Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Kemal Burkay
Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’la
ilgili gelişmeler Türkiye’de yeni bir fırtına
yarattı ve bir yandan Türk adliyesinin, diğer yandan
Türk üniversitesinin durumunu tartışma gündemine
getirdi.
Bir yolsuzluk suçlamasına muhatap olan Rektör’ün koluna
girmiş polislerle alınıp götürülmesi ve tutuklanması
diğer üniversite rektörlerinin büyük tepki ve gösterilerine
yol açtı. Bir araya gelen 70 dolayında üniversitenin
rektörü, yayınladıkları ortak bildiriyle bunu
insan haklarına, hukuka filan değil de, “cumhuriyete
karşı bir girişim” diye nitelediler. Rektör
Yücel Aşkın’ın, yolsuzluk yaptığı
için değil, Van Ünivesitesi’nin medreseleştirilmesini
engellemeye çalıştığı için hedef
seçildiğini söylediler…
Besbelli İnsan hakları bu sayın rektörleri
geçmişte hiç ilgilendirmedi ve şimdi de ilgilendirmez.
Üniversitelerde polisin cirit atması onları hiç
rahatsız etmedi. Haklarını arayan öğrencilerin,
kadınların ve başka yurttaşların
arada bir polis tarafından dayaktan geçirilmesi, kan-revan
içinde bırakılması, yaka paça alınıp
götürülmesi de…
Soruşturma safhasında, yani henüz suçlu olup olmadıkları
belirsizken tutuklanan başka yurttaşlara, hatta
yazarlara, gazetecilere kelepçe vurulması, enselerinden
tutulup arabalara tıkıştırılmaları
filan da…
Ama bu bir rektör ve de Kemalist… Öyle olunca koca koca rektör
efendiler, bir anda haşarı öğrencilere dönüşüp,
Van’a kadar koşturup, “bağımsız yargı”
önünde gösterilere kalkıştılar…
Bu hızla Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçer’in “intihal”, yani başkasının
eserini kendine mal etme, bir tür akademik hırsızlık
suçunu işlediği kararını verip üniversite
ile ilişkisini kestiler. Dinçer’in gerçekten bunu yapıp
yapmadığını bilmiyoruz. Ama İstanbul
Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun
bu işi yaptığı yıllardır yazılıp
çizilmekte, uluslararası üniversiteler tarafından
da belirtilmekte, yani ayan beyan iken, ona kimseler ilişmiyor.
Elbet Alemdaroğlu’nun dokunulmazlığı var,
o bir Kemalist!
Evet Türk üniversitesinin durumu işte budur. Bu üniversite
hiçbir zaman ne insan haklarını savundu, ne bilim
özgürlüğünü. Tarihi yalanlar, Şovenist ve ırkçı
zırvalar bu üniversitenin “bilimi” oldu her zaman…
Arada bir Genelkurmay salonlarına doluşup brifing
alarak hizaya gelen bu “cüppeliler” takımından zaten
ne beklenir?. İçlerinde bilim adamı demeye layık,
özgür görüşlü, kişilikli insanlar elbet var; ama
devede kulak kabilinden. Onları da on yılda bir
vatan ve millet kurtaran askeri rejimler elekten geçirip üniversitenin
dışına atıyorlar.
Öteki “cüppelilere”, bu ülkenin adliye takımına
gelince… Onların “adaleti” de zaten o biçimdir. Biz bu
garip Türk adaleti üzerine arada bir yazmaktan artık
yorulduk.
Akıl almaz iddianamelerin ve kararların altına
bu “Türk savcı ve hakimleri” imza atarlar. Örneğin
daha geçenlerde, hem de sıradan bir yargıç değil,
Yargıtay´ın deneyimli meneyimli yargıçları,
koca bir daire, tam bir ittifakla, tüzüğünde anadilde
eğitime yer verdiği için Eğitim Sen’i
mahkum etti. Yerel yargıç, ki az rastlanan düzeyli bir
hukukçu idi, kararında ısrar edince, Hukuk daireleri
kurulu, evet, koca kurul, kararı bir kez daha bozdu,
yani ana dilde eğitim istemeyi suç saydı!
Oysa anadilde eğitim temel bir insan hakkıydı.
Üstelik Türkiye için artık bağlayıcı olan
Kopenhag Kriterleri’nin de bir gereği idi. Ama ne gam!..
Ne insan hakları Türk Yargıtayı’nı ilgilendirir,
ne Kopenhag Kriterleri…
Ne atom bombası, ne Londra konferansı!..
Ya daha kısa süre önce yapılan Ermeniler konusundaki
konferansı durduran mahkeme kararı ve onun gerekçeleri?..
