Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti
ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Kemal Burkay
Başbakan Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti
medyada cesaretli bir adım ve risk alma olarak nitelendi.
Bu biraz tuhaf kaçsa da bir gerçek. Bir kere Hakkari, Erdoğan’ın
Başbakanı olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sınırları içinde olsa da bir Kürt ili, hem
de bölünmüş Kürdistan’ın tam ortasında, Türkiye-İran-Irak
sınırlarının kesiştiği köşede.
Hem halkı yurtsever, hem de coğrafi olarak denetlenmesi
zor bir il.
Ayrıca aylardır bombaların patladığı,
kan döküldüğü, halkın son derece gergin olduğu
bir yer. 9 Kasım’da ise bombacılar suçüstü yakalandılar
ve bunun, bölgedeki herkesin, bölgede olmayan çok “kes”in
bildiği, tahmin ettiği gibi, derin devlet olduğu
anlaşıldı. Ankara’nın hemen devreye girmesiyle
bombacılar bırakılınca da halkın
öfkesinin taştığı, kadın erkek, genç
ihtiyar sokaklara döküldüğü bir yer…
Böyle bir yere gitmek elbet cesaret ister. Bu yüzdendir ki
ne Başbakan, ne İçişleri Bakanı ne de
Adalet Bakanı, yani en üst düzeydeki hükümet yetkililerinden
hiçbiri günlerce bölgeye uğramadı. Erdoğan
ancak bir hafta-on gün kadar dünyayı dolaştıktan
sonra, o da yoğunlaşan eleştiriler üzerine,
bir sabah ansızın, önceden kamuoyuna duyurmadan
–tertipçileri uyarmadan- bölgeye gitti…
Peki tehlike nereden geliyordu, risk yaratan neydi? Öfkeli
halktan gelecek tepkiler mi? Hükümet sorumlularının
korkusu bundan mıydı? Sanmıyorum. Çünkü yöre
halkı, provokasyonun hükümetten gelmediğini, derin
devlet işi olduğunu, aslında, Kürt halkıyla
birlikte hükümetin de hedefte olduğunu biliyordu. Öyle
olunca da neden öfkesini Erdoğan’a yöneltsindi?
Evet, tehlike derin devletten geliyordu. Kontrgerilla`dan,
JİTEM’den ve onların güdümündeki PKK itirafçılarından…
Ecevit’e bile suikast düzenlemiş (en azından gözdağı
vermiş), Özal’a hem suikast düzenlemiş (ANAP kongresinde)
hem de onu Çankaya’da zehirlemiş derin devletten…
Erdoğan’ı vururlar, sonra da PKK’ya yüklerler,
AB sürecini sabote ederler ve belki de ardından “zinde
güçler” bir kez daha “vatanı ve milleti kurtarmak için”
duruma el koyarlardı!..
Erdoğan ve çevresi kaygılarında haklıydılar.
Ortada ciddi bir risk vardı. Baykal ve Mehmet Ağar
gibilerinin de, kendileri yerlerinden kımıldamazken
Erdoğan’ı kışkırtmaları boşuna
değildi. Bu nedenle Erdoğan’ın gidişi
bir cesaretti, salt bu nedenle de olsa kutlamak gerekir. Kazasız
belasız dönüşü nedeniyle de geçmiş olsun demeli…
Bu meselenin bir yanı. Öteki yanına gelince: Erdoğan’ın
Şemdinli’de yaptığı konuşma…
Erdoğan kimlik meselesi üzerinde durdu ve “üst kimlik
TC vatandaşlığıdır. Bunun yanısıra
bu ülkede Türk de Kürt de, Laz da Çerkez de var. Kürt ben
Kürdüm, Çerkez ben Çerkezim diyebilir” dedi.
Bu sözleri, Kürt ulus gerçeğini tam karşılamasa
da, “anayasal vatandaşlık” Kürt sorununun çözümü
için yeterli olmasa da, olumlu karşılamak gerekir.
En azından Kürtleri, TC vatandaşı olsalar bile,
kendilerini Türk saymaya mecbur etmiyor ve kendi Kürt kimliğini
dile getirebilme hakkı tanıyor.
Dışişleri Bakanı Gül de 22 Kasım’da
bu konuyla ilgili olarak gazetecilerin sorduğu bir soruya
karşılık şöyle dedi: “Önemli olan vatandaşlık.
Çağdaş dünyada tek bir etnik yapısı olan
devlet yok. Her ülkede farklı etnik yapı ve kökenler
yer alıyor. Türkler de Kürtler de dünyanın her yerinde
bulunuyor.”
Bunlar da doğru sözler. Kürt sorununun boyutları
ve Kürtlerin bir halk ve ulus olarak hakları ne olursa
olsun, bugün Türkiye sınırları içinde yaşayanlar
TC vatandaşı, İran sınırları
içinde yaşayanlar İran vatandaşı, Irak
ve Suriye sınırları içinde yaşayanlar
da ol ülkelerin vatandaşları sayılıyor.
40 milyon kişi… Türkiye’dekiler Türk olmadıkları
gibi, İran’dakiler Fars, Irak ve Suriye’deki Kürtler
de Arap değiller. Kendilerine özgü ülkeleri (Kürdistan),
kendilerine özgü dilleri (Kürtçe) ve kendilerine özgü tarihleri,
kültürleri var.
