PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bayrak Ve Ekmek

Mesud Tek

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan’la ilgili beklenen kararını açıklanmasıyla birlikte, yeminli Kürt düşmanları, her renkten ve her boydan AB karşıtlarıyla ırkçı-şoven faşistler, emekli subaylarla üniformalı ve kravatlı militaristler, bilumum özgürlük, demokrasi ve değişim karşıtları harekete geçtiler.

“Vatan Millet Sakarya” edebiyatı gırla gidiyor, şehitler için hamasi nutuklar atılmaya başlandı bile.

Bayrak yapan şirketlere ise gün doğdu. 24 saat 3 vardiya halinde çalışılması halinde bile bayrak sıkıntısı çekilecek gibi...

Bayrak denilince aklıma geldi. Bundan bir müddet önce de Türkiye’de bayrak sıkıntısı yaşanmıştı. Mersin’de, Newroz’da, “iyi saatlerde olsunlar”dan birinin verdiği bayrağı alan iki çocuğun yere atıp çiğnemesi, ülkede bayrak sıkıntısına yolaçmıştı. Olayı duyanlar bayraklara sarılıp sokağa fırlamışlar, Kürt avına çıkmışlardı.

Televizyon ekranları da evlere, dükkanlara asılan bayrakları, sokaklarda bayrak dağıtımını, metrelerce uzunluğundaki bayrakların taşındığı yürüyüşleri göstererek vatani görevlerini yerine getirmiş, ülkenin birliği ve bütünlüğünün korunmasına katkı sunmuşlardı.

Kopartılan bu hengame içinde ekranlara, gazete sahifelerine, büyük boy bayraklara sarılı tabutlar da yansımıştı.

Gediz ilçesinde yaşanan maden faciası sonucu hayatını kaybeden 18 işçinin bayraklara sarılı tabutlarının arkasında saf tutan asker ve sivil erkanın resimleri, gazetelerde yer almış, hayatını kaybeden işçilerden “şehid” diye bahsedilmişti.

Maden Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası, yaşanan facia ile ilgili olarak yaptıkları araştırma raporlarıyla, ölenlerin şehid değil ihmalin kurbanı olduklarını, sömürünün bir kez daha “şehidlik mertebesi”yle bayrağın arkasına sığındığını ortaya koydu.

Raporlar maden ocağındaki havalandırma bacasının yapılmadığını, bir hafta önce, bir kısım madencinin gaz zehirlenmesi teşhisiyle tedavi görmelerine rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını, işçilere gerekli koruyucu maddelerin verilmediğini söylüyor.

Odalar gerçekleri söylediler ama söyledikleriyle kaldılar. Çünkü yetkililerin raporları okuyup gereğini yerine getirmekten daha önemli görevleri vardı.

İki çocuk bayrağa saygısızlık etmişler, ülkenin birliği ve bütünlüğünü tehlikeye sokmuşlardı!.. Ve bu tehlike devam ediyordu.

 Çizmeyi aşan “Sözde vatandaşlar” a hadlerinin bildirilmesi gerekiyordu. Zaten Genelkurmay İkinci Başkanı da “sözde vatandaşları” geçmişte yaşananları hatırlamaya çağırmamış mıydı? O halde onlara geçmişlerini hatırlamalarına yardımcı olmak gerekiyordu.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi “Sözde Ermeni Katliamı”yla ilgili tartışmalar da giderek ısınıyordu. Bazı kendini bilmezler, Ermenilerin soykırıma uğradığını söylüyorlardı. Bunlara da hak ettikleri cevabı vermek, kitaplarını toplayıp yakmak duruken, madenlerin güvenlikleriyle igilenmek de ne oluyordu?

İşçilerin işyeri güvenliği de dahil her türlü sorunlarıyla ilgilenmek için varolan sendikaların önemli bir bölümünün de bu işle uğraşacak zamanları yoktu. Onlar, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye hakkında yayınladığı raporları incelemekle meşguldular. Hinlik yapma konusunda usta olan AB, raporların satır aralarına ülkeyi bölecek istemler yerleştirebilirdi! Uyanık olmak gerekiyordu!..

Odaların yayınladığı raporda ayrıca, işveren Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin, hayatın kaybeden işçilerin ailelerine bir miktar para verip, karşılığında hiç bir alacaklarının bulunmadığını belirtir belgeleri imzalatmaya çalıştığı belirtiliyor.

İşveren bence haklıdır.

Cenazelerin üzerine örtülen büyük boy bayrakların ücretini kendisi verecek değil ya? Ayrıca yarın benzeri kazaların yaşanmayacağını kim garanti edebilir? “Sözde vatandaşlar” varolduğu müddetçe, bayrak tehlike demektir. Yarın öbürsü gün lazım olduğunda dağıtılmak üzere birkaç bin bayrak alıp bir kenara koymak gerekir.

Bayrak üreten şirketler AİHM son kararı üzerine bayram ettiklerine süphe yok.

Bakalım, başta işçi ve emekçiler olmak üzere Türk halkı, çalıştığı yerin güvenliği ve boğazından geçen lokmanın büyüklüğü ile Kürtlerin hakları arasında ilişkiyi görüp, bayrak üreten şirketlerin sevincini kursaklarında mı bırakacak, yoksa onların zil çalıp oynamalarını sağlayacak?

Benim gönlüm ikinci şiktan yana.

Yeni bir saldırı tehlikesi altında bulunan bizlerin, bayrak alıp sokaklara dökülmeyeceğimize, “ölürsem mezarıma üniter devletin bayrağını da dikin” demeyeceğimize göre, aramızdaki iş ve güçbirliğini oluşturup saldırılara birlikte karşı durmanın dışında, başka alternatifi yok.
------------------------------------------
Yazarın önceki yazılarından

Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 
 
PSK Bulten © 2005