlasmak, sisteminin basina oturmak, bagli bulundugu degerleri ayaklar altina almayi, nankör olmayi da gerektiriyor.
Basbakan kendisini dinleyenlerle birlikte söyledigi sarkinin bir yerinde küçük bir degisiklik yaparak ‘bize hersey sizi hatirlatiyor’ demeyi çok seviyor. Basbakanla birlikte sarki söyleyenlerin Erdogan’a ne hatirlattigini bilecek durumda degilim. Ama ulusalcilarin babasi Mümtaz Soysal’in tesekkürü ile irkçi fasist Devlet bahçeli’nin destegine mazhar olan Erdogan-Idris Naim Sahin patentli yeni Kürd politikasi bize Demirel’i, Çiller ve Agar’i animsatiyor.
Basbakan ve surekasi acemilik dönemlerinde AB, demokrasi ve degisim sürecinde yaptiklari reformlari destekleyen kesimleri kendilerine mahkum olarak görüyorlarsa eger, aldaniyorlar.
04 Haziran 2012
Mesud Tek