Yoğurdu Üfleyerek Yemek!..
Mesud Tek
TC Başbakanı Erdoğan’ın aydınlarla
yaptığı toplantı ve toplantıyı
takiben gerçekleştirdiği Diyarbakır ziyaretinde
dile getirdikleri üzerine yapılan tartışmalar
sürüyor.
Kabul etmek gerekir ki Erdoğan’ın yolaçtığı
tartışma, öncellerinin açtıklarından daha
fazla. Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyoruz”, Mesut
Yılmaz’ın “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”
demesinin getirdiği tartışmalardan daha derinlikli,
kapsamlı ve geniş tartışmaların yaşandığı
bir gerçek. Kanımca bunda sorunu olduğu gibi adlandırmanın,
AB sürecinin içinde bulunduğu aşamanın, Irak
ve Güney Kürdistan başta olmak üzere bölgede yaşanan
gelişmelerin önemli payı var.
Kürt ve Türk çevrelerinde Başbakan’a verilen desteğin
giderek arttığını söylemek mümkün.
Hak Par, DEHAP, DTH gibi legal siyasi oluşumlar yaptıkları
resmi açıklamalarla tavır ve beklentilerini dile
getirdiler. Diyarbakır’da faaliyet gösteren işveren
örgütlerinin, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin yaptıkları
destek açıklamasını, bir grup Kürt aydın,
yazar ve sanatçının yaptıkları benzeri
dayanışma içerikli açıklama takip etti.
Tüm bunlara karşın “bekleyip görelim” diyen, Erdoğan’ın
ötekilerden farklı olmadığını, bu
nedenle de söylediklerinin ciddiye alınmamasını
isteyen Kürtlerin sayısı da bir hayli. Bu son kesim
arasında, Erdoğan söylediklerine yönelik olarak
bazı şeyler yapan Kürtleri boşa kürek çekmekle
itham edenler de var!..
Kuşkusuz bu durumun oluşmasında Süleyman Demirel,
Mesut Yılmaz ve benzeri öteki yöneticilerin payları
büyük. Sözkonusu liderler söylediklerinin arkasında durmayıp
resmi politikayı devam ettirdiler.
Aynı biçimde AKP hükümetinin, bizzat Erdoğan’ın
kendisinin benzeri biçimde davranmasının “bekle
gör” politikasına katkısı bir haylidir. En
büyük pay ise Erdoğan’ın son Diyarbakır toplantısı
ve sonrasında yaptığı açıklamalarda
kemalist söyleme vurgu yapması, “tek devlet, tek millet,
tek bayrak prensibi” temelinde soruna çözüm arayacaklarını
deklere etmesina aittir.
Türkiye’de siyasetin son tahlilde askeri cenah tarafından
belirlendiği, bazı çıkışlar yapan
lider ve yöneticilerin bilahare aldıkları güvenlik
birifingleriyle hizaya geldikleri gerçeği de, ağzı
sütten yanan Kürtleri yoğurdu üfleyerek yemeye sevkediyor.
Erdoğan’ın açıklamasından hemen sonra,
Kürtlerin sozkonusu kaygılarını haklı
çıkartacak gelişmelerin yaşanmasını
da gözden uzak tutmamak gerekir. RTÜK’ün Kürtçe yayın
yapmak isteyen yerel radyo ve televizyonlardan istediği
taahhütnameye, emekli olan generallerin geleneğe uygun
olarak yaptığı açıklamalara karşı
hükümetin duyarsız kalması da işin tuzu biberi..
Ama açıkca söylemek gerekir ki bir kısım Kürtlerin
yoğurt yeme niyetleri yok. Yoğurdu üflemekle, ağızlarının
geçmişte nasıl yandığına dair hazin
hikayeler anlatmakla yetiniyorlar.
Oysa TC Başbakanı’nın Kürt sorunundan adıyla
bahsetmesi, soruna demokratikleşme çerçevesinde çözüm
aranacağını belirtmesi önemli bir gelişmedir.
Geçmişte, Kürtleri ihtiyatlı davranmaya sevkeden
gelişmelerin yaşanması ise, sözkonusu önemi
azaltmaz. Öte yandan belirlemenin, generallerin yüksek sesle
eski yetkilerini geri istedikleri bir döneme denk gelmesi,
onun önemini daha da artırmaktadır.
Kürt halkının yeminli düşmanları, değişim
ve gelişim karşıtları, kemalistler, ülkücü
faşistler, militaristler ve Genelkurmay’ın partisi
haline gelen CHP gibilerinin Başbakan’a yönelik eleştiri
ve saldırıları devam ediyor.
Trabzon ve İzmir’in bir beldesesinde Kürtlere yönelik
yaşanan linç girişimleri sozkonusu çevrelerin gerçek
niyetini, ne kadar gözü kara olduklarını ortaya
koyuyor. Unutulmamalıdır ki sözkonusu saldırıların
nedenlerinden birisi de, bu konudaki ezberin bozulup sorunun
gerçek adıyla anılmasıdır. Yoksa bu çevreler
de çok iyi biliyorlar ki ne Erdoğan’da, ne partisinde
sorunu çözecek bir irade var, ne de çözüm doğrultusunda
bir programa sahipler.
“Cami parfümlü” Erdoğan’ın, kışla söylemine
aykırı, resmi ideoloji karşıtı tesbitleri,
istemese de onunla karşıtları arasındaki
ayrılıkları keskinleştiriyor. Biz Kürtlerin
bu durumu görmezden gelmesi doğru olmaz. Çetin Altan’ın
değimiyle “cami parfümlü siyaset ile kışla
parfümlü siyaset” arasındaki gerginliklerin ve çatışmaların
politik gelişmeler üzerindeki etkileri, elbetteki biz
Kürtleri yakından ilgilendirir, ilgilendirmelidir..
Söylemeye gerek yok, Kürt toplumunda da değişik
amaçlara sahip sınıflar ve toplumsal gruplar var.
Bu nedenle Kürtler arasında görüş ayrılıklarının
olması doğaldır. Kürtlerin herhangi bir politik
gelişmeye yönelik olarak aynı tavırı göstermeleri
gerekmiyor. Ama Kürtleri yakından ilgilendiren bir konuda
birlikte davranmak daha doğrudur diye düşünüyorum.
Kitlelerde siyasi duyarlılığın arttığı
dönemlerde geçmişte yaşananlara bakarak sürekli
bir biçimde yoğurdu üflemenin hiç bir yararı yoktur.
Yurtsever Kürt örgütleri, kurum ve kuruluşları
Erdoğan’ın son açıklamalarına ilişkin
olarak birlikte tavır geliştirebilir, üzerinde anlaşabildikleri
talepleri ortaklaşa dile getirir ve mücadelesini verebilirlerse,
Kürt ulusal hareketine bir ivme kazandırabilirler.
Bu, kaçınılması mümkün olmayan bir görev olarak
önümüzde durmaktadır.
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Kim(ler)in kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı
Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler
De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|