Özürlü bir devletin sorunlari
Ergenekon; asker, yargi, bürokrasi ve bir kisim siyasilerden olusan, tekçi devlet sisteminden beslenen ve devlet adina cinayet isleme ayricaligina sahip, Kemalist devleti temsil eden kesimlerin birlikteliginden meydana gelen bir tür organizasyonun adidir.
Kürdler; devlet tarafindan dislanan ve tüm ulusal ve demokratik haklardan yoksun birakilan ve kurulusundan beri ergenekoncu devlet sisteminin inkar ettigi, gariban, sahipsiz, ekonomik ve sosyal yasamlari çok kötü olan ulusal bir topluluktur.
Dindar-muhafazakar; devletin kamusal alani içinde, sistemin belirledigi ölçünün disina çikmamak kaydiyla, yasam hakki bulabilen, bazen de “Laik Kemalist sistem”e tehlike olarak görüldüklerinden, kamusal alan disina itilen, ekonomik ve sosyal yasam düzeyleri fena sayilmayan ve degisik kimliklerden olusan genis bir toplum kesimini kapsamaktadir.
Aleviler; alevi olduklarini dillendirmedikleri sürece, devletin belirledigi kamusal alan içinde kendilerine bir yasam hakki verilen ve devlet bürokrasisinde önemli mevkilerde yer alabilen farkli bir inanç gurubudur. Alevilik inancina bagli toplumsal grup içinde; Kürd, Türk ve Araplar vardir.
Bu cografya da farkli inanç, kimlik ve kültürlere bagli baska guruplarin var oldugu da biliniyor. Bunlarin temel haklari, “Lozan Antlasmasi” geregi uluslararasi hukukla güvenceye alindigi halde, iç hukuka gelince, bu gruplarin da hak ve hukuklarinin ihlal edildigi gözlenmektedir.
Ergenekoncu devlet sisteminin 100 yili askin bir zamandan beri baski ve sindirme uygulamalarinin yani sira; toplumun farkli kesimlerini de birbirleri ile çatistirarak, toplumda çok tehlikeli bir siddet ve baski kültürünün olusmasina neden olmustur. Bu sistem toplumda var olan, farkli inanç, kültür ve kimlikleri resmi anlamda yok saymis, ancak gerçek yasamda ise, bu farkliliklari sürekli kurcalayarak, toplumsal bir çatisma ortamina zemin olusturmak için karanlik zeminlerde birbirlerine karsi sürekli kiskirtmis ve birbirleri ile çatisan gruplara kendisi de, tepeden müdahale ederek kurtarici rolüne soyunmustur. Bu kurtarici rolünden dolayi, devlet toplumun gözünde hep kutsal sayilmis, “Devlettir ne yaparsa hakkidir” algisi toplumun tüm kesimlerinde dal budak salmistir. Devletin tekelinde olan kitle iletisim araçlarinin da, kitlelere empoze ettigi bu anlayisin degismesi kolay olmayacagi gibi çok zaman alacaga da benziyor. Öyle anlasiliyor ki, demokrasi kültürü toplum içinde yesermedigi ve dal budak salmadigi sürece bu sistem, çatisma ortamini hep sicak tutacaktir.
Halbuki, laik, sosyal ve hukuk niteligi olan bir devlet, vatandasina hizmet götüren, toplum içindeki farkli kimlik, inanç ve kültürlerin gelisimi ile, bunlar arasinda uyum ve barisi saglayan organizasyon olmasi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kagit üzerinde bu niteliklere göre tanimlandigi halde, uygulamada tam tersi bir durum söz konusu.
Bir kisi ve etrafindaki belli bir grubun çikarlarina göre sekillenen bir devletin, tüm toplumun çikarlarini esit bir sekilde temsil etmesini beklemek zaten gerçeklerle bagdasmaz. Böyle bir sistem, ancak toplumun tüm kesimlerini kendisine benzetmeye ve kendi mekanizmasina hizmet etmeye zorlar. Bunun sonucunda da ucube bir sistem ve toplum olusur.
Anlasilacagi üzere, özürlü bir dogumla peydahlanan Türk devletinin siyasal, hukuksal ve idari sistemi, söyle ya da böyle toplumun tüm kesimleri ile sorunludur. Dolayisi ile özürlü bir devletin vatandaslari da özürlü olur.
