PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Sorun Kürt aydınları mı?

Mesud Tek

Hikmet Fidan’ın öldürülmesi başta Kürt aydınları olmak üzere yurtsever çevrelerde büyük bir tepkiye yol açtı. Kürt aydınlarının bir bölümü bu kez sessizliği bozdular. Yürekli bir çıkış yaptılar, olayı kınayıp, cinayetin arkasındaki nedenlerin ve katillerin açığa çıkartılmasını talep ettiler.

Hasan Cemal, Taha Akyol gibi Türk basınının ünlü kalemleri de, yazdıkları seri makalelerde Kürt aydın çevrelerinde yaşanan bu hareketliliği değerlendirdiler.

Aydınlarımızdan hesap soran bir tarzda kaleme alınan makalelerde, sorununun bu duruma gelmesinde Kürt aydınlarını suçlama çabası sezinleniyor. Sözkonusu yazarlar Kürt aydınlarından PKK’nin “terör” eylemlerini mahkum etmelerini, “terörist örgüt”le aralarına sınır çekmelerini istiyorlar. Böyle yapmadıkları müddetçe güvenilirliklerinin sorgulanacağını söylüyorlar.

Benzeri bir talep bazı AB üyesi ülkeler temsilcileriyle AB’nin bazı yetkilileri tarafından Leyla Zana ve arkadaşlarına yönelik olarak yapıldı; yapılıyor.

Türk televizyonlarında Kürt sorunuyla ilgili olarak yapılan programlara hasbelkader katılan Kürt aydınlarına sorulan ilk soru “Öcalan’ı bebek katili, terörist olarak görüyor musunuz”, “PKK terörist mi, değil mi?” oluyordu; oluyor.

Sanki sorun aydınların PKK’yi terörist ilan etmesiyle çözülecekmiş gibi!..

Aydınlar PKK’ye ne kadar çok terörist derlerse, Öcalan’a ne kadar çok sıfat bulurlarsa ortalık o ölçüde güllük-gülistanlık olacakmış gibi!..

Bir kısım Kürt aydınının ta başından itibaren, PKK’nin kendi dışındaki yurtsever güçleri düşman olarak görüp, onları sindirme ve imha politikasına karşı sessiz kaldıkları, bazan bu yanlış politikayı onayladıkları bir gerçek. Ve hatta bazı aydınlar işi, PKK dışındaki örgüt ve Kürt şahsiyetlerin PKK’nin saldırılarını hakkettiklerini söylemeye kadar vardırdılar da...

Bugün bile bir kısım Kürt aydını “kral çıplak” demiyor, diyemiyor.

Maalesef Çıplak Kral’dan siyasi ve ekonomik rant elde etmek isteyen aydınların sayısı azımsanmıyacak kadar çok.

Bir de “Kral Çiplak” diye bağırma cesareti olmayanlar var.

“Kral Çıplak” diyenlerin başına neler geldiğini görenler, bilenler var.

Tehdit, yıldırma ve benzeri baskılar nedeniyle susmayı tercih edenlerin sayısı bir hayli.

ımralı konseptinin uğursuz, anti-Kürt yüzü gün gibi ortada. Kürtler “Demokratik Cumhuriyet”, “Türkiyelilik”, “Konfederalizm”, vb. gibi tezlerle üniter devlete, kemalist rejime entegre edilmeye çalışılıyor. Buna karşın Kürtlerin vicdanı olan, olması gereken aydınlarımızın bir bölümü ise bu teslimiyetçi politikaya karşı gelmek bir yana, sözkonusu tezlerin ne kadar “modern” ve “yeni” olduğunu ispatlamak uğruna bin dereden su getiriyorlar.

Hidayete ermişçesine, bir dönem “Pol Pot”lukla suçladıkları Öcalan için “akıllı ve zeki birisi olduğunu biliyordum ama bu kadar zeki olduğunu tahmin etmiyordum” diyerek yanlış politikaların sürdürülmesine katkı sunan, teslimiyet değirmenine su taşıyan aydınlarımızın sayısı da maalesef az değil.

Sadece bunlar mı? Bazı Kürt aydınları da gölge boksu yapıyorlar. PKK’nin yanlışlıklarıyla ilgili olarak, Öcalan’ın istemi doğrultusunda PKK basın-yayın ve öteki kurumlarında çalışan Türk solcularını sorumlu tutuyorlar. Onların bu göreve getirilmeleri emrini veren Öcalan ve teslimiyetçi politikaları yerine, onları eleştiriyorlar.

