PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Ülkenin Gerçek Efendileri
Mesud Tek

AB-Türkiye görüşmelerinin başlayacağı 3 Ekim tarihi yaklaştıkça demokrasi ve değişim yanlılarıyla gerici, şoven, faşist ve tutucular arasındaki tartışma, çekişme, çatışmalar giderek artıyor. AB karşıtları daha pervasız hale geliyorlar, demokrasi ve değişim karşıtı yüzlerini gizleme gereği dahi duymuyorlar.

Ortadoğu’nun kaderini etkileyici özelliğe sahip olan Irak’daki demokrasi süreci de, AB üyeliği gibi Türkiye’deki siyasal gelişmeleri önemli oranda belirliyor. Yeni Irak Anayasası’nın hazırlanmasında sona yaklaşıldıkça, Kerkük’de sömürgeci Baas dikkatörlüğünün oynattığı taşlar yerine oturdukça, bölgenin gericileri, tutucuları, kanlı diktatörlükleri, Irak’taki demokrasi ve değişim sürecini engellemek için tüm güçlerini seferber ediyorlar.

Türkiye Irak’ın yeni anayasasını Kürtlerin aleyhine ve kendi çıkarları doğrultusunda etkilemek amacıyla, komşu  ülkenin iç işlerine kabaca müdahaleden başka bir anlam ifade etmeyen ve Türkmenlerle Sunni Arabların katıldığı “gizli toplantılar” yapmaktan çekinmiyor.

Boyalı basın ve televole kültürünün hakimiyetindeki televizyon kanallarında Kerkük sorununun yeniden ısıtılmasının, bu kenteki Türkmenlerin Kürtlerin baskısı altında oldukları yalanının sık sık takrarlanmasının amaçlarından birisi de AB üyeliğini engellemek, barış, demokrasi, ve değişim yanlılarıyla hesaplaşmaktır.

PKK’nin hareketlendirilmesini takiben, Genelkurmay başta olmak üzere tüm militarist, faşist ve tutucu güçlerin ağız birliği etmişçesine AB üyeliği için yapılan kısmi reformları sıkca suçlamaları bunun açık bir kanıtıdır. Sözkonusu çevreler, artan PKK eylemleriyle Güney Kürdistan’daki gelişmelerin tehditi altında bulunan ülke güvenliğini korumanın, Türkiye’nin en önemli görevi olduğunu, oysa AB üyeliği için çıkartılan yasaların güvenlik güçlerinin elini kolunu bağladığını söylüyorlar. Bu gidişe son vermek için ordu görev çağrılıyor. Böyle yapmakla militarizmin güçlenmesi ve dolayısıyla AB’ye üyelik sürecinin engellenmesi amaçlanıyor. 

AB üyeliği için bazı cesur adımlar atan AKP hükümeti ise, yaptığı kısmi reformların arkasında durmak yerine, çark ediyor, militaristlerin dümen suyuna giriyor. Bunun son örneği Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ’un son basın toplantısında yaşandı.

Basın toplantısında dile getirilenlerle, dile getirilenlere yönelik olarak atılan adımlar bir kez daha gösterdi ki Türkiye’nin gerçek yöneticileri ordu ve onun komuta merkezi Genelkurmay’dır. Meclis, hükümet ve öteki idari kurumlar dekoru tamamlıyorlar, Genelkurmay’ın çizdiği alanda görev yapıyorlar.

Genelkurmay 2. Başkanı’nın sözkonusu toplantıda yaptığı değerlendirmelerde, basın-yayın özgürlüğü ve medyanın önemi özel bir yer tutuyor. “Teröristbaşı”nın kaleme aldığı kitaplarla onu ve “terörü” öven yayınların serbestçe satıldığından yakınıyor ve bunun önlenmesini istiyor Başbuğ.

“Terör ve terörist”in resmi söylemde ne anlama geldiği biliniyor. Ve kısa bir müddet sonra kaymakamlar, valiler “terörü öven”, yani Kürt meselesinden bahseden kitap, gazete ve dergi avına çıkarlarsa şaşmamak lazım. Zaten askeri ve sivil yetkililer kitap yakma konusunda bir hayli deney sahibiler ve bu konudaki yeteneklerini en son olarak Ermenilerin kıyımdan geçirildiğini söyleyen Orhan Pamuk’un kitapları karşısında ortaya koydular!.

Sadece vali ve kaymakamlar mı? Genelkurmay’dan birifing almaya alışkın savcılar da koskoca İlker Başbağ’un kaygılanmasını, üzülmesini istemezler elbette. Kürt sorunundan bahseden yayınlara, kitap ve dergilere karşı hemen harekete geçeceklerine kuşku yok. Çünkü onlar da ülkenin birlik ve bütünlüğünün korunmasında tuzlarının bulunmasını isterler!..

