NE DEĞİŞMİŞ?.
Kemal Burkay
Sevgili okurlar,
Bazı konular gidip geliyor, bir türlü gündemden düşmüyor.
Geçenlerde, uzun zaman derin devlet tetikçiliği yapan
Abdülkadir Aygan adlı bir PKK itirafçısının
itirafıyla, Şırnak yöresinde, kayıp bilinen
Murat adlı bir Kürt gencinin mezarı bulundu.
Onu öldürüp gizlice gömenler ise, varlığı sorumlularca
inkar edilen, gizlenmeye çalışılan JİTEM
adlı Jandarma İstihbarat -ve aynı zamanda operasyon-
örgütüne mensup katillerden başkası değildi.
Aygan daha önce de açıklamalar yapmış, ancak
bu dehşet verici açıklamalar düzenin basınında
yankı bulmamıştı.
Çünkü düzenin basını hep ”kol kırılır
yen içinde” anlayışıyla hareket etti , JİTEM
ve benzeri örgütlerin yıllar yılıdır süren
akıl almaz cinayetlerini gizledi.
Son dönemlerde JİTEM’in ve Türk derin devletinin yeni
marifetleri, orda burda ortaya çıktı. Diyarbakır’da
namuslu bir savcı, Mithat Özcan, bir bölümü jandarma
mensubu, bir bölümü PKK itirafçısı olan bir grup
tetikçi ve katil hakkında dava açtı. Ama açmasıyla
görevden alınması bir oldu.
Türk devleti suçlarını örtüyor..
Birkaç gün önce, bir başka olay basına yansıdı
ve Umur Talu gibi bazı onurlu gazeteciler üzerinde
durdular: Faili meçhul bir dizi cinayetten sanık olarak
aranan Adil Timurtaş adında bir PKK
itirafçısı ele geçti. Ama yakalanmasıyla bırakılması
bir oldu.
Türk devleti katilleri gizliyor; çünkü bunlar onun kiralık
katilleri.. Adil Timurtaş da Özel Kuvvetler Komutanlığınca
”üstün hizmet belgesi” ile ödüllendirilenlerden biri.
Yani devlete epeyce hizmet etmiş, birhayli cinayet işlemiş
bir kahraman!
Onu kim tutuklayabilir, hadlerine mi düşmüş?!.
Peki Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur’u
ve babasını, kapılarının önünde,
ayaklarında terliklerle kurşun yağmuruna tutup
katleden polislere ne oldu? Onlar görevlerinin başındalar,
yeni ”teröristleri” ortadan kaldırmaya hazır ve
nazırlar.. Ayrıca, bu işin sorumlularından
Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Dönmez
terfi ettirildi..
Orhan Pamuk’un kitaplarını toplayıp
yakma buyruğu veren Sütçüler Kaymakamı’na
ise, iç ve dış kamuoyunda yol açtığı
tepkiler nedeniyle olacak, kınama cezası
verilmiş… Bu, bir vatansevere yapılan haksızlık
değil mi?! Ama merak etmeyin, çok sürmez, onu da valiliğe
terfi ettirirler…
Kısa süre önce, bir ayağı çukurdaki Demirel
hazretleri, başını doğrultup ”derin
devlet” konusunu kamuoyuna açtı. Neden yaptı
ayrı bir konu (belki yalnızlıktan canı
sıkıldığı, belki bir kez daha gündeme
girmek istediği için, belki başka nedenlerle), ama
derin devleti, doğal bir olaymış gibi göstermeye
çalışarak…
Bay Demirel her zaman pişkindir, böyle yapması
doğal..
Ardından Evren faşisti konuştu. O
da derin devleti doğal ve gerekli sayıyor..
Bunlar elbet bu işlerin dışında değiller.
Bunlar, bir suç örgütüne, mafyaya dönüşen, illegal hale
gelen, kibarca ”derin devlet” olarak nitelenen Türk devletinin
en üst düzeydeki sorumluları, işlenen onca cinayetin,
hunharlığın suç ortakları…
Bunlardan bazılarının ayağı çukurda,
bazıları ise, Mehmet Ağar örneğinde
olduğu gibi, hala zirveye çıkma çabasında..
Ben, geçmişte bu konularda çokça yazdım ve bir
bakıma yazmaktan bıktım. Zaman zaman ”yazılmadık,
hem de onlarca kez yazılmadık ne kaldı ki!”
diye düşünüyorum. Yine de yazmaktan erinmemek lazım.
Geçmişteki bazı yazdıklarımı ise
yayınlamaya zaman olmamış, araya daha sıcak
başka konular girince onları kilere kaldırmıştım.
