Fırıldak
Mesud Tek
Erdoğan’dan önceki başbakanlar, yurtdışı
gezilerine giderken uçakta demokrat olurlardı. Ecnebilerin
memleketinde olumlu açıklamalar yaparlardı. Bu nedenle
kendilerine „uçan demokrat“ ya da „yurtdışı
demokratı“ denirdi.
TC Başbakanı Erdoğan bu alanda
öncellerinden farklı.
Başbakan’ın farkı ise yurtdışında,
ülkede söylediklerinin, söylemek zorunda kaldıklarının
gerisine düşmesi, söylediklerinin tersini dile getirmesi;
tükürdüğünü yalaması; ricat etmesi..
Erdoğan da Diyarbekirlilerin değimiyle
“fırıldağ kimi (gibi) döni”..
AKP’nin seçim bildirgesinde sorunla ilgili
belirlemelerin yer almasına karşın, Rusya’da
“düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur” diyen Başbakan,
bir Norveç gezisinde de sorunu “sanal” diye nitelendirmişti.
Erdoğan, Okyanusya gezisinde de fır
dönmeyi sürdürdü.
Hazretleri, Yeni Zelanda’da, Ankara’da bir
gurup Türk aydınıyla yaptığı toplantıda
söylediklerinin, Diyarbakır’da yaptığı
açıklamaların tam tersi bir söylemde bulunarak,
"Türkiye'de Kürt sorunu değil, bölücülük sorunu
vardır” diye buyurmuşlar...
Adettendir, başta Genelkurmay olmak üzere öteki güvenlik
kurumları iktidara yeni gelenlere, Kürt sorunu konusunda
söylemde de olsa resmi ideoloji dışına çıkan
yöneticilere, ülkeyi bekleyen “tehlikeler” ve “bölücülük”
konusunda birifing verirler. Onları tehlikenin büyüklüğü
konusunda aydınlatırlar!...
Anlaşılan Okyanusya gezisi öncesinde
yapılan güvenlik toplantıları etkili olmuş;
Başbakan aydınlanmış!..
Toplantılarda Kürt sorununa ilişkin
olarak söyledikleri nedeniyle Başbakan’ın ağzına
biber sürülmüş olacak ki, Erdoğan nezdinde “PKK
teröründen ayrı ele alınıp, daha fazla demokratikleşmeyle
çözülmesi gerekli” olan Kürt sorunu, 4 ay gibi kısa bir
sürede “PKK’nin nemalandığı bir bölücülük sorunu”
haline geldi.
Başbakan, ağzına sürülen isotun
yarattığı sızıyı dindirmek için
öncelleri gibi yapıyor, çürük sakızı çiğniyor.
Sorunun ulusal özünü inkar etmek, ulusal baskı ve zulmü
gizlemek amacıyla onu “geri kalmışlık,
fakirlik” sorununa indirgiyor, “Türkiye'de Kürt kökenli vatandaşın
sorunu, Türk vatandaşın sorunu ne kadarsa, o kadardır”
diye buyuruyor!..
Ve böylece Erdoğan, Kürt sorununda birkaç
liman arasında gidip geldikten, fır fır döndükten
sonra, resim görüşe demir atıyor.
Okyanusya ziyareti, tükürdüğünü yalamada
başarılı olan TC Başbakanı’nın
matamatikten çakmadığını bir kez daha
ortaya koydu.
Erdoğan, İslamiyetin Türkiye’de yaşayan etnik
azınlıkları birbirine bağlayan bir zamk
olduğunu söylüyor, “Türkiye'nin yüzde 99'u Müslümandır“
diyor.
Görüldüğü gibi TC Başbakanı
sayı saymasını bilmiyor; desteksiz atıyor.
Kendine güveni olmayan kişilerin yaptıkları
gibi, görüşlerinin doğru olduğunu ispat etme
adına rakamları aşırı biçimde abartıyor.
Daha birkaç gün önce, bazı AKP’li belediyelerin
uyguladığı içki yasağını haklı
göstermek amacıyla, “Türkiye’deki trafık kazalarının
yüzde sekseni alkolden kaynaklanıyor” demişti. Oysa
devletin resmi kaynakları bu rakamın binde sekiz
olduğunu söylüyordu.
İslam zamkının ise, Kürtlerin
Halepçe’de kimyasal gazlarla katledilmesine, kadını,
çocuğu, yaşlı ve genciyle 182 bin kürdün Enfallerde
soykırıma uğratılmasına engel olmadığı
biliniyor. Aynı zamk Humeyni’nin ulusal demokratik haklarını
talep eden İran Kürtlerine karşı cihat ilan
etmesine izin verdi. Türk sömürgecilerinin Kürtleri Dersim’de,
Zilan’da, Ağrı’da değirmenlere doldurup yakmasını
önlemedi. Aksine sömürgeciler bu insanlık dışı
suçlarını işlerlerken, İslam zamkından
fazlasıyla yararlandılar.
Bununla birlikte “Türkiye'nin yüzde 99'u Müslümandır“
belirlemesi de aynı şekilde bir abartmadır.
Çünkü sayıları yaklaşık 20 milyon olarak
tahmin edilen Alevi kitlesinin önemli bir bölümü kendisini
müslüman olarak görmemektedir. (Bu nedenle de Başbakan’ın
sözkonusu belirlemesi aynı zamanda Alevilerin inkarı
anlamına gelmektedir.) Buna bir de ateistleri, sayıları
az da olsa Yezidi inancına mensup Kürtleri, Süryanileri,
Rumları, Ermeni ve benzeri inançları eklersek, Erdoğan’ın
ne kadar desteksiz attığını daha net bir
biçimde ortaya çıkar.
TC başbakanı Erdoğan’ın
son birkaç hafta içinde söyledikleri, AKP hükümetinin dar
ufkunu, korkaklığını ve önemli sorunları
çözecek ciddi bir programa sahip olmadığını
bir kez daha ortaya koydu.
Ve kanımca Erdoğan, bu söylemleriyle
Kürt yurtsever hareketine büyük bir iyilikte bulundu. Çünkü
son dönemde bir kısım Kürt yurtsever çevrenin gönlünü
kazanan Başbakan’ın samimi olmadığının
açığa çıkması, Kürt yurtsever hareketi
açısından bir kazançtır.
Bir kez daha açığa çıkmıştır
ki Kürtleri özgürleştirecek olan kendi mücadelesi ve
birliğidir. Türkiye’nin gerçekçi, aklı selim insanlar
tarafından yönetilmesi ise işimizi kolaylaştırır,
eşitlik temelinde, birarada yaşamanın şartlarını
oluşturur.
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|