Aslinda bu izledigimiz kendi akibetimizdir
15 gün sonra hayat yavas yavas normale dönecek. Televizyonlar dizi yayinlarina baslayacak, ünlüler instagram postlarinda ihtiyaç listeleri yerine yemek fotograflari paylasacak. Deprem yine unutulacak. Tipki 1939’dan beri meydana gelmis ve binlerce insani aramizdan almis diger tüm depremler gibi Hiçbir iktidar ileride olma ihtimali yüksek bir felakete karsi bugün fazla para harcamak istemeyecek. Izliyor musunuz? Iste bu ayni zamanda bizim de akibetimizdir.
Belki 40 binden fazla insanin hayatini kaybettigi, milyonlarin evsiz kaldigi bir depremden sonra bunlari konusmak ayip ve bencillik olabilir.
2002’de Japon Isbirligi Ajansi JICA’nin IBB ile hazirladigi deprem senaryosuna göre Istanbul’da 60 bine yakin bina depremde çökecek, en iyimser rakamla 80 bin insan hayatini kaybedecek.
Üstelik bu rapor hazirlandiginda Istanbul’un nüfusu 8 milyon 800 bindi.
2009’da Kadir Topbas’in baskanligi sirasinda hazirlanan senaryoya göre ise en az 51 bin bina agir hasar alacak, en az 73 bin insan da hayatini kaybedecek.
O rapor hazirlandiginda da Istanbul’un nüfusu 12 milyondu.
Bugün en az 16 milyon insanin yasadigi, 1 milyon 600 bin binanin oldugu bir sehir Istanbul.
Senaryolara göre en az 60 bin ev enkaza dönerken, 200 bin ev agir hasarli olacak.
Naci Görür’ün en iyimser hesabiyla en az 100 bin kisi hayatini kaybedecek.
Yüzbinlerce insan yaralanacak. Milyonlarca insan evsiz kalacak.
En iyimser tahminle 60 bin bina yikilirsa her koca apartmana, o güne kadar sayisi iki katina çikarsa bile yarim AFAD görevlisi düsecek.
Belki her binaya yarim sivil toplum gönüllüsü, çeyrek de Hintli, Yunan, Israilli, Ermeni arama kurtarmaci gelecek.
Sadece evsiz kalanlara çadir yeri bulmak için kilometrelerce bos araziye, bu yardim operasyonlari için on binlerce görevliye ihtiyaç duyulacak.
Yine senaryolara göre bu sirada sehrin her yerindeki fabrikalarda yanginlar çikacak.
Dogalgaz borulari patlayacak.
Tsunami dalgalari deniz kenarinda yasayanlari vuracak.
En büyük kaybin yasanacagi tarihi Fatih semtine ikmal ancak deniz kenarindan yapilabilecek.
Fatih Camii, Mihrimah Sultan Camii, Ayasofya çökecek.
Ama biz çöken bir sehirde o 60 bin enkazin basinda çaresizlik içinde beklerken AFAD baskani çikip, ‘devletin her yere yetistigini’ söyleyecek.
Ellerimizle enkazlari eselerken, Zonguldak’tan madenciler, az ötedeki kisladaki askerler Ankara’dan talimat gelmedigi için yardimimiza gelemeyecek.
Enkazlarimizdan yükselen kisik sesleri, pasli bürokrasi makinesinin disli sesleri bastiracak.
Yeni kampanyalar için her gün arayan cep telefonu sirketlerinin vurdumduymazligi yüzünden enkaz altindaki akrabalarimizin attigi yardim mesajlari üç dört gün sonra cep telefonumuza düsecek.
Haluk Levent’e mention atip vinç isterken, devlet bizim için para toplayan sanatçilarla, Youtuberlarla ugrasacak.
Enkazimizi kazan yabanci yardim ekibini bir manyak tehdit edecek, baska bir manyak isgal kuvvetleri oldugunu yazacak
Yakinlarimizin seslerini enkazlarin altinda duyarken, daha büyük bir ses bize yasadigimizin dünyadaki hiçbir devletin altinda kalkamayacagi, büyük bir tarihi felaket oldugu propagandasini yapacak.
Çeyrek asirdir beklenen depreme hazirliksizligin bahanesi yine ‘asrin felaketi’ olacak.
Cep telefonlarimiza resmi bassagligi mesajlari bile düsmemisken, karsimiza sogukkanli profesyonellerin hazirladigi ‘Asrin Felaketi, ne yapalim’ videolari çikacak.
Sefkate, teselliye ihtiyaç duydugumuz saatlerde ekranlara çikan Cumhurbaskani, devleti elestirenleri azarlayacak ve adlarini not aldiklarini söyleyecek.
Daha cenazelerimiz enkaz altindayken, devlet insaatlara baslamak için sabirsizlanacak.
Bir an önce enkazlari kaldirma talimati almis kepçe operatörlerine ricaci olurken, cenazelerimizi tek parça almak için dua ederken kendimizi yakalayacagiz.
