Cellad Çağrısı
Mesud Tek
Yaz mevsimiyle birlikte politika da tatile girer, denilir. Ama Öyle anlaşılıyor
ki bu yaz öyle olmayacak.
AB ile Türkiye arasındaki üyelik görüşmelerinin başlayacağı
3 Ekim tarihi yaklaştıkça siyaset de giderek ısınıyor.
AB üyesi
ülke temsilcilerinin Başbakan Erdoğan’a, Kürt
sorununun askeri önlemlerle çözülemeyeceğini, hükümetin
iyileştirici bazı adımlar atması gerektiğini
tekrarlamaları, aydınların ortak bir açıklama
yaparak PKK’yi silahlı eylemlerini koşulsuz durdurmaya,
hükümeti de “kalıcı barışın sağlanması
ve herkesin demokratik toplumsal hayata katılabilmesi
için gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştirme”ye
çağırmasıyla çakıştı.
Elbette siyasetin ısınmasının ya da ısıtılmanın
tek nedeni AB ve bağlı gelişmeler değil.
Diğer başka gelişmeler de siyaset kazanı
kaynatıyor.
Hükümet açısından hayal kırıklığıyla sonuçlanan
Erdoğan’ın ABD gezisiyle ilgili tartışmalar
henüz canlıyken, hükümet ile CHP arasında “başbakanlar,
bakanlar vatan satarlar mı, satmazlar mı, satarlarsa
nasıl satarlar” kavgası sonuça bağlanmamışken,
Türkiye’nin daimi gündem maddelerinden olan “turban, kuran
kursları, irtica, laiklik, vb.” tartışmalar
yeniden alevlendi, alevlendirildi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde yapılan diploma töreninde yaşananlarla,
kuran kursları konusunda
son anda Türk Ceza Kanunu'na bir madde eklenmesi nedeniyle
başlayan tartışmalarda, Sivas Katliamı
Yıldönümünün yaklaşması nedeniyle kaleme
alınan bir kısım yazılarda Aleviler
kemalizmi savunmaya çağrılıyor.
Kemalistlerin, militarist ve değişim karşıtlarının
sesi haline gelen Cumhuriyet gazetesi yazarlarından
gedikli kemalist, şoven İlhan Selçuk da bir makalesinde,
“bağımsız, laik cumhuriyetin” tehlikede olduğunu
iddia ederek Alevileri cumhuriyeti savunmaya, “ülkenin birliği”nde
birleşmeye davet ediyor.
Selçuk yazısında, Bektaşi Velileri’nin Mustafa Kemal
ile olan ilişkileriyle, “Kemalist devrimlere” karşı
tavırlarına değiniyor ve “Devlet hilafeti”nin
1924 yılında Alevilerin yardımıyla kaldırıldığını
anlatıyor. “ABD destekli ılımlı müslüman
devlet” tehlikesinin gündemde olduğunu söyleyen Selçuk,
“Aleviler Atatürkle kazandıklarını yitirmek
üzere” diyor.
Besbelli ki Aleviler homojen bir grup değil. Kürt, Türk ve
öteki uluslardan Alevilerle, emekçi, ağa, aşiret
reisi Alevilerin varlığı bir gerçek. Bu nedenle
Alevilerin ortak taleplerinin yanısıra her kesimin
kendine özgü de talepleri var. Ve toplumsal olaylar kaşısında
tüm Alevilerin aynı tavrı göstermesini beklemek
de gerçekçi değil.
Ama unutulmamalı ki Mustafa Kemal ve “devrimleri”ni destekleyen
Alevilere ait tekkeler, “tek tip toplum yaratma” uğruna
Mustafa Kemal yönetimindeki hükümet tarafından kapatıldı.
“Kurtuluş mücadelesi”nde Alevilerin desteğini alan kemalistler,
daha kurtuluş sağlnmadan, Koçgiri’de, ulasa haklarını
talep eden binlerce Alevi Kürdün kanını dökerek,
Alevilere olan vefa borcunu ödediler.
