Makale

Tayyip Erdogan ve yedi düvele meydan okuyan Zaloglu Rüstem’lik!

12 Eylül dönemiydi. Askeri yönetimin siyaset yasagi koydugu Ecevit dert yanmisti: ‘Asker siyasete girince, son derece acimasiz olur. Çünkü askerlik meslegi, düsmanini yok etmeye odaklanir. Siyasete girince de, siyaseti askerce yapar, her sey mubah olur…’ Peki, Erdogan neden ancak ‘düsman’a karsi güdülecek ‘yumruk saymayi unutma’ siyasetine tutuldu?

Erdogan, öyle anlasiliyor ki, yillar geçtikçe bütün dogrulari kendisinin bildigine inanmaya basladi. Her seyi bilen o! Ve farkli seslere tahammül edemiyor; evet efendimci bir medya, evet efendimci bir is dünyasi ve evet efendimci bir üniversite istiyor. Gerçegi kendi tekeline alabilecegini sanan liderler de kaçinilmaz olarak tek yola sürüklenir. O yol, hangi yol mu?..

‘Bizim patron kavgaya girdi mi, yumruk saymayi unutur.’

‘Peki ne yapar?’

‘Karsisindakini yere yikincaya kadar yumruklamaya devam eder.’

Bir zamanlar Tayyip Erdogan’in yakin çevresinde yer alan AK Partili bir yöneticiden 2008’de dinlemistim bunu.

Özellikle son birkaç yil, Tayyip Erdogan’in bu siyaset anlayisini çok iyi çikardi suyun yüzüne.

Yumruk saymayi unutmak…

Karsindakini devirinceye kadar vurmak…

Boksta olur bu.

Ama ya ‘siyaset’te?..

Demokrasilerde geçerli olan siyaset tarzi, diyalog ve ‘uzlasma’lardir.

Karsilikli ‘tahammül’dür.

Çünkü demokrasilerde siyaset, mümkün olani yapmak anlamini tasir.

‘Yumruk saymayi unutmak’ anlayisina gelince…

Böyle bir tarzi siyaset ancak ‘düsman’a karsi yapilir.

Demokrasi mevzubahis olunca, siyasette ‘yumruk’a yer olmaz.

Uzlasma noktalari arayarak, diyalog kanallari açmaya çalisarak, hukukun içinde kalarak, temel hak ve özgürlükler gözetilerek yapilir demokrasilerde siyaset.

Bir baska deyisle:

Yumruklar degil, fikirler konusur.

Son yillarda Erdogan böyle yapmiyor siyaseti.

Sadece yumruk biliyor.

Sadece kavga biliyor.

Tayyip Erdogan için siyaset yumruklarini konusturmak, karsisindakini döve döve yere indirmek…

Bu öylesine bir siyaset tarzi ki, yalnizca ‘düsman’ belledigine karsi yapilir.

‘Asker siyasete girince…’

Rahmetli Ecevit’i animsiyorum.

12 Eylül dönemiydi.

Ecevit’lere, Demirel’lere siyaset yasagi koymustu askeri yönetim.

Ecevit o günlerde söyle dert yanmisti:

‘Asker siyasete girince, son derece acimasiz olur. Çünkü askerlik meslegi, düsmanini yok etmeye odaklanir. Asker yetisirken öncelikle düsmanla mücadeleyi, yani öldürmeyi ögrenir. Siyasete girince de, siyaseti askerce yapar, her sey mübah olur asker için…’

Tayyip Erdogan da karsisindakileri düsman gibi görüyor ve bu yüzden olacak yumruk saymayi unutuyor.

Demokraside siyaset böyle bir sey degil.

Demokraside siyaset ‘düsman’la yapilmaz.

Böyle yapildigina inanirsan, çek kuyrugunu gitsin, demokrasiyle alakan kalmamis demektir.

Evet efendimci bir dünya arzusu…

Erdogan neden böyle?..

Demek ki, demokrasi kültürü bu kadar.

Öyle anlasiliyor ki, yillar geçtikçe bütün dogrulari kendisinin bildigine inanmaya basladi.

Demek ki güç zehirlenmesi böyle bir sey.

Her seyi bilen o!

Gerçegi kendi tekelinde saniyor.

Bu nedenle farkli seslere tahammül edemiyor.

Elestirel sesleri susturmak istiyor.

Evet efendimci bir medya istiyor.

Evet efendimci bir is dünyasi istiyor.

Evet efendimci bir üniversite istiyor.

‘Çatlak ses’ten nefret ediyor.

Kisaca biat istiyor.

Yazin bir kenara:

Gerçegi kendi tekeline alabilecegini sanan her lider, kaçinilmaz olarak otoriterlik merdivenlerinde tirmanir.

Hiç degismez bu.

Tirmanmakta oldugu böyle bir zirvenin de uçuruma en yakin yer oldugunu genellikle unutur.

Düsünce diktatörleri

Stefan Zweig’i hatirliyorum.

‘Düsünce diktatörleri’yle ilgili olarak söyle yazar:

‘Yanlis olan ve suç sayilmasi gereken tek sey vardir: Çesitlilik içerisindeki dünyayi ögretilerin ve sistemlerin kiskaci arasina sokmaya çalismak…

Yanlis olan, baska insanlari özgür yargilarindan uzaklastirmak, içlerinde bulunmayan bir seyi onlara zorla benimsetmeye kalkismaktir.

Kendisi özgür düsünmek isteyen Montaigne, bu hakki herkese tanir.

Bu hakka hiç kimse onun kadar saygi göstermemistir.

Montaigne’in öncelikle yadsidigi hiçbir inanç ve görüs yoktur.

‘Bir baskasini kendi çizdigim görüntüye göre yargilamak gibi bir yanilgiya hiçbir zaman düsmem.’

Böyleleri, özgürlük karsisinda saygi nedir bilmeyenlerdir.

Montaigne, ‘yenilikleri’ni tek ve tartisilmaz dogru niteligiyle dünyaya kabul ettirmek isteyen, yüz binlerce insanin kani pahasina hakli çikmaya önem veren düsünce diktatörlerinden nefret ettigi kadar hiç kimseden nefret etmez.’

Bagimsiz düsünmek..

Elestirel düsünmek…

Ve düsünce diktatörleri…

Hayata, etrafiniza bakin.

Binbir renge, binbir sese, binbir farkliliga bakin.

Hayat farklilik demektir.

Yasamin binbir çesitliligini nasil bir kaliba dökemezseniz, nasil bir ucundan tornaya sokup öbür ucundan tek tip çikaramazsaniz, demokrasi de böyle bir gerçektir.

Farkliliklar cendereye sigmaz.

Hayat bu kadar çesitliligi içinde barindirdigi içindir ki, ancak demokrasinin bir hayat tarzi olarak benimsenmesiyle baris içinde yasanabilir.

Toplum ve devlet düzeni, demokrasi ve hukukun üstünlügüne dayanmadikça baris ve huzur kapiyi çalamaz.

Uzun lafin kisasi:

Özgürlükler bastirilamaz.

Nihayetinde kazanan hep demokrasi olur.

Iyi pazarlar!

————————————————-

T24-22 Aralik

Hasan Cemal

Back to top button