Makale

Peki ne kadar?

Basliktaki soru bana degil, Radikal yazarlarindan Yetvart Danzikyan’a ait.

Ve kanimca ileri demokrasi hedefli Erdogan hükümetinin demokrasi, hak ve özgürlükler alaninda varabilecegi noktanin kodlarini gösteriyor.

Hatirlayalim, Erdogan son yurtdisi gezisinde, ‘anadil ile egitim talep ediyorlar, o kadar da degil’ mealinde seyler söylemisti.

Basbakan, ‘Kürd dili ile egitimi için alt yapi henüz hazir degil, seçmeli olarak okutulmasi sartlarin olusturulmasina katki da sunar’ vb demiyor.

Ya da ‘PKK terörü devam ettikçe olmaz’ diyerek PKK’ ye endekslemiyor.

Yekten ‘Kürdçe egitim’ olmaz diyor.

Kürdlerin analarin ak sütü kadar helal, dogustan kazanilan ve uluslararasi anlasmalarda yer alan haklarinin sinirlarini çiziyor.

‘Bizim istedigimiz kadar özgürlük, bizim çizecegimiz sinirlar içinde hak’ diyor.

Basbakan ve sürekasi bu totaliter ve çagdisi tavrini sadece Kürdlerin haklari konusunda degil, demokratik hak ve özgürlükler alaninda da gösteriyorlar.

‘Afyon ve Uludere’de ne oldugunu bilmek istiyoruz’ diyen TÜSIAD Baskani Bayan’a da haddini bildiriyorlar.

‘Kendi isine baksin’ diyorlar. TÜSIAD’in geçmisteki rejim destekçisi, demokrasi ve özgürlükler karsiti tavrini hatirlatiyorlar, böylesi sorulari sormaya hakkinin olmadigini söylüyorlar.

Kusku yok, TÜSIAD övünülecek bir geçmise sahip degil, demokrasi, hak ve özgürlükler karnesi kiriklarla dolu.

Ama bu durum, Basbakan ve avenesinin tavirlarini hakli göstermez.

Diger söylemler ve yaptiklariyla birlikte düsünüldügünde, Basbakan ve avenesinin bu tavri ve söylemleri, ustalik dönemi AK Parti’nin kurmak istedigi ‘ileri demokrasi’nin ne olacagina dair ipuçlari veriyor: TÜSIAD da olsan, her seyi, özellikle de rejimiyle, hükümetiyle devleti sorgulayan sorular soramazsin!

Ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda etkin birkaç kurumdan biri olan TÜSIAD gibi bir yapinin neler sorabilecegini belirlemek isteyen, aykiri sorular soran Baskani’nin haslayan bir hükümetin, diger kesimlerin soru ve taleplerine cevabi nasil olur sorusunun cevabini, bundan birkaç gün önce Sanayi Bakani verdi.

Aradan bunca zaman geçmesine, konuya iliskin olarak birçok gerçegin ortaya çikmasina karsin, Roboski Katliami’ni gerçeklestirenlerin açiga çikartilip cezalandirilmasi, kurbanlarin yakinlarindan özür dilenmesi taleplerine yönelik olarak, lütfedip Uludere’nin bir hata oldugunu kabul eden Sayin Bakan, ‘bassagligi diledik, tazminat da ödedik daha ne olsun’ diyor.

Hem de bunu, aradan bunca zaman geçtikten, konuya iliskin birçok gerçegin ortaya çikmasindan sonra söylüyor…

Içisleri Bakani da kabine arkadaslarinin bu söylemlerine uyum sagliyor.

Bingöl-Mus karayolunda derin devlet kaynakli provokasyon sonucu yasanan asker ölümlerinden sonra 1990’li yillarin gözdesi ‘son terörist yok edilene kadar’ söylemini tekrarliyor.

Bu yasananlar ustalik dönemi AK Parti Hükümeti’nin ‘ileri demokrasi’den ne anladigini, Kürd sorunu konusunda ‘güvenlikçi’ politikadan vazgeçmeye pek de niyetli olmadigini ortaya koyuyor.

Ama tüm bunlar, PKK’nin Kemalist tekçi devleti degil de AK Parti Hükümeti ve ‘AK Parti devletini’ yikmak, ‘devrimci halk savasi’ ‘Sii-Kürd ittifaki’ stratejisini hayata geçirmek için basvurdugu son eylemlerine haklilik kazandirmaz.

Çünkü silahli mücadelenin, özellikle de ‘devrimci halk savasi’nin son kullanim tarihinin üstünden onlarca yil geçti.

Çünkü Kürdlerin isbirligi yapmasini istedigi Sii cephesi de en az karsiti Sünni ittifaki kadar bölgedeki statüyü korumaya yönelik, demokrasi karsiti ve Kürd özgürlügüne düsman.

Çünkü PKK taleplerini ‘devrimci halk savasi’na basvurmadan, legal ve demokratik yollarla da gerçeklestirebilir.

Çünkü tüm olumsuzluk ve eksiklerine ragmen, silaha basvurmamak kosuluyla Türkiye’de en uç talepleri dile getirmek ve ugruna mücadele etmek mümkün.

Bu nedenle de PKK’nin adi geçen politikasi ve eylemleri Kürd sorununun diyalog yoluyla ve barisçil çözümü yönündeki çabalarinin önündeki engellerden birisini olusturmakla kalmiyor, militaristlerin, Kemalist ve askeri vesayet yanlilarinin degirmenine su akitiyor.

Uzun lafin kisasi, Basbakan’in ‘o kadar da degil’ diye özetledigi ustalik dönemi AK Parti’nin politikalari ile PKK’nin ‘devrimci halk savasi stratejisi’ birbirine destek veriyor, karsilikli gerekçeler yaratiyor.

Neticede dumanli havayi seven kurtlarin istedigi kaos ortami doguyor ve bundan en fazla zarar görenlerin basinda ise Kürdler geliyor.

Kurtlara bu olanagin verilmemesi için her seyden önce PKK’nin silahli eylemlere son vermesi gerekiyor.

AK Parti ise sorunu daha karmasik hale getiren ‘güvenlikçi’ politikalari bir kenara birakmali, PKK’nin silahli eylemlerinden bagimsiz Kürdlerin dogal haklarini kayitsiz sartsiz tanimalidir.

Bu ise sadece PKK ve AK Parti hükümetine birakilmayacak kadar önemli bir konudur.

Bu nedenle PKK’yi silahlari gömmeye, AK Parti’yi ‘çiraklik’ döneminde baslattigi degisim sürecini devam ettirmeye zorlayacak, O’nu demokrasi ve degisim yönünde tesvik edecek, atacagi olumlu adimlari destekleyecek, silahi dislayan, legal, demokratik mücadeleyi temel alan üçüncü sesi güçlendirme ihtiyaci, bugün her zamandan daha fazladir.

Baris, demokrasi ve özgürlükten yana olan kisi ve çevreler ellerini tasin altina koymalilar.

AK Parti’nin politikalarini elestirdikleri kadar, PKK’nin, bölgedeki diktatörlerin de çikarina olan, Türkiye’de kurtlarin istedigi havanin olusmasina yardim eden silahli eylemlerini de sorgulamalilar.

Mesud Tek

Back to top button