En büyük Alevi katliamının, Mustafa Kemal döneminde, 1937-1938
yılları arasında Dersim’de, Alevi Kürtlere
yönelik olarak gerçekleştirildiğini, İlhan
Selçuk dahil tüm Kemalistler de bilir.
Alevilerin önemli bir bölümünün, celladı olan kemalist hareketlere,
özellikle de CHP’ye tabanlık yaptığı
acı, ama gerçek. Aleviler Ecevit yönetimindeki CHP’yi
iktidara taşımanın ödülünü, bu partinin,
1979-79 yıllarında yaşanan Sıvas, malatya,
Erzincan, çorum, Alaca ve Maraş katliamlarını
önlemekte aciz kalmasıyla, olayları açığa
çıkarma görevini yerine getirmemesiyle aldılar.
Kemalist devrimleri korumakla görevli ordunun yaptığı
darbeyle iktidara gelen kemalist generallerin yaptığı
ilk işlerden birisi Alevi köylerine cami yaptırmak
ve din derslerini zorunlu hale getirmek oldu.
Kemalist devletin 15 yıllık kirli savaş esnasında
yerle bir ettiği köyler arasında Alevilerin yaşadığı
köyler de var. Ata-baba toprağından kopartılarak
sürgüne gönderilerin azımsanmayacak bir bölümünü Alevi
Kürtler oluşturuyor.
AB, AKP hükümetinin önüne, Alevilerin dini vecibelerini özgürce
yerine getirmeleri için gerekli düzenlemeleri yapma görevini
koyarken, kemalistler AB’ye karşı çıktılar,
O’nu bölücülük yapmakla suçladılar; suçluyorlar.
Bunlar biliniyorken İlhan Selçuk’un “Atatürkle kazandıklarınızı
yitirmek üzeresiniz” diyerek Alevileri Kemalizmi korumaya
çağırması, insanları celladını
korumaya çağırmaktan farklı değil.
Selçuk Alevileri aynı zamanda “ülkenin bütünlüğünde” birleşmeye
çağırıyor. Selçuk ve öteki kemalistlerin
“ülkenin bütünlüğü”nden muradlarının ne olduğu
çok iyi biliniyor.
Bugüne kadar, kemalistler başta olmaka üzere, tüm tutucu, gerici,
ırkçı şoven kesimler Kürtlerin ulusal özgürlük
talebini “bölücülük”le suçladılar, devletin birliği,
bütünlüğü için tehlike olarak gördüler. Ülkenin bütünlüğünü,
devletin birliği korumak amacıyla ayrılıklarını
bir kenara bıraktılar.
Genel olarak “sol”da yer alan Alevilerin bu uğursuz koroda
yeri yok, olmamalı. Çünkü “tek devlet, tek ulus, tek
din ve tek mezhep” sloganıyla topluma tek tip elbise
giydirmek isteyen sistem ve bu sistemin yaratıcısı,
sahipleri kemalistlerden en çok çeken kesimlerden biri de
Alevilerdir.
Alevilerin yeri cemevlerinin serbest bırakılması
taleplerine, “Aleviler ibadet etmek istiyorlarsa camilere
gitsinler, camilerin kapısı kendilerine açıktır
diyen” Başbakan Erdoğan ve şurekasının
yanı da değildir.
Aleviler kırk katır ie kırk satır arasında
tercih yapmak zorunda değiller.
Aleviler, “kemalizmi koruma”, “ülkenin birliğinde birleşme”
gibi celladına teslim olma anlamına gelen çağrılara
kulaklarını kapamalı, demokrasi, özgürlük
ve değişim yanlısı cephede yer almalıdırlar.
İnsanı ve insan sevgisini inanç sistemlerinin merkezine
yerleştiren Alevilere yakışan da budur.
------------------------------------------
Yazarın
önceki yazılarından
Gaf
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı
Arkaya Almak İçin
GAF
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar
û Newroz
AB
Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”