Ya babasıyla birlikte evlerinin önünde kamyona eşya
yüklerken terörist diye bedenine 13 kurşun sayılan
12 yaşındaki Uğur´un davası? Onu kurşuna
dizen polisler görevlerine devam eder, amirleri terfi ettirilirken
Uğur´un annesi hakkında teröristlikten dava açıldı!.
Ya Newroz pankartlarında w, q harflerini kullandıkları
için daha iki gün önce her biri 100 YTL´ye mahkum edilen 20
kişi?..
Ya aynı Van Savcısı´nın Van Barosu
avukatlarını da nerdeyse toptan PKK´lı olmakla
saclaması?!.
Bu ülkede buna benzer nice nice hukuk skandalları yaşandı.
Sadece bir yıl içinde, o da sadece basına yansımış
olan bu tür skandalları saymaya kalksak kocaman listeler
oluşur.
Peki bu ülkede saygın savcılar, yargıçlar
hiç yok mu? Elbet var; ama onlar da devede kulak kabilinden
ve onların da bu çarkta yaşama şansları
yok. Değirmen onları üğütür, ya kendine benzetir,
ya da bir kenara atar.
Bakın, daha birkaç ay önce, cesur ve gerçek bir hukukçu,
Diyarbakır Savcısı Mithat Özcan, bölgede
insanları yargısız infaz edip mezarlara gömmüş,
kıyımlar yapmış bir grup jitemci, PKK
itirafçısı, tetikçi ve katil hakkında dava
açtı. Açmasıyla birlikte görevden alınması
bir oldu. Dava ise kapandı gitti!..
Mithat Özcan şimdi nerde? Herhalde ne savcı ne
de yargıç; belki bir yerde avukatlık stajı
yapıyordur...
Anayasayı lağveden, parlamentoyu kapatan, siyasi
partilerin kapısına kilit vurup liderlerini tutuklayan,
ülkeyi bir işkencehaneye çeviren 12 Eylül darbecileri
hakkında dava açmaya cesaret eden Adana´daki bir savcı
da aynı akıbete uğradı. O acaba şimdi
nerde?..
Evet bu sistem içinde, Yekta Güngör Özden gibi ırkçılar
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı´na, Volkan
Vural gibi ırkçı-şovenler Yargıtay
Başsavcılığı´na tırmanırlar.
Ama hukuka saygılı genç savcı ve yargıçlar
daha çiçeği burnunda iken elenir, atılırlar.
Bu adliyenin haksızlığa, rüşvete batık
olduğu, siyasetin güdümünde, güçlülerin hizmetinde olduğu,
zorunun ancak yoksullara, garibanlara, baklava çalan, duvarlara
yazı yazan çocuklara geçtiği elbet bir sır
değil.
Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya´nın
mafya babası Çakıcı davasıyla ilgisi
ve rüşvet aldığına dair ayyuka çıkan
iddiaların sıcaklığı henüz geçmedi.
Bu adliyenin iri kıymları da aynen bu üniversitenin
iri kıyımları gibi, ikide bir generallerin
toplantılarına katılır, brifing adı
altında vatan ve millet için ne yapmaları gerektiğine
dair ders alır, hizaya gelirler.
Bunlar da böyle cüppelilerdir işte, onlardan ne beklenir!
Şimdi, bu sözde bilim kurumu üniversite ile bu sözde
adalet kurumu Türk adliyesi, Van olayı nedeniyle karşı
karşıya gelmiş durumdalar. Aslında yoktur
birbirinden farkları, al birini vur ötekine.
O hocaların böyle öğrencileri olur!
Üniversite de adliye de bir ülkenin çok önemli iki temel
kurumudur. Onlar böylesine yozlaşmış, kokuşmuşsa
sistem çürümüş demektir.
Ama sistem zaten çürümüş. Bu iki kurum da toplumun sadece
bir kesiti. Bu ülke yıllardır zulümle, yalanla yönetiliyor.
Bu ülkede ne bilim var, ne hukuk. Yurttaşlarınsa
beyni habire ırkçı yalanlarla, şoven palavralarla
yıkanıyor. Böyle bir ülkede özgür düşüncenin
de hukukun da yer bulması, gelişmesi kolay değil.
Onun içindir ki demokrasi çabası bir ciladan öteye gidemiyor,
adına reform denen şeyler bir maskaralığa
dönüşüyor. Avrupa Birliği süreci bunu ne kadar değiştirir,
ne kadar zamanda değiştirir, değiştirebilir
mi; göreceğiz.
Bu ülkeyle ilgili olarak tümüyle umutsuz olmasak bile, umut
bu çorak topraklarda nasıl yeşerecek, zor doğrusu!
Yazarın önceki yazılarından:
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB
ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|