Günümüzde degisen ve globallesmeye dogru hizla giden dünyaya kiyasla, ilkel ve çagdisi kalan Türk Devletine karsi, haklari gasp edilen tüm toplum kesimlerinden itiraz seslerinin yükseldigi günümüzde, Ergenekoncu devlet zihniyeti, sistemin ömrünü uzatmak için, geçmiste uyguladigi farkliliklari “birbirine düsür” oyunlarini devreye sokmaya çalistigi gözlerden kaçmamaktadir. Geçmiste Sünni’yi Alevi’ye, Alevi’yi Sünni’ye, Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e, solcuyu sagciya, sagciyi solcuya kirdirma uygulamalarini günümüzde tekrar gerçeklestirmek adina, demokratik süreci tersyüz ederek, ortami bulandirmak için hiçbir firsati kaçirmadigi gözlemlenmektedir. Toplum belki eskisi gibi birbirlerini kirmayacak, ancak yillardir olusan önyargilarla birbirlerine karsi besledikleri kin ve öfkeden dolayi, ortak hedef olmasi gereken Ergenekoncu sisteme karsi birlik olmalari yerine, onun isini kolaylastiracak tutum ve davranislar sergileyebilirler/ sergilenmektedirler.
Sistemin, inançsal kimliklerini kabul etmedigi Alevileri Sünni egemenligiyle, Sünnileri de benzer argümanlarla korkutmaya ve çatismali bir ortam yaratmaya çalistigi bir süreç yasanmaktadir. Bu süreç, akl-i selim bir bakis açisi ile degerlendirildiginde, sorunlarla bogusan toplumsal kesimlerin tekrar hegemonik kemalist sistemin payandasi yapilmaya çalisildigini görmemek ancak körlükle izah edilebilir.
Tarihin daha fazla uzaklarina gitmeye gerek yok. Yakin tarihteki iki olay; 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madimak otelinde vahsice yakilarak öldürülen 37 aydin, alevi ve sanatçinin davasinda sergilenen tutum ve gerçek katilin gözden kaçirilmak istenmesi ve buna karsi, 5 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan-Kemahiye- Basbaglar köyündeki camiye yapilan baskin ile katledilen 33 Sünni vatandasin öldürülmelerinin isitilip isitilip gündeme getirilmesi yillardir oynanan oyunun bir parçasi oldugunu anlamak için daha ne kadar bedel ödenmesi gerekir sorusunu sormaktan kendisini alamiyor insan.
Her iki katliamin senaryosunu hazirlayan ve uygulamaya koyan derin Ergenekoncu devlet güçlerinin isini kolaylastiran tutum ve davranislardan herkesin kaçinmasi gerekir. Aksi durumda benzer senaryo ve oyunlari daha çok izlemeye devam ederiz, egemenler de saltanat üstüne saltanat yasayacaklardir. “Tas atani görmezden gelir, tasin pesinden kosarsan yorulur ve yari yolda kalirsin”
Son on yil içinde, Türkiye’nin siyasal tarihinde çok önemli degisim ve dönüsümlerin yasandigi gerçegine ragmen, degisimin yeni açtigi yolun daha basindayiz. Bu yolu birlikte genisletmek ve ilerlemek için, tüm kesimlerin önyargilarindan arinmasi ve temizlenmesi ile mümkün olabilecektir. Bunun kolay ve kisa zamanda olamayacagi da unutulmamalidir. Çünkü yillarin birikimi ile olusan önyargilardan kurtulmak yine yillar alacaktir. Önemli olan bu gerçegi görüp, bu bilinçle hareket etmektir.
Kürdler’in, Türkler’in, Alevilerin Sünnilerin (dindar-muhafazakar) sagcisiyla, solcusuyla bu sistemden az yada çok zarar gören herkesimin, Ergenekoncu güçlerin oyunlarini bosa çikarmak için, bir degil bin kez düsünerek, aralarindaki tüm çeliski ve farkliliklari bir tarafa birakarak ve omuz omuza vererek, özürsüz yeni bir devlet ve demokratik bir sistem kurmak için, birlikte bu sistemi bir an önce sona erdirmenin tam zamanidir. Yoksa, daha çok çatismalar olacak ve kanlar dökülecektir. Bu ortam da ancak derin Ergenekoncu güçlerin ekmegine yag sürer.
Bunun için, Ergenekon, JITEM, faili meçhuller davalari ile Köy Koruculuk sisteminin sorgulanmasi ve bunlar için yeni istihdam alanlarin yaratilmasi sürecinin hizlandirilmasi ve bu konularda kamuoyu olusturularak, devleti yönetenler üzerinde bir baski unsuru haline getirilmesi, öncelikli görev olmalidir.
Fehmi Atmaca