15 Aralık Seçimleri ve Olası
Sonuçları
Mesud Tek
Irak halkları bir yıl içinde ikinci
kez sandık başına gidiyorlar.
15 Aralık tarihinde meclis üyelerini belirlemek
amacıyla yapılacak olan seçimler, Irak’ın yeniden
yapılanması açısından önemli bir aşamayı
oluşturacaktır.
Ayrıca 15 Aralık seçimleri Irak halklarının
yakın gelecekteki kaderini belirleyemeye aday. Çünkü
seçimler sonucu olaşacak meclis yeni hükümeti belirleyecek,
yeni devlet başkanını seçecek. Bununla birlikte
15 Ekim tarihinde yapılan referandum sonucu kabul edilen
Anayasa’ya son şeklini verecek, Anayasa’nın hayata
geçmesi için zorunlu kanunları çıkaracak.
Bunlar ve benzerleri nedeniyle 15 Aralık
seçimlerinden sonra, Irak’da yeni bir dönemin başlayacağını
söylemek abartı olmaz.
Ve 15 Aralık seçimlerini Irak’ın
federal ve demokratik biçimde yeniden yapılanmasının
başlangıcı olarak değerlendirmek de mümkün.
15 Aralık seçimlerini, bu yılın
başında yapılandan ayıran bazı özellikler,
önümüzdeki dönemde Irak’da yaşaması olası gelişmelerin
ipuçlarını içermektedir.
Eger çok ciddi bir değişiklik olmaz
ve aşılması zor engeller çıkmazsa, Sunnilerin
önemli bir bölümü de bu seçimlere katılacak.
Göründüğü kadarıyla Şiiler bir
blok halinde seçimlere katılmıyorlar. Şiiler
kadar olmasa da Kürtler de öyle. Bir kısım Kürt
örgütleri Irak Meclisi için yapılan seçimlere katılmazken,
hatırı sayılır bir gücü olan Kürdistan
İslami Birlik de kendi listesiyle katılıyor.
Bu ise, yeni dönemde Irak Meclisi ve ülke yönetiminde
yeni ittifakların, yeni dengelerin kurulmasını
birlikte getirecektir.
Kuşkusuz seçimler sonrası beklenen olası gelişmelerin,
Güney Kürdistan üzerindeki etkileri tahmin edilenlerden daha
fazla olacaktır. Referandumda tercihini demokratik ve
federal bir Irak’tan yana kullanan Kürtleri, zorluklarla dolu
bir dönem bekliyor. Kerkük sorununun çözülmesi, Kerkük, Hanikin,
Sincar ve benzeri bölgelerin Kürdistan Bölge Hükümeti sınırlarına
dahil edilmesi, Peşmerge güçleriyle Irak ordusu arasındaki
ilişkileri düzenleyecek bir mekanizmanın oluşturulması,
önümüzdeki dönemin önemli işleri arasında bulunuyor.
Kürtlerin merkezi bütcedeki paylarını zamanında
almaları, bölgesel yer altı ve yer üstü zenginliklerin
işletilmesi ve kazancının paylaşılmasıyla
ilgili düzenlemelerin yapılması da öyle..
Güney Kürdistan Siyasi Önderliği’nin birkaç
kez “Irak birliği içinde kalmamız demokratik ve
federal yapının yerleşmesi ve devamına
bağlıdır. Bu gerçekleşmediği takdirde
kendi yolumuzu çizeceğiz” dediği biliniyor.
Bu, yeni dönemde oluşacak Irak yönetiminin,
Kürtlerin taleplerini dikkate almayıp aksi bir tavır
içine giren bir yapı arzetmesi halinde, Kürtlerin kopabilecekleri
demektir.
Bölgenin şartlarıyla uluslararası
durumun Kürtlerin kopup kendi devletlerini kurmaya müsaid
olup olmadığı ayrı bir konu.
Tercihi federal ve demokratik bir Irak’tan
yana yapan Güneyli Kürtler, kazanımlarından vazgeçmeyeceklerini,
bu uğurda savaş da dahil her türlü gelişmeye
hazır olduklarını kararlı bir biçimde
dile getiriyorlar.
Şöyle ya da böyle, görüldüğü gibi
Türkiye Güney Kürdistan ile birlikte yaşamak zorunda.
Geçmişte yelkenlerini rüzgara karşı açan Türkiye,
Güney’deki yapılanmayı engellemek için saldırı
da dahil her türlü yola başvurmasına karşın,
başarılı olamadı. Bundan böyle de olamaz.
Çünkü Güney Kürdistan halkının iradesi, bölgenin
durumu ve uluslararası şartlar, Türkiye’ye bu alanda
başarılı olma şansını tanımıyor.
Bu nedenle Türkiye’nin eski “Kuzey Irak” politikasını
terkedip, bölgenin gerçekleri üzerine yeni bir politika inşa
etmesi, barış içinde yan yana yaşama ilkesi
çerçevesinde Güney Kürdistan ile iyi komşuluk ilişkileri
geliştirmesi, her iki halkın da çıkarınadır.
Son dönemlerde değişiklik konusunda
bazı önemli sinyallerin gelmesine karşın, TC’nin
başta Güney olmak üzere, diğer parçalardaki Kürt
özgürlük mücadelesine yönelik tavrının değiştiğini
söylemek için zaman henüz çok erken.
Kaldı ki kendi Kürdüyle barışmayan,
kendi Kürdünün haklarını tanımaya yanaşmayan
TC’nin politika değişikliğine her zaman derin
bir kuşku ile yaklaşılacak samimiyeti her zaman
sorgulanacaktır.
Oysa bu konuda AKP hükümeti eski sakızı
çiğnemeye devam ediyor, yanlışlığı
ve zararı binlerce kez açığa çıkan siyasette
israr ediyor.
Erdoğan’ın “İslamiyeti Kürd
ile Türkü birbirine bağlayan bir zamk” olarak değerlendiren
söylemlerini sıklaştırmasını, derin
devletin yediği nanelerin açığa çıkarıtılıp
suçluların cezalandırılması için iyi bir
fırsat olan Şemdinli olaylarıyla ilgili olarak,
“Şemdinlilerin şahidliği geçerli değildir”
demesini, olayın sık sık yakındıkları
yargıya intikal ettiğini söyleyip kapatma girişimlerine
çanak tutmasını başka nasıl açıklayabiliriz
ki?
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|