Kemalist devletten kalan miras
Kalemle havan topunu ayirt edememek mümkün mü? Degil. Ancak kalemi, kitabi, yaziyi havan topu gibi gören bir içisleri bakani var.
Çok düsünülerek söylenmis laflar olmadigindan eminim, ama bir okuyun nasil bildik bir dil oldugunu göreceksiniz; “Ülkenin olaganüstü gündemi sadece çatisma alani ile ilgili degildir, bu çatisma Istanbul’da kalemle devam ediyor, Istanbul’da kitapla devam ediyor. Geçimli’de atilan havan mermisiyle burada, Ankara’da yazilan yazilarin bir farki yoktur.”
Düsünceyle, kalemle, kitapla teröristin havan topunu bir görenlere biz aliskiniz. Bir zihniyettir bu; her nesneyi tehdit olarak gören, her durumdan bir tehlike ve düsman üreten ‘güvenlikçi’ bir zihniyet. Otoriter Kemalistler bugün iktidarda olanlari da sindirmek için sikça kullanmislardi bu ‘güvenlikçi’ zihniyet sopasini. O yüzden çok tanidik bir dil bu. Sasirdigimiz, bunun bugün AK Parti saflarinda da destek bulmasi.
Muhafazakârlar otoriterlesme tuzagina düsmek istemiyorlarsa ‘güvenlik’ odakli bir dilden kaçinmalari gerek. Etrafiniza baktiginizda tehdit, tehlike ve düsman görmeye baslamissaniz bunun iç politikaya yansimasi otoriterlesme olur. Güvenlik gerekçesiyle susturmak istersiniz konusanlari, yazanlari. Sonra da bunun hakikaten etkili bir yöntem oldugunu, güvenlik adina elestirilerin susturulabildigini, haberlerin gizlenebildigini, muhaliflerin sindirilebildigini gördükçe daha da içine çeker sizi bu girdap. Güvenlik, böylece bir siyasete dönüsmüs olur; baskici, dislayici, susturucu bir siyasete.
Her seyi bir güvenlik meselesi, yani kendi varligina yönelik bir tehdit olarak algilamak hiç saglikli degil. Bu noktaya gelen iktidarlar topluma nefes aldirmazlar. Ülkenin tümünü bir savasin cephesi haline çevirdiginizde, memleketin her karis topraginda düsman ararsiniz. Bu olaganüstü bir haldir ve olaganüstü bir rejim gerektirir. Ileri demokrasiyi hedeflerken kalemlerden, kitaplardan ‘havan mermisi’ icat eden hayal gücünün bizi götürecegi yer hiç de yabancisi olmadigimiz bir rejim.
Otoriter Kemalistler yillarca ‘rejimin gelecegi’ ve ‘devletin bekasi’nin tehdit altinda oldugunu iddia ederek hem muhalifleri bastirdilar hem de demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklari rejimini ertelediler. Aslinda sözünü ettikleri tehdit de yoktu; düsmani ‘icat’ ettiler önce, onun üzerine de rejimlerini insa ettiler. Biliyorlardi ki bu topraklarda tehdit ve tehlike diliyle otoriterligi mesrulastirmak ve toplumsallastirmak mümkün. Çok çektigimiz ‘vesayet düzeni’ni böyle kurdular.
Son zamanlara ‘güvenliklestirme’ dilinin hükümet çevrelerinde yayginlastigini görüyorum. Ilgisiz olaylar ‘tek merkezden’ yürütülen ‘organize’ komplolar olarak niteleniyor. Bunun için uygun bir ortam oldugu kuskusuz. AK Parti yüzde elli oyuna ragmen hâlâ kendini güvende hissetmiyor. Bölgede Suriye, Irak ve Iran’la ‘düsmanca’ bir iliskiye dogru ilerliyoruz. Irak Kürtleriyle kurulan pozitif bag, yerini yeniden kusku ve güvensizlige birakti. Böyle bir ortamda eskilerin sikça kullandigi ‘dört yanimiz düsmanlarla çevrili’ söylemine yuvarlanmamak zor. Bir de köpüren bir Kürt meselesi var içimizde ve çevremizde. Konu buraya gelince elbette ‘dis güçler’in marifetlerini isitmeye baslariz. Isin bir de iç boyutu vardir elbette; yerli isbirlikçiler!
Otoriter Kemalistlerin en iyi yaptiklari is ‘iç düsman’ icat etmekti. Dindarlar iç düsmandi, Kürtler iç düsman. Bazen Aleviler iç düsman oldu, bazen de liberaller… Peki simdi AK Parti’nin de iç düsmanlari mi var?
Kemalist devletin AK Parti’ye biraktigi en ‘ince miras’ güvenlikçi dil. Bununla eski düzenin kendini dinamik olarak yeniden üretmesi mümkün çünkü. Farkindalar mi bilmiyorum, ama AK Partili vârisler bu mirasi kullanmaya pek istekli görünüyorlar.
—————————————————
Zaman-10 Agustos
Ihsan Dagi