Makale

Savas çözüm mü (*)

Gürbüz ÖZALTINLI

PKK Stalinist, totaliter; eline fazlasiyla kan bulasmis, canli bombalarla sivilleri katletmis, Kürt kentlerini yikip geçen, yüz binlerce insanin göç etmesine yol açan hendek savaslariyla binlerce Kürt gencini ölüme göndermis, terörü var olusunun merkezine koymus bir örgüt. Fakat bütün bu karanlik ve kirli yüzüyle o, boslukta dogmadi. Bir sorunun üzerinde yükseldi… O sorunun adi Kürt sorunu… PKK, ne yazik ki Kürt milliyetçiliginin sinirlarimiz içinden yarattigi patolojik bir tarihsel ürün.
Kürt sorunu savasarak, eline silah almis Kürtleri son kisisine kadar öldürmeyi amaç edinerek çözülebilir mi? Son otuz bes yildir bütün sadeligiyle karsimizda duran majör soru budur.
Dogrudur; siddet bir yere kadar is görür. Egemenlik alanlarinin sekillenmesinde rol oynar. Fakat siddetin, muhatabina oldugu kadar, kullanicisina, destekçisine de ödettigi bir bedel vardir. Üstelik bu bedel sadece yitirilen gencecik insan hayatlari ya da ölüme ve yikima tahsis edilen devasa bütçelerden ibaret degildir. Militer, sovenist ideolojinin büyük dalga boylariyla toplumu kusatmasi; savasin kan damlayan hamasi dilini kullanmaktan kaçinan herkesin düsmanlastirilmasi; nefret ve intikam duygusunun adil olma erdemini süpürüp atmasi; empatinin iyice buharlasmasi ve aslinda büyük bir çürümenin topluca kapimiza dayanmasidir gerçek bedel…
Savas sadece insanlarin degil, insanligin da ölümüdür. O, var olusumuzun en aci verici, en kötü yüzüdür.
Bugün çikarlarinin çatistigi ‘öteki’ nin de bir insan oldugunu unutmayan; onu öldürmeye degil, dinlemeye hazir; adalet duygusu güçlü, vicdanli bir toplum olmanin yerini, hiçbir petrol hatti; hiçbir dag, ova, kasaba alamaz. Bu Türkler için de Kürtler için de geçerlidir. Insani degerlerin, ahlaki ve hukuki normlarin çürüdügü bir toplumda kimse güvende degildir. Sokaklarinizdan altin aksa ne yazar? Insanligin öldügü yerde her zenginlik daha büyük açgözlülük üretir; adaletin, empatinin yerini güç kullanimi aldiginda zenginlik baris degil yeni savaslarin habercisidir.
Toplumun büyük çogunlugunun bu savasa hak verdigini biliyorum. Suriye sinirinda, yillardir devlete karsi savasan PKK’nin inisiyatifinde bir Kürt kantonlasmasi/özerklesmesinin Türkiye sinirlari içinde de egemenlik riski üretecegi düsünülüyor. Bu bir beka; bir ölüm kalim sorunu olarak algilaniyor. Dolayisiyla düsünsel alanda meydan, savasin hakliligina ve onunla beraber gelen söylem asiriliklarina kaliyor.
Birbiriyle akraba su iki soru üzerinde neredeyse hiç durulmuyor: Bir: Kürt milliyetçiliginin Ortadogu’da bir idari statü kazanmasi, savasarak ne kadar engellenebilir? Iki: Kürt milliyetçiligini teskin edebilmenin savassiz politik yollari olabilir mi ve bu yollardan ilerlemeye çalismanin getirisi ve bedeli neler olabilir?
Uzun analizlere girisecek degilim. Bugünün Suriye konjonktüründe, büyük oyun kurucularin pozisyonuna; sahadaki güç dagilimina; Türkiye’nin gücü ve ittifak iliskilerine bakildiginda, silahli güç kullanimiyla elde edileceklerin bu yoldan gidildigi için kaybedileceklerden daha az olacagini düsünüyorum. Belki sinirlarin daha ötesine itilmis bir Kürt statüsü olusacaktir. Ancak bu güçler dizilisinde, bölgede bir Kürt siyasi varliginin engellenmesi mümkün gözükmemektedir. ‘Son teröristi yok edene kadar’ söylemi bir savas retorigidir. Sanirim bunu Türkiye’nin karar vericileri de bilmektedir.
