Ne yazmalı?
Mesud Tek
Ömrünü yazmakla geçiren insanlara hep gıpta ile baktım.
Hemen hergün yazan ciddi köşe yazarları yazacak
bu kadar konuyu nereden buluyorlar diye kendi kendime sordum.
Acaba onlar da “görevle yazar” olan benim gibi, “bu sefer
ne yazmalı?” diye düşünürler mi sorusunu sık
sık tekrarladım.
Her hafta olduğu gibi bu hafta da “ne yazmalı?”
diye kafa patlattım. Ama bu sefer konu darlığından
değil, aksine, çokluğu nedeniyle.
Siyasi kimliğim ve görevlerim gereği, -istesem
de istemesem de kendimi sınırlayarak, belirli bir
çerçevenin içinde kalarak- okkalı bir siyasi yazı
mı yazsam, yoksa siyasi kimlik ve görevlerimi bir kenara
bırakıp serbest mi takılsam?
Örneğin 1970’li yılların ikinci yarısında
soyismini hatırlamadığım Yüksel Abla’nın
ara sıra elinden tutup Ankara DHKD’ye getirdiği
Kürtlerin yeğeni, “Avşar Kızı”ndan bahsetsem.
Eşinden boşandıktan sonra “yaşam devam
ediyor. Ben çok iyiyim” diyerek yüzünden gülümsemeyi eksik
etmeyen Hülya Hanıma, “boşanmış bir kadın
olarak nasıl böyle rahat olabilirsiniz, niçin yüzünüz
asık değil, neden ağlamıyorsunuz” dercesine
aptalca soru soran paparazi muhabirlerini eleştirsem,
kaç kişi devrimciliğimi sorgular acaba?
Ya da yargısız infaz konusunda rakiplerine kök
söktüren Türk basınının, geleneğine uygun
olarak “pornocu, fahişe” ilan ettiği Gamze Özçelik’ten
bahsetsem, kaç arkadaşım “yazılacak bu kadar
ciddi şey varken nelerle uğraşıyor” deyip,
bendenizi topa koyup tüfekle atarlar dersiniz?
Serbest takılmayı bir yana bırakıp, son
bir iki hafta içinde yaşanan ve biz Kürtleri sevindiren
gelişmelerden birinin üzerine yoğunlaşıp
yazsam, daha mı iyi olur yoksa? Örneğin Irak Devlet
Başkanı ve YNK lideri “amcam” Mam Celal Talabani’nin
Beyaz Saray ve BM Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşmasından
her Kürt gibi benim de duyduğum gururu dile getirsem
mi?
Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin, yıllardan
sonra Süleymaniye’ye gitmesini, burada, Süleymaniye merkezli
Kürdistan Hükümeti ve YNK yöneticileriyle ortak toplantı
yapmasını mı yorumlasam? Bu ziyaretin Güney
Kürdistan’ın iki büyük partisi arasında var olan
sıcak ve iyi ilişkileri nasıl daha da pekiştirdiğini
mi irdelesem? Ne dersiniz?
ABD-Irak Ticaret Odası’nın Kürdistan Ticaret Odası’yla
ortaklaşa düzenlediği 1. Kürdistan Uluslararası
Fuarı’nın Hewler’de açılmasının siyasi
getirileri yanında, ülke ekonomisine olan katkısını
yorumlamayı istesem de yapamam. Çünkü -laf aramızda-
kafam ekonomi ve ilgili konulara basmıyor!..
Yoksa Kürdistan Parlamentosu’nca oluşturulan bir komisyonun,
Güney’in irili ufaklı tüm partilerinin ortaklaşa
hazırladıkları ve yürürlükte olan Kürdistan
Anayasası’nı, yeni Irak Anayasası’yla uyumlu
hale getirmek amacıyla çalışmalara başladığını;
parlamento dışından da uzmanları çalışmalara
kattığını mı yorumlasam?
Başta ABD olmak üzere AB üyesi devletlerin Hariri Cinayeti
ve nükleer enerji-bomba nedeniyle Suriye ve İran üzerinde
artırdıkları baskılarının ne
gibi gelişmelere yol açabileceğini, Kürt sorununa
olan etkilerini irdeleyen bir yazı mı yazsam acaba?
3 Ekim yaklaştıkça derin devlet güdümlü faşistlerin,
şoven ve gericilerle Kızılelmacıların
AB üyeliğini engellemeye yönelik çabalarını;
Kürtlere yaptıkları pervasız saldırıları
ve PKK’nin bu saldırılara çanak tutan tavırlarını
anlatan bir makale kaleme alsam nasıl olur?
TC Başbakanı Erdoğan’ın Kürt sorunuyla
ilgili yeni söylemlerini değerlendirmek, ortak tavır
belirlemek amacıyla bir araya gelip, dişe dokunur
bir sonuç almadan dağılmayı nasıl başardığımızı
mı irdelesem? Böylesi durumlarda maksimalizmin, maksimal
talepleri dile getirmenin fayda ve zararlarını –ki,
her zaman zararı faydasından çok olmuştur-
inceleyip sanal alanda yeni bir tartışmaya yol açsam
nasıl olur?
Önemli bir engel çıkmaz ve 3 ekimde Türkiye-AB görüşmeleri
başladığında, Kürtler olarak bozulacak
ezberimizi nasıl düzelteceğimizi, görüşmelerin
başlamasından önceki tavır ve taleplerimizin
yeni dönemde bir işe yarayıp yaramayacağını
mı incelesem? Görüşmelerin başlamasından
sonra Kürt tarafı olarak izlememiz gerekli yol ve yöntemler
üzerine, dile getirebileceğimiz talepler konusuna kafa
mı yorsam?
Neyse, şunu mu yazsam bunu mu diye diye redaksiyonun
belirlerdiği en fazla bir buçuk sayfaya ulaştım.
Bir başka değişle bu hafta da yırtım!
Önümüzdeki haftaya Allah kerim. Önümde 7 gün gibi uzun bir
süre var. Eğer bu süre zarfında yazmaya değer
bir gelişme olmazsa, yukarıda konuları alt
alta yazacağım. Gözümü kapatıp parmağımı
birinin üzerine koyup bir dahaki makalemin konusunu tesbit
edeceğim.
Artık bahtımıza ne çıkarsa...
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı
Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler
De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|