Ar Damarı
Mesud Tek
Japonya Başbakanı Junichiro Koizumi’ın, 80'e
yakın devlet ve hükümet başkanlarının
katıldığı Asya-Afrika toplantıları
sırasında, ülkesinin yayılma ve sömürgeci döneminde
Asya’daki komşularına yönelik saldırgan tavrından
dolayı özür dilemesinden birkaç gün sonra, benzeri alanda
bir açıklama da Türkiye’de yapıldı.
TC Başbakanı Erdoğan, Ermenistan Başbakanı
Koçeryan’ın kendi mektubuna verdiği cevabı
değerlendirirken, “hiçbir zaman tarihimiz bizi yere baktırmamıştır”
dedi.
Erdoğan bence doğru söylüyor!..
Çünkü O, her suçun değil de, sadece “soykırım”ın
başı öne eğdirecek bir suç olarak görüldüğü
-o da “Fransızlar kızmasın”, ”yabancılara
karşı ayıp olmasın” diye-, bir ülkenin
Başbakanı. Ve bu ülkede anlı-şanlı
profesörler, bilim adamları Ermenilere yapılanların
soykırım olmadığını ispatlamak
uğruna bin dereden su getiriyorlar, Asena’ya taş
çıkartırcasına kıvırtıyorlar.
Gazeteci Murat Bardakçı’nın, Ermeni soykırımının
mimarlarından Talat Paşa’nın hatıratına,
arşivine dayanarak “924 bin kişinin tehcir edildi”demesi
de, başı öne eğmeyi gerektirmez, bu ülkede.
Aksine “Ermenilerin yalan söyledikleri, rakamları abarttıkları
açığa çıktı” denilerek çaka satılır!..
Çünkü açıklanan rakam “tehcir” de, “bir buçuk milyon
insan öldü, öldürüldü” diyen Ermenileri yalanlamaktadır!..
Kaldı ki “tehcir”e tabi tutulanlardan kaç kişinin
eceliyle öldüğü, kaçını salgın hastalıkların
götürdüğü, kaçının Kürtlerin ve “başı
bozuk çeteler”in saldırısına kurban gittiği
tesbit edilemezken, üstelik de öldürülenlerin sayısı
bir milyonun altındayken Erdoğan niye utanıp
da yere baksın ki? O’nun yapacak başka işleri
mi yok?
“Bir milyon Ermeni öldürdük” diyen Orhan Pamuk’un kitaplarının
Nazi dönemini çağrıştıran biçimde yakıldığı,
yakılması amacıyla yazarın eserlerinin
toplatılmasını emreden kaymakamın yöneticiliğe
devam ettiği, Genelkurmay Başkanı’nın
düzenlediği basın toplantısında, siyasi
ve toplumsal konulara ilişkin olarak parti başkanı
edasıyla görüş belirttiği bir ülkeyi, olduğu
gibi AB üyesi yapmak gibi bir görev varken utanmak da ne oluyor?!...
AB, “etnik ve dini azınlıkların haklarını
tanıyan düzenlemeleri yapın ki üyeliğinizin
yolu açılsın” dediğinde, “AB, haddini bil,
hassaseyetlerimizle oynama, bizi bölmekten vazgeç, yoksa...”
deyip posta koyan Başbakan, elbette ki “yere bakmaz”
, “önce Ermeniler arşivlerini açsınlar, soykırıma
uğradıklarını ispat etsinler” der...
Ermeniler’in soykırımı hakkettiklerini iddia
edenlerin büyük bir yekün tuttuğu bu ülkede, başka
uluslar ve halklar da, dürüst, vicdan sahibi ve utanmasını
bilenlerin başını yerden kaldıramayacakları
kadar soykırım ve insanlık suçu uygulamalarına
maruz kaldılar.
6-7 Eylül 1955 tarihinde, Istanbul’da yaşayan ve Lozan
Anlaşması uyarınca varlıkları tanınıp
güvence altına alınan azınlıklara ait
73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2 manastır, 4340 dükkan,
110 otel, 27 eczane, 21 Fabrika, 3 gazete, 5 kulup, 2600 ev,
60 okulun yakılıp yıkılması da, yere
bakmayı gerektirecek bir suç değil. Aksine Türklerin
Kıbrıs konusundaki hassasiyetlerini dışa
vurmayı amaçlayan kutsal bir görev!..
Daha sonra yapılan yargılamaların da ortaya
koyduğu gibi bu kutsal görevi yerine getirme şerefi
de başta dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı,
İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü olmak
üzere devlet erkanına ait!..
Diyarbekir’de, Ağrı’da, Dersim’de, Zilan’da katledilen
onbinler, diri diri toprağa gömülen kadın ve çocuklar,
mağaralarla birlikte havaya uçurulanlar, değirmenlere
doldurulup yakılanlar “sözde vatandaş” oldukları
için onlara yapılanlardan dolayı yere bakmak da
gerekmiyor.
Çok gerilere gitmeye gerek yok.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, devletin Kürtlere
yönelik işlediği suçlarla ilgili kararlarının
üzerinden çok zaman geçmedi.
Meclis Araştırma Komisyonu’nun, Kulp’da bulunan
kemiklerin askerlerin öldürdüğü kişilere ait olduğunu
belirten rapor daha ıslak, mürekkebi kurumadı henüz.
Daha birkaç gün önce gazeteler, 24 Mart 1994 tarihinde Türk
savaş uçaklarının Şırnak’ın
iki köyünü bombalayıp 38 köylüyü öldürdüklerinin açığa
çıktığını yazdılar.
Erdoğan, “terörizme karşı mücadelede” devlete
yardımcı olmayanlara, “bölücülere yardım ve
yataklık” edenlere yapılan binlerce benzeri saldırıyı
suçtan saymıyor olacak ki “hiçbir zaman tarihimiz bizi
yere baktırmamıştır” diyor.
Oysa TC tarihi, dürust ve vijdan sahibi kişileri sürekli
yere baktıran olaylarla doludur.
Ne diyelim, Tanrı bazılarına ar damarı
ihsan eylememiş ve böylesi insanlar bu ülkede bir hayli!..
Ne yazık ki Türkiye ar damarından mahrum olanların
ya da bu damarı çatlayanların yönetiminde...
**
Bir dönem aynı saflarda, birlikte mücadele etiğimiz
politikacı-yazar Nazif Kaleli’nin üzücü ölümü nedeniyle
ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Ruhu şad olsun.
--------------------------------------------------
Yazarın
önceki yazılarından
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar
û Newroz
AB
Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|