MGK’nin Yeni Yıl Hediyesi..
Mesud Tek
Toplantıya ilişkin haber ve yorumlardan da anlaşıldığı
gibi, Kürt sorunu, Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nin son toplantısının
da ana gündemini oluşturmuş.
Zaten Kürt sorununun görüşülmediği MGK toplantısı
yok gibi. Kürt sorunu MGK gündeminin değişmez maddesidir.
Bu konudaki tek değişiklik ise, Kürt sorununun
bazan gündemin alt sıralarında (örneğin “irticai
faaliyetler” gündemin ilk maddesini oluşturduğunda)
yer almasıdır.
2005 yılı son toplantısına ilişkin
olarak yayınlanan MGK bildirisinde de, öncekilerinde
olduğu gibi “bölücü terörle mücadele ve alınacak
önlemler”, vb. bildik-tanıdık söylemler yer alıyor.
Bildiride her ne kadar Irak’daki gelişmelerin, özellikle
de Kerkük Sorunu’nun ayrı bir madde olarak ele alındığı
belirtiliyorsa da, bu sorun da direkt Kürt sorunuyla ilişkilidir.
Bu nedenle MGK, Kuzey-Güney ayrımı yapmadan “bölücülük
sorunu”nu “masaya yatırmış” denebilir..
MGK toplantısında görüşülen “iç göç sorunu”
da, Radikal yazarlarından Murat Yetkin’in de belirttiği
gibi Kürt sorunuyla ilintili…
Toplantı Kürt sorunuya ilgili olunca, doğaldır
ki toplantı sonrası yayınlanan bildiri de aynı
doğrultuda oluyor.
Özcesi Kürtler bu kez de MGK’yi, yeni yıl kutlamaları
öncesinde bu kurulun kravatlı ve üniformalı üyelerini
meşgul etmişler..
Bence Kürt sorununun MGK’nin tüm toplantılarında
görüşülmesi çok normal. Çünkü TC devleti Kürt sorununu
“güvenlik”, “terör”, “bölücülük” sorunu olarak görüyor. Siyasal,
toplumsal ve kültürel bir sorunun, onu “güvenlik” sorununa
indirgeyen bir devletin en üst güvenlik organını
sürekli biçimde meşgul etmesi, şaşırtıcı
olmasa gerek.
MGK toplantısı sonrası yayınlanan bildiri,
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve kurulun asker
üyelerinin yaptıkları son açıklamaların
da ortaya koyduğu gibi, MGK’nin yeni yıl hediyesi
hiç de yeni değil; eski söylemlerin bir tekrarı,
Kürtlere yönelik tehditlerin yenilenmesi..
MGK’nin sivil üyelerine, yani hükümet temsilcilerine gelince..
MGK’nin bildirisi, Cumhurbaşkanı ve kurulun asker
üyelerinin son söylemleri, onları ve AB’yi de hedefliyor.
Bildiri ve söylemlerde TC Anayasa’sının değişmezlerine
vurgu yapılması, bir müddet önce Kürt sorununu daha
fazla demokratikleşmeyle çözülecek bir sorun olarak gören,
alt kimlik-üst kimlik tartışmasını başlatan
Erdoğan’a da yönelik olduğunu görmemek için, kör
olmak lazım.
Oysa Erdoğan çoktandır pişman olmuş,
tükürdüğünü yalamıştı. Hatta söylediklerinde
samimi olduğunu göstermek için elinde Mustafa Kemal’in
“Söylev” kitabı olduğu halde meclis kürsüsünde nutuk
atıyordu. Demokrasi ve değişim karşıtlarıyla
aynı jargonu kullanarak, “istikrarın korunması”
adına seçim barajının düşürülmesi talebine
karşı çıkıyordu…
MGK’nin asker üyeleri ve başkanının, söylediklerinden
dolayı pişmanlık duyan ve iktidarını
korumak adına 12 eylül rejiminin anti demokratik kurum
ve uygulamalarına sahip çıkmaya başlayan Erdoğan’ı
da hedef almaları, Nasreddin Hoca’nın bir hikayesini
anımsatıyor. Hoca’nın eline testi verip suya
gönderdiği çocuğu tokatlaması hikayesini akla
gtiriyor.
Erdoğan’a “bir daha böyle yaramazlıklar yaparsan
ağzına biber süreriz” mesajı veriliyor.
Son MGK bildirisi, bildiri sonrası yapılan açıklamalar,
301. Madde uyarınca açılan dava sayısının
çığ gibi büyümesi, Kürtçe konuşanlara yapılan
saldırılar, linç olaylarının artarak devam
etmesi gibi olaylar gösteriyor ki Türkiye hızla bir yol
ayrımına yaklaşıyor:
AB üyeliği sürecinde reformalara devam mı edilecek,
-ki bu durumda toplumda gerginliği azaltacak adımların
atılması, örneğin koşulsuz bir genel affın
çıkartılması, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün
önündeki engellerin tümüyle kaldırılması, Kürt
partilerine örgütlenme özgürlüğünün tanınması,
vb. gerekecek- yoksa değişim ve demokrasi karşıtları
mı üstün gelecekler?
Elbette bu noktada AKP’nin tavrı önem kazanıyor.
AKP ne yapacak? Kendi iktidarını kemalistlerden
ve «yobaz laikler »den korumak için de olsa, AB üyeliği
için reformlara devam mı edecek? Yoksa tersi mi olacak ?
Akli selim AKP’nin birinci yolu tutmasını söylüyor.
Ama son dönemdeki gelişmelerin akli selimi hayal kırıklığına
uğratacak cinsten olduğu da bir gerçek…
Bazıları, reformların devamına teşvik
için AKP’nin desteklenmesini savunuyorlar. Ben son dönemdeki
uygulamalarıyla giderek tutuculaşan ve düzenin dar
sınırları içine çekilen AKP’yi, reformları
gerçekleştirme doğrultusunda teşvik etme politikasının
faydalı olacağına inanmıyorum.
Türkiye’nin gerçek demokrasi ve değişimden yana
olan güçleri, değişim ve gelişmeyi AKP’nin
ipoteğinden kurtarmalıdırlar. Bunun yolu en
başta MGK’nin yeni yıl hediyesini reddetmekten ve
bu reddin gerektirdiklerini yerine getirmekten geçer.
Değişimi can-ı gönülden isteyen biz Kürtlerin
ulusal demokratik temeldeki işbirliği, sadece kurtuluşumuzu
yakınlaştırmaz, aynı zamanda (Irak’da
olduğu gibi), Türkiye’de de demokrasi açısından
sigorta işlevini görebilir.
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|