PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

“Hukuk Herkese Lazım”
Mesud Tek

“Hukuk herkese lazım.” Bu sözler Süleyman Demirel’e ait. Yaklaşık 40 yıl, başbakan ve cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’nin idaresinde söz ve karar sahibi olan Demirel’e..

TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu)’nun, yegeni Murat Demirel tarafından hortumlanan Egebank davası nedeniyle kardeşi Şevket Demirel’in işyerlerine elkoymasına tepki gösteren Süleyman Demirel, “TC devletinde kimsenin malına mülküne el konulmaz, bu bir gasp sayılır”, “Türkiye’de bir başkasının suçu yüzünden bir başkası cezalandırılmaz”, “hukuk herkese lazım” diye buyurmuş!.

“TC devletinde kimsenin malına mülküne el konulmaz” diyen Demirel, doğru söylemiyor.

TC devletinin Kürt politikasının temel taşlarından birisi, Şeyh Said, Ağrı, Dersim başta olmak üzere yaşanan irili ufaklı ulusal başkaldırılarda görüldüğü gibi Kürt yurtseverlerinin, ayaklanmalarda yer alanların, başkaldırı nedeniyle sürgüne gönderilenlerin mal-mülkünün gasbedilip devlet yanlılarına dağıtılmasıdır.

Yakın dönemde, TC devletinin 1990’lı yıllardan itibaren yoğun bir biçimde boşalttığı köylere korucuların yerleştirilmesi, devlet yanlısı olmayanların bağ, bahçe ve tarlalarına korucubaşlarının el koyup işletmesi, devlet eliyle, devletin kontrolünde gasp değil midir?

3 Ekim’de üyelik için AB ile müzakerelere başlayacak olan Türkiye’nin, çözmesi gereken önemli sorunlarından birisinin de, dini azınlıklara ait vakıfların mallarına devletçe el konulup üçüncü şahıslara satılması olduğunu Demirel de biliyor.

Sadece vakıf malları değil, ayrı zamanda Yezidi Kürtlerle Hırıstıyanlara (Ermeni, Nasturi, Keldani, Süryani) ait malların devlet yanlısı ağa ve aşiret reisleri başta olmak üzere Müslüman Kürtlerce gaspedilmesine göz yuman, çanak tutan TC devletinin kendisidir.

Köylerine dönen Kürtlerin karşılaştıkları sorunların başında tarlalarının, bağ ve bahçelerinin gasbedilmesi geliyor. Ve Demirel’in “kimsenin malına mülküne el koymaz” diyerek toz kondurtmadığı devleti ise olayları seyretmekle kalmıyor, gaspçılarını destekliyor.

“Devletin birliği, ülkenin bütünlüğü”nü koruma adına “sözde vatandaşlara” yapıldığında, “görevi yerine getirmek” olan uygulamaların gasp olarak görülmesi için, Demirel ve benzeri büyük baş ailelere karşı uygulanması mı gerekiyor yoksa?

**

“Türkiye’de bir başkasının suçu yüzünden bir başkası cezalandırılmaz” diyor Demirel. Ve yine doğru söylemiyor.

“Gerilla’ya yardım ve yataklık” iddiasıyla tutuklanıp işkence görenlerin bilahare mahkemelerce suçsuz bulunup serbest bırakılmaları “başkasının suçu nedeniyle bir başkasının cezalandırılması” değil de nedir?

Yine aynı gerekçeyle köylerin yakılıp yıkılması, halkın ata-baba topraklarından kopartılıp sürgüne gönderilmesi de, “başkasının suçu nedeniyle bir başkasının cezalandırılması”nın toplucasıdır.

Eşi gerilla olan ya da aranan kadınların gözaltına alınıp, cinsel ilişkiye girip girmediklerinin kontrol edilmesi, “başkasının suçu nedeniyle bir başkasının” onurunun ayaklar altına alınmasıdır. Bu ve benzeri uygulamalar TC devletinin rutin işleri arasındaydı; bugün de öyledir.

**

Doğrudur, “Hukuk herkese lazım.”

Ama Demirel TC devletindeki hukuksuzluktan yakınamaz. Yakınsa bile inandırıcı olmaz, olamaz. Çünkü hukuksuzluğun kol gezdiği, egemen olduğu bugünkü yapının mimarları arasındadır kendisi.

“Bu Anayasa, bu yasalar oldukça ülkeyi yönetemem” deyip varolan demokratik hak ve özgürlükleri budayarak hukukun köküne balta vuran Demirel’dir, onun sözcüsü olduğu rejimdir.

Hukuku, insan hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alan TC devletinin, aydınlar tarafından “hukuk değil guguk devleti” olarak değerlendirilmesine yolaçanların başında Demirel gelmektedir.