Başbuğ, “4. Güç” olarak nitelendirdiği ve “teröre karşı yürütülen topyekün mücadelede” büyük sorumluluklar yüklediği medyadan da bazı istemlerde bulunuyor. “Terör”le ilgili haberlerin nasıl kaleme alınacağı, “teröristlerin” nasıl adlandırılacakları konusunda direktifler veriyor.

 Bugüne kadarki politikalarıyla “mehmetcik basın” nitelendirilmesini hakkeden bir kısım medya daha şimdiden harekete geçti bile. Güney Kürdistan’ın nasıl bir tehdit oluşturduğuna, AB’nin asıl amacının Türkiye’nin bölünmesi olduğuna dair haber ve yorumlar daha sık yer almaya başladı. Bakalım “teröristlere” ad bulmada bir hayli başarılı olan bu medya bize ne gibi yeni adlar verecek?

İlker Başbuğ, güvenlik güçlerini büyük yetkilerle donatan ve bu nedenle de AB tarafından ciddi eleştirilere tabii tutulan İl İdaresi, Olağanüstü Hal ve Terörle mücadele Yasası (TMY)’nı yeterli bulmuyor, TMY’nin gözden geçirilmesini, yani daha ağırlaştırılmasını emrediyor. Bununla yetinmeyen Başbuğ, “güvenlik, istihbarat, psikolojik harekat, sosyal, ekonomi, eğitim, boyutlarını inceleyecek, yapılacakları makro seviyede planlayacak, icracı makamlar arasında gerekli koordineyi sağlayacak, takip edecek, Başbakanlığa bağlı bir kuruluş”un oluşturulmasını “terörle mücadele”de zorunlu görüyor. Bu, JİTEM’in, Kontrgerilla ve Özel Tim’in yanına, benzeri işleri yapacak bir başka kurumun oluşturulması isteminin bir başka biçimde ifadesidir.

Basbuğ’un basın toplantısından hemen sonra konuşan Erdoğan, memurlarına “ne demek, emirleriniz olur” diyerek, sözkonusu kurumla ilgili talebin yerine getirilmesi için Başbakanlık’da bir çalışma başlatıldığı müjdesini verdi!

 

Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, TMY’de Başbuğ’un direktifleri doğrultusunda değişiklikler yapmak amacıyla bir komisyon kurulduğunu muştulayarak, ülkenin bölünüp parçalanacağı kaygısını taşıyan yüreklere su serpti.

Başbuğ kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta genel afa karşı olduklarını söyledi.

Başbuğ ve sözcüsü olduğu güçler, PKK’nin harekete geçirilmesinden sonra sık sık gündeme getirilen ve AB dahil birçok çevre tarafından desteklenen genel afa karşı çıkmakla gerçek niyetlerini ortaya koyuyorlar. Onlar barıştan yana değiller. Onlar yarattıkları bu çatışmaların durmasını istemiyorlar. Çünkü çatışmalar, gerginlik militarizmi güçlendiriyor, AB sürecinin önüne engeller çıkarıyor.

Tüm bunlar gözönünde iken AB reformlarıyla övünen AKP hükümetinin başı da, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde kendini zora sokacak söylemlerden kaçınmıyor. Örneğin O da Başbuğ gibi genel afa karşı olduğunu ilan ediyor. Oynanan oyunların, çatışmalarla amaçlanan hedeflerin bilincinde olmasına karşın, duymazlıktan, bilmezlikten geliyor. “Bölücülüğe”, “bölücü teröre” ne kadar karşı olduğunu ispatlamak için AB karşıtı militarist ve tutucu çevrelerle yanyana görüntüsü çizmeye gayret ediyor.

Oysa bu oportünist ve teslimiyetçi politikanın en başta AKP hükümetine zarar vereceğini, AB hedeflerinden uzaklaşan AKP’nin kemalistlere, militaristlere daha kolay yem olacağını bilmek için alleme-yi cihan olmak gerekmez.

Öyle anlaşılıyor ki AKP hükümeti bu yolda yürüyecek. Elbette bu yolda yürümek ya da bir başka deyimle baltayı kendi ayağına vurmak kendi tercihi.

Ama İlker Başbuğ’un son basın toplantısı ve bağlı gelişmeler bir kez daha açığa çıkardı ki ülkenin “gerçek efendisi köylüler” değil. Genelkurmay.

Bu nedenle tüm barış çağrıları da ona yapılmalı..

**

Partimizin eski üyelerinden, ressam Belangaz’ın (Dursun Belge) ölümünden büyük bir üzüntü duydum. Ailesi, dostları ve sevenlerinin başı sağolsun.

Yazarın önceki yazılarından:

Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 

 
 
PSK Bulten © 2005