Öcalan İmralı´dan
alınmalı
Kemal Burkay
Son yasa değişikliklerinden birine göre tutuklu
ya da hükümlüler avukatlarıyla görüşürken yanlarında
Adalet Bakanlığı’nın bir görevlisi de
bulunacakmış.
Bu değişiklik besbelli antidemokratik
yönde. Ama bu ülkede zaten demokratik olan ne ki? Kağıt
üzerinde yazılı haklar ne ölçüde hayata geçiyor?
Şimdiye kadar da görüşme sırasında
tutuklu ve hükümlülerin başına gardiyanlar ve jandarmalar
zebella gibi dikilmiyor muydu? Hatta Kürt tutukluların,
telörgünün berisinde, Türkçe bilmeyen analarıyla bile
anadillerini konuşmaları yasak değil miydi?
Demek ki böyle bir değişikliğe
aslında hiç gerek yoktu. Peki ne oldu da gerek duyuldu?
Evet, bu işte bir bit yeniği var..
Bu değişikliğe en çok tepki
gösterenler ise Abdullah Öcalan ve avukatları. Bu “yeni
uygulamayı” protesto için görüşmüyorlarmış…
Peki şimdiye kadar nasıl görüşüyorlardı,
yanlarında bir görevli olmadan mı? Olmaz olur mu
hiç! Apo’nun görüşme öncesi ne söyleyeceği konusunda
“görevliler” tarafından iyice hazırlanması
bir yana, bu görüşmeler baştan sona zapta alınmakta
idi. Zabıtlar uzmanlarınca elekten geçirilip, ekleme
çıkarmalarla uygun hale getirildikten sonra, belki ertesi
gün belki daha sonra, “görüşme notları” adı
altında “yüzyılın avukatları”na (!) iletilmekte
idi. Bunu artık bilmeyen mi var?.
Yani gerçekte bu yeni bir uygulama filan değil.
O zaman nedense hiçbir sorun yoktu.. Ama şimdi
Adalet Bakanlığı’nın görevlisi devreye
girince iş değişti. İşte can sıkıcı
olan bu: görüşmeleri izleyecek olanın asker değil
de sivil olması, Genelkurmay’a değil de hükümete
bağlı olması..
Biliyorsunuz, Öcalan yakalanıp İmralı’ya
konduğundan beri Türk devletinin hizmetinde, Türk Genelkurmayı’nın
–daha yerinde bir deyişle- “derin devlet güçlerinin”
denetiminde. Çünkü bu derin devlet öyle bir şey ki, bazen
Genelkurmay Başkanı’nın kendisi bile onun icraatları
karşısında kontrpiyede kalabiliyor..
Bunu, bazı safların dışında
herkes biliyor. Derin devlet ne istiyorsa Öcalan örgütüne
iletiyor ve örgütü de bir mürit sadakatıyla yapıyor.
Yani PKK’nın yaptığı işler, bu “terör
merör”, “savaş mavaş oyunu” da dahil, vatan-millet
kurtarıcılığı adı altında
gücünü ve imtiyazlarını korumaya çalışan,
ülkedeki demokrasi sürecine karşı direnen derin
devletin plan ve projelerinin bir parçasıdır.
Olup bitenlerle ilgili olarak hem Kürt halkı
hem Türk halkı feci şekilde aldatılıyor.
Derin devlet Apo’yu yalnızca Kürt hareketini
denetim altına almak, pasifize etmek, dejenere etmek,
zaman zaman ihtiyaca göre terör oyununda kullanmak için değil;
aynı zamanda iç politik çekişmelerde rakiplerine
karşı kullanıyor. Örneğin AKP hükümetine
karşı.. Öcalan’ın sık sık asıl
şer güçlerini, militarizmi bir yana bırakıp
kızılelma cephesinin yanında hükümete çullanması
nedensiz değil.
Öcalan’ın avukatları, bu işte
hukukçuluk filan değil, düpedüz kuryelik yaparak önemli
bir rol oynuyorlar. Son yasa değişikliğinin
başlıca nedenlerinden biri de bu sanırım.
Hükümet, en azından kendini koruma güdüsüyle, devreye
girmek istiyor. Hükümet görevlisi orada bulunursa bazı
şeyler engellenebilir.
Bu ise doğal olarak Genelkurmay’ı
ve bir bütün olarak derin devlet güçlerini rahatsız etmiştir.
Malum ya, onlar Öcalan üzerindeki tekellerini yitirmek istemezler.
Orada hükümete bağlı bir sivil memurun bulunması
işi bozar..
İşte ortakların (derin devlet,
Öcalan, avukatlar) tepkisi buna yönelik.
Aslında, Öcalan manipülasyonunu engellemek
için hükümetin yapması gereken şey ise, yasa değişikliği
filan değil, daha basit: Öcalan’ı İmralı’dan
almak, bir sivil cezaevine geçirmek…
Üstelik, Öcalan’ın orda tutulması
yasalara aykırıdır. Siyasi olan olmayan öteki
hükümlüler nerde kalıyorlarsa Öcalan da orada kalmalı.
“Tecrit” denen şey de böyle son bulur.
Ama AKP hükümeti, oyunun tümünden şikayetçi değil
elbet, sadece Apo’nun kendisine karşı kullanılmasından
dertli. Bunun ötesinde, Kürt sorunuyla ilgili olarak Erdoğan,
militarist rejimle tam bir uyum içinde. Hele birkaç gün önceki
beş saatlik brifingin ardından esip savuruyor. Bu
tutum hem kendi “Türk-İslam” sentezine, “akıncı”
ruhuna uygun, hem de derin devlete, “bana dokunmadığınız
sürece bu oyunda sizinle beraberim,” demiş oluyor..
Görülüyor ki bu terör oyununun artık cılkı
çıktı. Türk basınındaki pek çok kalem
erbabı, aptalı oynamayı bırakıp muhatabından
bu işe son vermesini istemeli. Muhatap ise PKK değil,
görüneni görünmeyeni, yüzleği derini ile, Türk devletidir.
Barış ve demokrasinin engeli odur.
Aklı ve vicdanı olan herkes bunu bilir.
----------------------------------------------
Haftalık Dema Nu Gazetesi´nin,
21 Temmuz 2005 tarihli 111. sayısında yayınlandı
Yazarın önceki yazılarından:
Derin
Devlet ve PKK el ele..
Bir
kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir
toplum nasıl kandırılır?
Bazı
dostların ardından
AKP
Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR
YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş
de!
Erdoğan’ın
ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR
YOL – II Teslimiyete
karşı ulusal seçenek
Fransız
Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı
ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha
laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M
A R I K…
Kürt Devleti
ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon
û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|