12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleriyle hukuk devleti kırıntıları da ortadan kaldırıldı. Hükümetine yönelik askeri darbelere karşı direnmeyen Demirel, bilahare iktidara geldiğinde, faşist cuntaların hukuksuzluklarını görmezden gelerek, ülkeyi onların belirlediği doğrultuda yönetti.

Ulusal demokratik mücadelede yer alanların mal ve mülklerinin gasbını öngören sömürgeci hukuk sistemini 40 yıl boyunca idare eden, insan hak ve özgürlüklerin köküne kibrit suyu dökerek hukuksuzluğun gelişmesine katkı sunan Demirel, “hukuk herkese lazım” dediğinde ne kadar inandırıcı olur? O’nun samimiyetine kaç kişi inanır acaba?

**

Türkiye’de siyaset ve ticaretin iç içe girdiği bir gerçek. Uzun yıllar önce, 1960’lı yıllarda “Benim, Hacı Ali ve Şevket’in kazandıkları bir çanakta toplanır ve biz o çanaktan birlikte yeriz” diyen Demirel, iktidarı döneminde, savunduğu ve yöneticisi olduğu rejimin gereği olarak da bu çanağın dolması için ne gerekiyorsa yaptı.

Demirel ailesinin yegen Yahya Demirel’in sahte sunta ihracatıyla başlayan, Hacı Ali’nin yaptıklarıyla devam eden ve Murad Demirel ile zirveye çıkan hortumlama macerası biliniyor. Bir de Demirel’in “aile fotoğrafımız” dediği ünlü bir kare var. O kare de kimler yok ki? Kayınco Ali Balkaner, manevi oğul Cavit Çağlar, Kamuran Çörtük...

“Aile fotoğrafı”nın kahramanlarından kayınço ve manevi oğulun hortumculukla suçlanıp yargılanması esnasında bağrına taş basarak sabreden Demirel, çanak ortağı kardeşi Şevket Demirel’e yönelik operasyon yapılması üzerine dayanamıyor. Aile meclisini topluyor, hiddetlenip celalleniyor. “Uğruna Zincirbozanlara gidip geldiği” devletini “gasp yapmakla”, “hukuksuzlukla” suçluyor!..

Devletin gaspçı olduğu, hukuksuzluğu kendisine temel yaptığı bir gerçek. Ama bu gerçek Demirel’in ağzına yakışmıyor, O’nun tarafından dile getirildiğinde inandırıcı olmuyor.

Nasıl olsun ki?

Demirel’in 40 yıl boyunca yönettiği, hizmet ettiği, besleyip büyüttüğü, Kürtlere, solculara, devrimci ve demokratlara karşı kullandığı sistem, kardeşleriyle birlikte ekmek yediği ortak çanağa da yöneldiğinde bağırıp çağırması inandırıcı olmuyor; olmaması gerekir.

**

Demirel’e destek bir zaman kanlı bıcaklı olduğu bir kısım kemalisten geldi. Demirel kardeşlerin, “aile fotografında” yer alanların yaptıklarının açığa çıkartılması için çaba sarfedenlerin, Demirel’e bu “süpriz” desteklerinin arkasındaki neden ne ola ki?

Bu konudaki rivayetler, dile getirilen gerekçeler muhtelif. Olayı “ülkeyi ele geçirmek isteyen yeşil sermayenin yeni bir saldısı” olarak değerlendirenler var. “Yasalar, eşi turbanlı olan birinin Cumhurbaşkanı olmasına engel değil” diyerek, “etkili ve yetkili çevreleri” uyaran Demirel’e haddini bildirmek isteyen Erdoğan’ın bir operasyonu olduğunu söyleyenler de...

Neden, gerekçe ne olursa olsun. Kürtlerin, emekçiler, yoksul ve ezilenlerin kanını emerek ayakta kalan, semiren sistemin, kendisinden faydalanan ve kendisine hizmet eden bir kesime saldırmasının, onun ekmek çanağını devirmesinin biz Kürtlere herhangi bir zararı yok diye düşünüyorum. Bizim bu tepişmede yerimiz yok; taraf değiliz; olmamalıyız.

Türk emekçileri, demokratları da, her öküzün altında yeşil bir buzağı arama alışkanlığından vazgeçmeli, kemalizme, tekçi devlete stepne olmayı bir kanara bırakmalıdırlar.

Barış demokrasi, özgürlük ve değişimden yana olanlara düşen, filler arasındaki tepişmede taraf tutmak değil, halkı aydınlatmak, bu tepişmeden yararlanarak mücadeleyi geliştirmektir.
 
Yazarın önceki yazılarından

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 

 
 
PSK Bulten © 2005