Ama tüm bunlar Kürt aydınlarının tavırlarına ve onlardan beklentilere ilişkin olarak oluşturulan atmosfere haklılık kazandırmıyor. Çünkü eğer bugün mayınlar patlıyor, çatışmalar yaşanıyorsa bunun suçluları PKK ile ilişkide olan ya da onun eylemlerini mahkum etmeyen aydınlar değildir; geçmişte de değildi.

Mayınların patlaması, çatışmaların giderek artması nedeniyle suçlanacak olan, Kürt aydınlarının “korkalığı”, “tavırsızlığı” değildir. Suçlanması gereken devletin sömürgeci ve baskıcı politikalarıdır. Nüfusu 20 milyondan fazla olan bir halkı 21. Yüzyılda, her türlü ulusal demokratik haklarından mahrum edenlerdir. Bu halkın her türlü hak ve özgürlük talebine “terörizm”, “bölücülük” yaftası yapıştıranlar, taleplere kan ve barutla cevap verenlerdir.

Suçlu PKK ile bağlarını koparmayan aydınlar değil sömürgeci politikalardır. Yakınılan PKK ve terörü de bu politikanın ürünüdür. Çatışmalar, patlayan mayınlar sözkonusu politikanın devam ettirilmesi içindir.

Kürt aydınları, (elbette hepsi değil) ancak gelişmeleri zamanında görmemekle, yanlışları görmezden gelmekle, “Kürtlerin de Kralı Çıplak” deme cesaretini göstermemekle suçlanabilirler. Bu ve benzeri noktalarda eleştirilebilirler.

Aksi durum, yani aydınlarımızı gelişmelerden sorumlu tutmak, onlar aleyhinde kaynatılmaya başlanan cadı kazanının altına odun atmak olur.

Kaldı ki Kürt aydınlarının “korkaklığını”, “teröre karşı tavırsız kalmasın”ı eleştirmek, Genelkurmay’ın kılıcını çeken, kendisine verilen brifinglerde atacağı menşetleri bile belirlenen Türk medyasına düşmez. Çünkü bu medya “terör”ü ve “terör örgütünü” yaratan, yaşatan devletin sömürgeci politikalarına karşı değildir; onun savunucusudur; kollayıcısı, koruyucusudur.

Ara sıra resmi ideoloji karşıtı söylemlerde bulunan, bu doğrultuda makaleler kaleme alan anılan gazeteciler ve benzerleri ise Kürt aydınlarını suçlayacak en son kişiler olabilirler ancak.

Bir ucunda devletin öteki ucunda kendinden olmayanı “hain” olarak gören PKK’nin bulunduğu mengene Kürt aydınlarını sıkarken, onların posasını çıkarırken, devletin her türlü baskı ve tehdidine rağmen ülkesini terketmeyen aydınlar, “hain” yaftası yemektense terki diyar ederlerken, sözkonusu kalemler suskundu.

Yanlışları gören, PKK politikalarının çıkmaz bir yol olduğunu düşünen Kürt aydınlarının iki ateş arasında kaldıklarını bilmelerine, farketmelerine rağmen sessizliğini koruyanların, bugün onlar hakkında söylediklerine kimse inanır mı bilinmez. Ama Kürt aydınlarının inanmadıkları kesin.

Elbette Kürt aydınları eleştiriden muaf değiller. Görüş, tavır ve davranışları nedeniyle eleştirilmelidirler de. Ama bu görev en başta Kürtlerindir. Türk medyası, bu medyada yer alan ve bazan resmi ideoloji karşıtı söylemlerde bulunan sözkonusu kişilerin değil.

Eksisiyle-artısıyla toplumumuzu aydınlatan, kültür ve sanatımızı koruyup geliştiren aydınlarımız bizim değerlerimizdir ve onları korumak bir görevdir.

Muma benzetilen, çevresini aydınlatırken kendisini tüketen aydınlarımız, sömürgeci devlete karşı gösterdiği cesareti gösterip “Kürt Kral(lar) da Çıplak” diyebildikleri oranda etkili olurlar, değerlerini artırırlar.

“Politikadan uzak duran aydınlar, cahiller tarafından yönetilmeye mahkumdurlar” sözü, sadece aydınlarımızın değil, politikacıların da kulağına küpe olmalıdır.

Yazarın önceki yazılarından:

Ülkenin Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 
 
PSK Bulten © 2005