Peki, bu sinirin ötesine itebilme savasinin bedeli nedir? Barzani referandumunda izlenen siyaseti de hatirlatarak söylüyorum: Bu bedel, Ortadogu’da dört ülke sinirlarina dagilmis yasayan yaklasik 30 milyon Kürt’ün çogunlugu için uzun yillar unutulamayacak bir husumet üretmesidir. Bütün milliyetçilikler gibi Türk milliyetçiligi de ‘husumet’i bir bedel gibi görmez. Dahasi, kendisini oradan besler. Savaslarin karsilikli milliyetçilikleri; milliyetçiliklerin ise karsilikli olarak iktidarlari güçlendirdigini söyleyebiliriz. Fakat milliyetçiliklerin kafa tokusturmasindan kazanç elde etmis bir toplum tanimiyorum ben.
Türkiye de büyük siçrayislarini, AKP’nin milliyetçiligin yerine dostluk, karsilikli yarar ve dayanisma siyasetlerini uyguladigi yillarda yasadi. Ortadogu’da Kürt nüfusun Türkiye’ye karsi husumet beslemesi, Türkiye’nin büyük güçler karsisinda da derin bir zaafi olmaya devam edecektir. Böylesi bir yumusak karinla büyük güçlerle büyük pazarliklar yapamazsiniz. Zaten yapilamadigi da görüldü. ABD, Rusya, Iran ve hatta giderek gözüküyor ki Esad Rejimi… Bunlarin izni olmadan Kürt milliyetçiligiyle savasamayiz. Bu izinler için nelerden vaz geçmek zorunda oldugumuzu bilmiyoruz. Ama sunu biliyoruz: Bu izinler için bir seyler vermelisiniz ve ne verirseniz verin yine de bu güçler Kürt milliyetçiligini tamamen ezmenize riza göstermeyeceklerdir. Kürtlerin sevmedigi bir deyime basvurursak ‘o kart’ orada durmaya devam edecektir.
Özetle bugünün ideolojik ikliminde tek ve gerçek çözüm gibi sunulan savas; hiç de böyle bir garanti vermedigi gibi büyük bedelleri kapimiza yigiyor.
Peki baris siyasetleri gerçekçi mi? Ne getirir ve ne ödetir?
PKK’nin yarattigi bir felaket olarak hendek savaslarini hakli bir infialle hatirlayan herkes; yani çogunluk barisin bos bir temenni oldugunu düsünmekle kalmiyor, barismayi reddeden bir nefret ve intikam duygusu da üretiyor.
Çözüm sürecinin çökmesinde kusur dagilimi tartismasina girmeyecegim. Fakat su soru bütün agirligiyla ortada duruyor: Koca bir toplumun kaderini belirleyen siyasetler intikam duygusu üzerine insa edilebilir mi? ‘Uzatilan baris elini isirdilar; yok edilmeyi hak ettiler’ den daha soguk kanli bir akla ihtiyacimiz yok mu?
Ben bugünün konjonktüründe de, sadece moral degerler açisindan degil toplumumuzun gelecegi ve politik fayda penceresinden de barisin tekrar tekrar zorlanmasini; artik olmazmis gibi gözüken müzakerecilige açik kapi birakilmasini savunuyorum. Eger büyük bir oyun var ve biz onu bozacaksak, bunu savasarak degil o oyunun ittifak dünyasina müdahale ederek bozabiliriz diyorum.
Elbette barisin tek tarafli bir iradeyle saglanamayacagini söyleyenler haksiz degil. Fakat, savasin karsi cephesi de isteklerini savasarak elde edemeyecegini bilmektedir ve savasmanin o tarafa da yükledigi agir bir bedel vardir. Onlar da barisarak aldiklariyla savasarak ödediklerinin bir bilançosunu çikartacaklardir.
Umuyorum ve inaniyorum ki Kürtler içinde de ‘bu savas yetti artik’ diyenler vardir. Yine inanmak istiyorum ki; bu kusatici milliyetçi dalga da gün gelir gücünü yitirir ve baris sürecini gönülden destekleyen muhafazakâr çogunluk; bayrak yarisina giren laik kesimler, savasin barismaktan çok daha büyük bir bedel ödettiginin farkina varirlar.
Yeter ki, medeniyetin dilini terk etmeyelim. Tartismaktan korkmayalim. Sözü siddetle bogmaya kalkmayalim…
*Bundan neredeyse bir buçuk yil kadar önce 2018 Mart’inda kaleme almistim bu yaziyi…
Bütün içerigine bugün de inandigim için dikkatlerinize sunmak istedim. Savasin üzerine bir kere daha; bin kere daha düsünmek için…
————————————————————–
Serbestiyet. Com-13 Ekim 2019

Gürbüz Özaltinli

Balkêş e ?
Close
Back to top button