Saygı Mı?
Özgürlük Mü?
Mesud Tek
Önce bir Danimarka gazetesinde, daha sonra
da öteki bazı Avrupa ülkelerinde çıkan gazetelerde
yayınlanan karikatürün başlattığı
tartışmalar ve olaylar giderek yayılıyor.
Tartışmalar özellikle basın
özgürlüğüyle dini ve ulusal değerlere saygı
arasındaki sınır konusunda yoğunlaşmış
durumda. Basın özgürlüğünün sınırları
nereye kadar uzanıyor? Ulusal, dini ve benzeri değerlere
yapılan saygısızlığı, düşünce
ve ifade özgürlüğü olarak değerlendirmek mümkün
müdür? Bu değerlere saygıyı korumak için basın
özgürlüğünü sınırlandırmak mı gerekir?
Bir başka ifadeyle ulusal ve dini değerler adına
hak ve özgürlüklerden vazgeçilebilinir mi? Ya da bu özgürlükleri
sınırlamak mı gerekir?
Saygı ile özgürlükler arasındaki
ilişki ve çelişkiler, bu ikisi arasındaki dengenin
nasıl kurulacağı konuları sürekli tartışıldı,
tartışılacak. Hz Muhammed’le ilgili karikatürü
yayınlayan editörünün de dediği gibi bu kez de öyle
olacaktı, ama eğer “iyi saatte olsunlar” devreye
girmeseydiler!..
Kabul etmek gerekir ki sözkonusu karikatürlerin
yayınlanması iyi saatte olsunların ekmeğine
yağ sürmüştür. ABD ve bazı Avrupa ülkeleriyle
çok ciddi sorunları olan Suriye, İran ve öteki devletlerin
“ders vermek” adına herekete geçmeleri, fanatikleri kışkırtmaları,
onların eylemlerine gözyummaları kadar normal ne
olabilir ki?
Usama bin Ladin ve yarenlerinin “bize yine
iş çıktı” deyip ellerini ovuşturduklarına
kuşku yok.
Filistin, Irak, İran, Suriye, Endenozya,
Lübnan’da, İskandinavya ülkeleri ve AB temsilciliklerine
karşı yapılan saldırıların arkasında
bu devletlerle, El Kaide ve benzeri fanatik islami örgütlerin
bulunduğunu görmek için allemeyi cihan olmak gerekmiyor.
Temsilciliklerin işgal edilmesi, yakılıp
yıkılması da Avrupa ülkerindeki ırkçı,
faşist ve yabancı düşmanlarının ekmeğini
yağlamıştır. Önümüzdeki günlerde Almanya,
Fransa, İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa
ülkesinde gerginliklerin ve çatışmaların yaşanması
şasırtıcı olmayacaktır.
Görüldüğü gibi sözkonusu karikatürün yayınlanması,
(amacı öyle olmasa bile) her iki kesimdeki fanatiklerin
harekete geçmesine yol açmış, gerginliklerin çatışmaya
dönüşmesini tetikledi.
Ve böylece bir kez daha aklı selim boğuntuya
getirildi, islam ülkelerinde başlayan reform ve demokratikleşme
tartışmaları gerilere itildi.
Filistin seçimlerinin galibi ve ülkenin yeni
yöneticileri HAMAS yetkilileri başta olmak üzere, bazı
Arap ülke yöneticilerinin açıklamaları da, ateşe
benzinle gitmeden başka bir şey değil. Örneğin
HAMAS yetkilerinin “karikatürlerin yayınlanması
öldürülmeyi haklı kılan bir suçtur” demesi, bir
fetvadır, ölüm fermanıdır.
Ayrıca karikatürlerle yapılan saygısızlık,
bazı islami güçlerin döktükleri kanı haklı
çıkarmaz.
Çok eskilere, islamiyetin yayıldığı
dönemlere kadar gitmeye gerek yok.
Kürtler, hizmet dışında, islama
nasıl bir saygısızlık yapmışlardı
ki Humeyni onlara karşı cihad ilan etti? 8 bin Barzani
erkeğinin, Halepçelilerin, Enfallerde yokedilen kadını,
çocuğu ve yaşlısıyla 180 bini aşkın
Kürdün islama ne gibi saygısızlıkları
oldu?
Binlerce Kürt köyünün yakılıp yıkıldığı,
milyonlarca Kürdün ata baba toprağında kopartılıp
yoksulluğa mahkum edildiği Türkiye de müslüman bir
ülkedir.
Irak’da “allahu ekber” nidaları eşliğinde
suçsuz günahsız insanların kelleri uçuruluyor. Bomba
yüklü araçlarla camilerin içine girenler de allahu ekber”
diye bağırıyorlar.
Türkiye’de yaşayan Yezidi Kürtler, Süryaniler
ve öteki dini azınlıklar bugün parmakla sayılacak
hale gelmek için ne gibi saygısızlık yapmışlardı
acaba?
Türkiye’deki son gösterilerde yapılan
el işaretleri, Trabzon’da bir papazın “allahu ekber”
nidaları eşliğinde katledilmesi, bu ülkenin
“iyi saatlerde olsunlar”ının da harekete geçtiği
gösteriyor.
Öte yandan saygısızlık mı,
yoksa yok saymak, inkar etmek mi daha ağır bir suçtur?
Geçmişi bir yana bırakalım.
Son olarak Başbakan Erdoğan’ın, dini vecibelerini
özgürce yerine getirmelerine dair taleplerde bulunan Alevilere,
“camiler orda gidin orada ibadet edin” deyip, bu inancı
inkar etmesi az mı saygısızlıktır?..
Türkiye’de hak ve özgürlükler her zaman resmi
ideolojinin belirlediği ulusal ve dini değerlere
feda edilmiştir. Bu ikisi arasındaki denge ikincilerin
lehine kurulmuş ve hukuk sistemi bu denge üzerine inşa
edilmiştir. Bu azımsanacak bir suç mudur?
Ayrıca Türk devleti, Roj TV’yi kapatmayan,
Kürt sorunu ve demokrasi konusunda eleştirel bir tavır
sergileyen Danimarka ve İsveç gibi iskandinav ülkelerinin,
sözkonusu gösterilerle korkutulmasına, burunlarının
yere sürülmesine içten içe sevindiğine de şüphe
yok. Erdoğan’ın son açıklamaları da bunun
bir kanıtı.
Kendi ülkesindeki dini inançlara saygı
göstermeyenlerin, Batı ülkelerinden islama saygılı
olmayı istemeleri hiç de inandırıcı olmuyor.
Ama burası Türkiye ve burada herşey
mümkün...
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|