Şimdi onlardan birini, Susurluk olayının
ardından yazılmış bir yazıyı
kilerden çıkarıyor ve aşağıda yayınlıyorum.
O zamandan bu yana 8-9 yıl geçti. Ama Susurluk’un perde
gerisi hala gereği gibi aydınlanamadı; suçlulardan,
katillerden hesap sorulamadı. Bu iş, devletin dümenini
ellerinde tutan suçluların bizzat kendileri ya da suç
ortakları tarafından engellendi.
Devlet eski devlet. İllegal ilişkiler içinde,
mafya benzeri, suça batmış… MGK’lı, YÖK’lü,
RTÜK’lü, Kontrgerillalı, JİTEM’li, Özel Tim’li,
Gizli Anayasalı…
O günden bu yana ne değişmiş?..
ÇETELER VE SIRLAR
Müfettiş Kutlu Savaş'ın hazırladığı
Susurluk'a ve genel olarak çetelere ilişkin araştırma
dosyasında ne var ne yok, ayrı mesele. Ama bu dosyada
olanlar bile, devlet sırrı gerekçesiyle kamuoyundan
gizleniyor.
Biz de bu dosyada, zaten çoktandır ortaya dökülüp saçılmış
olandan daha fazlasının olduğunu sanmıyoruz.
Bu bilgiler ise buz dağının görünen yanı
bile değil. Öyleyse hükümet neden bunu, yani dünya alemin
bildiğini bile gizlemeye çalışıyor?
Bunun başlıca iki nedeni var: Birincisi, "devlet"
denen dokunulmaz, efsanevi, kutsal, haşmetlu varlığın
suçunu resmen itiraf etmek istemiyorlar.. İkincisi de
bu suçlar şu anda hükümette, devlette, bürokrasinin tepelerinde,
siyasi partilerin zirvelerinde olan pek çok zatı muhteremi
ilgilendiriyor. Onlar, gerçekte bu suçların ortağı.
Açıklanmayan "sırlar" neyin nesi midir?
Bu, herhalde, Öcalan'a yönelik suikast girişimi değildir.
Azerbaycan'daki darbe girişimi, Gürcistan'da Şıvarnhadze'ye
yönelik saldırı, ya da ülkücü "kahramanların"
Asala'ya karşı Avrupa'daki eylemleri de değildir.
Çünkü bunlar açıklandı bile! Bunlar, Şıvarnadze
olayı hariç, önceden de biliniyordu. Bu konularda çarşaf
çarşaf yazıldı, çizildi.
"Devlet sırrı" denip gizlenen bu olaylar
dizisinin kökleri ta 1950'li yıllara, Türk Gladyosu'nun,
yani Kontrgerilla'nın kurulduğu döneme gider. Bu
örgütün kolları MİT'in, ordunun, polisin, ülkücü
faşistlerin, hatta sol eylemcilerin içine sızmıştır.
Hümümet de devlet de bunun varlığını,
marifetlerini bilir, ama ses çıkarmaz.
Bu örgütün yaptığı işlerden biri, başlıcası
provokasyon ve siyasi cinayetlerdir. 1 Mayıs katliamı,
Maraş katliamı, 7 TİP'li gencin katli, Abdi
İpekçi'nin ve daha onlarca, yüzlerce aydının,
profesörün, gencin öldürülmesi bu örgütün eseriydi. Mumcu'yu
da onun öldürdüğüne kuşkum yok. Ecevit başbakanken
bu örgütün kendisine suikast yaptığını
bildi, söyledi; ama üzerine gidemedi. Bu örgüt Özal'a suikast
yaptı, ama Özal da üzerine gidemedi.
Tek suç örgütü Kontrgerilla değil elbet. Zamanla buna
Jandarmanın içinde kurulan JİTEM eklendi. Özel Timler,
PKK itirafçıları eklendi. MİT'in güdümünde
örgütlenen ya da kullanılan Hizbullah'ın, İBDA-C'nin
kolları eklendi.
Kürdistan'daki savaş sırasında ise suç örgütleri
işleri büyüttüler. Devletin çetelerle, uyuşturucu
ve silah tacirleriyle, kara para ağıyla ilişkisi
çok eskiye gidiyordu. Ama 1990'lı yılların
başında devlet bu işe doğrudan soyundu;
onu denetimine aldı ve yönlendirdi. Milli Güvenlik Kurulu,
1992 yılında aldığı kararla, bu suç
örgütlerini tümden serbest bıraktı. ”Kürt kökenli
uyuşturucu tacirlerini, onların yanısıra
yurtsever Kürt işadamlarını ortadan kaldırın
ve uyuşturucu işini devlet hesabına siz yapın”
dedi. Böylece çeteler devlet oldu, devlet ise çete..
