PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bu nasıl bir ilerleme?

Kemal Burkay

Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkındaki yeni “ilerleme raporu” şu günlerde açıklanacak. Zaten anahatları şimdiden basına yansımış durumda. Aynı zamanda, müzakere sürecinin açılmasıyla Türkiye’nin önüne konacak kısa süreli beklentiler de. Önümüzdeki iki yıl içinde Türkiye’nin yerine getirmesi istenenler 150 ara başlık altında sıralanıyor.

Bu raporda neler yazılı olduğu ayrı bir konu; ama Türkiye’deki durumu yakından izleyenler için yeni olan, ya da göze çarpan belli bir değişim var mı? Varsa ne?

İki-üç yıl öncesine göre düşünce özgürlüğü mü daha geniş? Öyleyse Orhan Pamuk davası, bundan da öte, ona yönelik tehditler neyin nesi? Hırant Dink’e verilen ceza ne?

TAYAD üyelerine yönelik dün Trabzon’da şimdi Rize’de sürgelen saldırılar ne? Bu insanlar, F tipi cezaevlerindeki insanlık dışı koşullara karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar; bildiri dağıtıyor, pankart açıyorlar. Ama bu yüzden hem Trabzon’da, hem Rize’de linç edilmek istendiler.

Rize’nin AKP milletvekili Abdülkadir Kart, onlara taş ve sopalarla saldıran , araçlarını tahrip eden, kendilerini yaralayan üç yüz kişilik güdümlü saldırgan güruhun eyleminden övgüyle söz ediyor, “devletine bağlı Karadeniz insanı onlara gereken dersi verdi,”diyor…

Bu sözleri eden adam, sözde Türkiye’yi AB’ye taşıyacak olan, bazılarınca reform, bazılarınca da devrim yapmış sayılan, bir iktidar partisinin milletvekili!

Ama o bir istisna değil. Bakın, yine aynı partiden Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı ne diyor: “Ben pencereden görünce minibüsçüler kavga ediyorlar sandım, onlar (TAYAD’lılar) olduğunu bilsem iner ben de vururdum!..”

Ya ilin, sözde yasaları uygulamakla görevli savcısı, bakın o ne diyor: “Bu kişiler hakkında halkı tahrik etmek suçundan soruşturma açılır; polis raporunu bekliyorum…”

Gördünüz mü Türkiye’deki ilerlemeyi!.. 

Milletvekili, Belediye Başkanı, Savcısı böyle olduktan sonra, sen üç yüz, ya da üç bin kişilik sokak kalabalıklarına ne diyeceksin!

Demek şu 2005 yılında ve AB’den müzakere tarihi almış “katılımcı” Türkiye’de dahi, bir uygulamayı eleştirmek, bunun için bildiri dağıtmak, pankart açmak bile “devlete karşı gelmek” oluyor, suç ve kışkırtıcılık sayılıyor ve bunu yapanlar linç edilmeyi hak ediyorlar!..

Bu ne tür “kutsal devlet”, bu ne biçim vatandaşlık hukuku, bu nasıl “ilerleme?..” 1960’lı yıllarda bile ne devlet ne toplum bu kadar hoşgörüsüz değildi…

Bu Rize’ye özgü bir istisna da değil elbet. Rize ülkeden ve toplumdan bir kesit. Trabzon olaylarının ardından bizzat Başbakan Erdoğan, halka yönelik tahrikten söz etmişti.. Yani Başbakanından sokaktaki taşlı sopalı adama kadar görüş aynı: bildiri dağıtanların, pankart açanların kışkırtıcılığı!

“AB yanlısı” böyle düşünür ve davranırsa, AB yanlısı olmayanın, kızılelma koalisyonunun tavır ve tutumunu varın siz düşünün!..

Peki, Başbakan Erdoğan’ın, varlığını kabul ettiği, “benim ve ülkenin sorunudur” dediği  Kürt sorununda durum ne? Aradan aylar geçti, bir “ilerleme” var mı?

Varsa, bir parti toplantısında iki Kürtçe laf ettiler diye HAK-PAR yöneticileri hakkında açılan dava ne?. Benzer bir sebeple Bir DEHAP üyesine verilen yedi aylık hapis cezası ne?.

Newroz pankartlarında “W, Q” harflerini kullandılar diye daha yeni cezaya çarptırılan yirmi kişinin durumu ne?.

Bir gelişme varsa, o da nazar boncuğu türünden, göstermelik Kürtçe dil kurslarının bile kapanmış olması. Baylarımız şimdi herhalde çok daha rahatlamışlardır. AB zorlamasıyla yol açar gibi yaptıkları bu kurs belasından da kurtuldular. AB’ye dönüp, “bakın eğitim özgürlüğü verdik, ama Kürtler bunu istemiyor, ihtiyaçları yok!” diyeceklerdir…

Bunlar bu ülkedeki durumu yansıtan örneklerden sadece birkaçı. Saymaya kalksak daha böylesine neler var neler…

Zaman zaman düşünürüm: Bu ülkedeki ilerleme nasıl bir şey, mehter takımı yürüyüşüyle iki ileri bir geri mi; yoksa “bir adım ileri, iki adım geri” mi?..

Belki de yerinde sayma…

Bu ülkede kafaların ezici çoğunluğunun, çağın gerisinde kalmış bir ilkellikle, Batı’nın üstünlüğü karşısında duyulan aşağılık duygusuyla ve bunun kışkırttığı ırkçılıkla, şovenizmle malul olup yerinde saydıklarına kuşku yok. Bu, gerilime, sık sık da zincirlerinden boşanmış bir çılgınlığa yol açan toplumsal bir hastalık. Geçende Die Welt gazetesinde yer alan bir makalede Türkiye´deki bu durumdan “kitlesel histeri” diye söz ediliyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ise “Türkiye’nin bir kültür devrimine ihtiyacı var,” diyordu.

Ne kadar doğru! Bu ülkenin çok köklü bir kültür devrimine ihtiyacı var. Kafaların değişmesi lazım.

Ama kolay mı bu? Sorun da işte bunda..

Yazarın önceki yazılarından:

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2005