Temiz bir bardak su için bir marketten bir sise su alirsak yagmaci ilan edilecegiz.
Az ötedeki kenar mahalleden yardimimiza gelen Suriyelilerin kolumuzu kesip altinlarimizi çaldigi yazilacak.
Biz Hayrat Vakfi’nin çorbasini, TKP’nin pilavini yerken ekranlarda yardimimiza ilk kosanlarin laikler mi dinciler mi oldugu hararetle tartisilacak.
Enkazimizi kaldirmak için vinç ararken, uzak akrabalarimiz depremi yapan HAARP cihazini konusacak.
Daha uzak akrabalarimiz ise depremin kaç Hirosima ettigi haberlerini aile whatsapp grubumuza atip devleti aklamaya çalisacak.
Apartmanimizin enkazi üzerine biri bayrak dikecek.
Bir baskasi isgal edilecek bir sehir kalmamisken isgal planlarindan bahsedecek, korkudan sehri terk ederken ‘demografi bozulmasin’ derdine düsmüsleri görecegiz.
Bütün bu olup bitene kizip, yani basimizda canli yayin yapan bir kanalin mikrofonuna isyan edersek de o anda sesimiz kisilacak. Aslinda depremzede olmadigimizi ögrenecegiz, eski tweetlerimiz bulunup FETÖ’cü, PKK’li ilan edilecegiz.
Isyan edenler ayiplanirken, ‘Allah devletimize zeval vermesin’ diyenler gözleri yasartacak.
Birileri bizi birakip milletimizin dayanismasini övmelere baslayacak, buradan bile hamasetle kendini kaybedecek.
Elimizdeki son imkanlarla çadir, battaniye için çagri yaparken, cigeri üzerine giydigi kaz tüyü mont kadar etmeyen troller yardim çagrilarimizla dalga geçecek, lüks arabalarinin kaputlarina vurarak konusanlar provokatör oldugumuzu söyleyecek.
Daha bes sene önce yapilmis, önümüzde tuzla buz olmus olarak duran apartmanimiz için Cumhurbaskani 1999’dan önce yapildi diyecek.
Suçlu diye önümüze adini bilmedigimiz bir müteahhit atilacak, hincimizi ondan çikarmamiz istenecek.
Kimse istifa etmeyecek, kimseden istifa etmesi bile istenemeyecek.
Soru sormak için yaklastigimiz belediye baskani önümüzden geçerken korumalari bizi itekleyecek.
Basimizi sokacak çadir ararken Türkiye’nin geri kalani televizyonda çadirdaki mutlu ailelerin devletimize tesekkür showlarini izleyecek.
Bütün birikimlerimiz tuzla buz olmusken, bizim için yardim kampanyasi yayinlarinda isadamlari kendilerini devlete göstermek için yarisacak.
Bir süre sonra herkes bizi birakacak, kendi aralarinda kavga etmeye kaldiklari yerden devam edecekler.
Eger iktidarda muhafazakâr bir hükümet varsa, Islamci arkadaslarimiz kafayi birkaç laik gazetecinin yalanina takacak, laik bir iktidar varsa laik arkadaslarimiz Islamci vakiflarin evlenmek için çocuk kaçirdigi haberleriyle ilgilenecek.
Islamci abiler o günkü dindar Cumhurbaskani’nin depremzeler için okudugu Kuran’la, laik abiler o günkü laik Cumhurbaskani’nin Ismet Pasa gibi verdigi pozla mutlu olacak.
Ilk üç gün devletin bizi yalniz biraktigi gerçegi, muhaliflerin kuyruklu bir yalanina dönüstürülecek. Tarih yeniden yazilacak. Biz bile ilk üç gün ne yasadigimizdan süphe eder hale gelecegiz.
Geç gelen devletimiz para saçacak, sefkatli kollariyla bizi kucaklayip, pispislayacak.
15. günde kurulmus çadirkentin fotograflari ‘devlet nerede diyenler utanir belki’ diye paylasilacak.
15 gün sonra hayat yavas yavas normale dönecek. Televizyonlar dizi yayinlarina baslayacak, ünlüler instagram postlarinda ihtiyaç listeleri yerine yemek fotograflari paylasacak, siyasetçiler seçimin ertelenmesini tartisacak.
Biz kaybettiklerimizi unutmayacagimiz ama bizi unutacaklar.
Deprem ise yine unutulacak. Tipki 1939’dan beri meydana gelmis ve binlerce insani aramizdan almis diger tüm depremler gibi
Tedbirler, hazirliklar da unutulacak.
Hiçbir iktidar ileride olma ihtimali yüksek bir felakete karsi bugün fazla para harcamak istemeyecek.
Depremden bahsedene agiz tadini kaçiran felaket tellali muamelesi yapilacak.
Ta ki bir sonraki depreme kadar
Izliyor musunuz?
Iste bu ayni zamanda bizim de akibetimizdir.
———————————————————–
Marmara Yerel Haber
21 Subat 2023
Yildiray Ogur