Şimdi, Erdoğan bu sözleri etti diye, sözde Sosyal
Demokrat Muhalefet lideri Baykal ve bir ara demokrat bir görüntü
çizmeye çalışan ANAP Genel Başkanı Erkan
Mumcu dahil, muhalefet ve şovenizm bayraktarı bir
bölüm medya, Erdoğan’ı ve AKP’yi topa tutuyor. Bay
Baykal suçlamalarında sınır tanımıyor,
Yüce Divanlardan, ihanetlerden söz ediyor… Sanki İstiklal
Mahkemelerinin bir savcısı!
Bir dönem Ecevit Türkeşleşmişti; son yıllarda
Baykal bu alanda Ecevit´i solladı…
Oysa Erdoğan’ın söyledikleri gerçekte Kürt sorununun
kovuğuna bile yetmez ve bu tür sözleri söyleyen ilk kişi
de o değil.
Osmanlı döneminde kimse Rumları, Ermenileri, Arapları
Türk saymadığı gibi, Kürtleri de Türk saymadı.
Kürtler her zaman Kürttüler.
“Kurtuluş Savaşı” döneminde de bizzat Mustafa
Kemal’in sözleri, hem de Ankara Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı
konuşmalar ortada. Atatürk şöyle diyordu:
”Meclisi alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk
değildir, yalnız Kürt, yalnız Çerkez, yalnız
Laz değildir; fakat hepsinden mürekkep anasırı
İslamiyedir…”
Ayrıca, Ankara Büyük Millet Meclisi’ndeki Kürt mebusların
adı “Kürdistan Mebusu”, Lazlarınki ise “Lazistan
Mebusu” idi.
Yani o dönem üst kimlik TC vatandaşlığı
da değildi; çünkü hem TC henüz kurulmamıştı,
hem de Kürdü, Lazı, Çerkezi inkar ya da Türk sayma modası
henüz başlamamıştı; o dönemde üst kimlik
İslamlıktı…
Osmanlıların son döneminde ise, gayrimüslim tebaayı
da kapsayan “Osmanlılık”tı…
Mustafa Kemal ve Meclis ayrıca, Misakı Milli’nin
sınırları olarak “Türklerin ve Kürtlerin çoğunlukta
oldukları tüm Osmanlı topraklarını” gösteriyordu,
yani “Türklerin” veya “Türk milletinin” çoğunlukta olduğu
toprakları değil.
Aynı dönemde Atatürk, İstanbul hükümetinin temsilcileriyle
birlikte açıkladığı Amasya Tamimi’nde
Kürtlere muhtariyetten, yani özerklikten söz ediyordu…
Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından da Atatürk’ün
bu tür açıklamaları vardır.
Peki, Bay Baykal, Bay Erkan Mumcu, Bay Ağar ve tüm ötekiler
bütün bunları bilmezler mi, bu kadar dünyadan habersiz
midirler?
O zaman, önce Mustafa Kemal’i yargılasınlar. Önce
Ankara´nın ilk Kurucu Meclisini mahkum etsinler. Önce,
Fransız Kralı’na yazdığı mektupta,
hükmettiği ülkeler arasında Kürdistan’ı da
sayan Kanuni Sultan Süleyman’ı yargılasınlar!
Bu ne kadar gayriciddi bir muhalefet ve de siyaset!..
Öte yandan, Erdoğan bu lafları etti diye, seksen
yıldan bu yana adına “Türkiye” denen bu ülke parçalanmaz
ve Kürtler de hemen özgür olmazlar.. Mustafa Kemal öyle dediği
zaman da Kürtler hemen özgür olmadılar. Mustafa Kemal
düze çıkınca tüm o sözlerini unuttu.. Demirel, İnönü,
Yılmaz ve Çiller de, Avrupa yolunda uçakta, ya da Diyarbakır’da
ettikleri kimi olumlu sözleri tez unuttular…
Merak etmeyin, Erdoğan da unutur; adamcağızı
o kadar sıkıştırmayın ve böyle belden
aşağı vurmayın, baylar!
Öte yandan, neden kimse bu konuda bize, Kürtlere, yani sorunun
asıl sahiplerine bir şey sormuyor? Neden bizim fikrimizi
almıyorlar?..
Bir de Kuzey Kürdistan ve Türkiye sınırları
içindeki nüfusları 20 milyonu aşan bu halka sorun
bakalım, biz bu kimlik meselesinde, ne düşünüyoruz?
Biz bir alt kimlik olmayı kabul ediyor muyuz bakalım?..
Neden edelim? Burası bizim ülkemiz, biz bir milletiz.
Bir arada yaşıyacaksak bu eşitlik temelinde
olmalı. Bunun da biçimi federasyon ya da konfederasyondur.
Neden Kıbrıs’taki 100-150 bin Türk için federasyonu
bile az buluyor, hatta birçoğunuz onlar için ayrı,
bağımsız devlet istiyorsunuz da sıra onmilyonlarca
Kürde geldiği zaman alt kimlik, üst kimlik, anayasal
vatandaşlık, bireysel kültürel haklar filan diye
keyfinizce gömlekler biçiyorsunuz? Hatta birçoğunuz azınlık
sayılmamıza bile ateş püskürüyor!
Baylar, siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz;
biraz mantıklı olun! Bizim geleceğimizi tayin
etmek size düşmez, bırakın da onu biz tayin
edelim.
Biz kimsenin kölesi değiliz, biz de sizin kadar onurumuza
düşkünüz; bunu böyle bilin!
Yazarın önceki yazılarından:
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB
ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|