MGK 1992 yılında aldığı kararla
orduyu, polisi, Kontrgerilla'yı, JİTEM'i, Özel Timleri
ve kendi denetimindeki öteki suç örgütlerini serbest bıraktı.
Kürt direnişi ile ilgili olarak onlara şöyle dedi:
"Ne yaparsanız yapın, bu yangını
söndürün! Korkmayın, bunun hesabını vermezsiniz.
Ceza yok, mükafat var!"
Onlar da kusur etmediler…
Newroz şenliği sırasında Nusaybin'de,
Cizre'de, Şırnak'ta sokağa çıkan sivil
halka böyle ateş açıldı, Kürt kentleri böyle
kana boyandı.
Dört bin Kürt köyü, onlarca küçük kent ve kasaba böyle yakılıp
yıkıldı.
Kürt köylerinde kıyım yapılıp PKK'ya
yüklendi.
Kadınların ırzına geçildi.
Kafalar, kulaklar kesildi, insanlara bok yedirildi.
Binlerce aydın, yurtsever insan evinden, sokaktan alınıp
götürüldü ve ya cesedi geri geldi, ya da ölüsü bile bulunmadı.
"Faili meçhul" dendi ve hala deniyor...
Cezaevindeki insanlar bile demir sopalarla, dipçiklerle
kitle halinde dövülüp öldürüldü de hesabı sorulmadı.
Kürdistan'dan 4-5 milyon insan böyle sürüldü.
İşte tüm bunlar devlet sırrıdır,
açıklanamaz!
Devlet, İpekçi'yi, Mumcu'yu ben öldürdüm, 1 Mayıs
alanını ben kana boyadım, Maraş kıyımını
ben tertip ettim, Malatya Belediye Başkanı Hamido'ya
ben mektup bombası gönderdim ve bütün bunları faşist
cuntayı başa geçirmek, solu, halk hareketini ezmek
için yaptım diyemez!
Devlet, terör benim eserimdir diyemez.
Devlet, Kürdistan'ı boşaltmak için bu kadar köyü
yakıp yıktım, milyonlarca Kürdü sürdüm demez.
Devlet, bu binlerce faili meçhul benim adamlarımın
eseri, onu ben istedim, ben yaptırdım demez.
Devlet, eylem yapıp PKK'ye yükledim demez.
Devlet, uyuşturucu ve kara para işine girdim,
böylece kirli savaşın giderlerini karşılıyorum
demez...
Bunu Demirel de bilir, Ecevit de, Çiller de, Yılmaz
da, ötekiler de… Türkiye'yi yöneten herkes bunu bilir. Basın
da bilir. Bunu sen-ben de biliriz.
Tanrı aşkına, bu memlekette bunu bilmeyen
var mı? Bilmiyorum diyen biri çıkarsa, o ya bir
dangalak, ya da sahtekardır.
Ama kimisi söyleyemez, kimisinin de söylemek işine
gelmez.
Onun içindir ki, daha önce "Susurluk sorununu çözemezsem
başbakanlık bana haram olsun!" diyen Yılmaz,
şimdi "devlet sırrı" perdesinin arkasına
saklanıyor. Onun içindir ki Demirel, "devlet sırrı
olur!" diyor...
Ortada sır filan yok. Yalnızca bir tiyatro oynanıyor.
Bir de şu var: söylense ne çıkar? Hatta bunu Demirel
çıkıp açıklasa ne olur?.
Hiçbir şey olmaz, iki gözüm, hiçbir şey olmaz!
Bu millet bu işlere alışıktır. "Devletimiz
iyi etmiş" der geçer..
Çünkü bu millet, hırsız, uğursuz tarafından
yönetilmeye; haksızlığa, zulme, ipe kazığa
fena şekilde alışıktır... Böyle şeylerin
tiryakisi olmuştur!
O zaman bu olanlar, soruşturmalar, açılmak istenen
özel mahkemeler mi ne?. O da milletin marifeti değil,
egemenler arasındaki post ve çıkar kavgasının
bir ürünüdür. Bir bölümü diğerini ekarte etmek istiyor.
Bu da hiç yoktan iyi!
Ne demişti Mao: "Kötü bir adamın kötü bir
adamı dövmesi iyidir!."
Bu kavga-gürültü sırasında kimbilir, belki "yüce
millet" de bize bir sürpriz yapar, mahmur uykusundan
uyanır...
----------------------------------------------------
Yazarın önceki yazılarından:
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı
ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha
laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M
A R I K…
Kürt Devleti
ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon
û Prowokasyon
|