PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar

Kemal Burkay

Şu günlerde yoğun biçimde yeni Türk Ceza Kanunu´nun 301 maddesi tartışılıyor. Eski yasanın 159. Maddesinin rötuşlu hali olan bu madde son dönemde düşünce özgürlüğüne karşı bir kasap satırı -kimine göre de giyotin- gibi işliyor. Yazarlar, gazeteciler mahkeme salonlarını dolduruyor, kimi mahkum oluyor.

Ama varan bir, bu TCK kilerinde daha neler var neler!..

Bu yasa 2004 sonbaharında parlamentoda görüşüldüğünde Türkiye´nin goygoycu takımı yine büyük bir alkış koparmış, Türkiye´nin ceza yasasını da AB kriterlerine uygun biçimde değiştirdiğini, büyük bir reforma daha imza attığını ileri sürmüştü. Hatta AB makamları bile.. Zinayla ilgili maddenin geri çekilmesi onlara yetti. Oysa daha o yasanın hazırlığı sürecinde bir bölüm demokrat hukukçu ve yazar, yeni yasada varlığını sürdüren eski tuzaklara, hatta yenilerine ve daha tehlikeli olanlarına dikkat çekmişlerdi. Ama ne goygoycular aldırdı buna, ne AB´nin demokrat zatları... “Bir milyon Ermeni kesildi” diyen ünlü Orhan Pamuk yargılanmasa belki yine de aldırmayacaklardı..

Ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar işte. Daha işin başında sistem tökezledi, yüzü faş oldu. Goygoycu baylarımızın ve AB´li zatların gözleri de yeni yeni açılmakta..

Bu yasa ile ilgili geçmişte birkaç kez yazdım, sevgili okurlar, şimdi ne diye bir daha yazıp kendimi ve sizi yorayım! Zaten şimdi herkes yazıyor.. Yalnızca, bu konuya ilişkin ve Eylül 2004´te Dengê Kurdistan sitesinde yayınlanan yazımın bir bölümünü aşağıda yeniden yayınlıyorum. Yasaklara, zulme, zorbalığa koşullanmış olanları demokrat yapmaya gücümüz yetmese bile, haklı çıkmak da hoş bir duygu...

TCK, Zina, AB…

.............

TCK konusunda da AKP ile öteki statükocular arasında pek fark yok. Tartışmalar şu sürpriz zina maddesine düğümlendi de, öteki maddeler güme gitti. Yeni tasarı ne kadar demokratik, temel özgürlüklere güvence getiriyor mu? Bu pek tartışılmadı, ya da çok az tartışıldı.

Aslında yeni tasarı da eskisinin birçok olumsuzluğunu sürdürüyor, hatta yer yer ağırlaştırıyor. Örneğin, tasarının 216. Maddesinde düzenlenen mevcut yasadaki 312. Madde. Yeni formülasyon eskisinin nerdeyse aynı: “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda kin ve düşmanlığa alanen tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Bu, daha önceki ünlü 141-142. Maddelerde de yazılı olan şey. Numara değişiyor ama özü korunuyor.

Bu maddenin geçmişten beri nasıl uygulandığını ise biliyoruz. Maddeye göre sözde “sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde baskı kurmasını” propaganda edenler veya hedefleyenler cezalandırılıyordu. Ama pratik? Bu baskıyı kuranın ve baskı görenin hangi sınıflar olduğu belliydi. Baskı kuran burjuvazi ve bürokrasi iken, hep baskıya karşı çıkanlar, solcular ve işçi sınıfının temsilcileri cezalandırıldı.

Maddeye göre sözde ırkçılık yapanlar cezalandırılıyordu. Ama hep ırkçılığa hedef olan, haklarından yoksun tutulan Kürt aydın ve yurtseverleri ve onlara dayanışma gösteren Türk sosyalistleri ve demokratları cezalandırıldı.

Mezhep ve bölge ayrımı konusunda da aynı şey oldu. Hep ayrıma tabi tutulanlar, hakları yenenler cezalandırıldılar.

Bu madde geçmişten bu yana baskı sistemine kalkan oldu, baskıya karşı çıkanlara, hak ve özgürlük isteyenlere karşı ise demoklesin kılıcı. Bundan sonra da öyle olacağına kuşku yok.

Başkalarının hak ve özgürlüklerine ilişkin inkarcı, baskıcı anlayış değişmemişse yasalarda ne yazılı olduğu fazla önem taşımıyor.

Düşünce özgürlüğünü biçenlerden 159. Madde de bu tasarıda, numara değiştirerek varlığını sürdürüyor.

Bugüne kadar hem sola, emekçilerin mücadelesine, hem Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerine karşı işletilmiş olan “Devlete Karşı Suçlar” bölümü ise varlığını sürdürdüğü gibi, “cebir ve şiddet”e eklenen “tehdit” gibi esnek bir ibare ile daha da agırlaştırılıyor. Çünkü bu ülkede devlet kutsal, halk ve bireyler ise önem taşımıyor. Ceza yasasının görevi, aynen 1982 Anayasası gibi baskıcı devleti, onun zorbaca uygulamalarını güvenceye almak, halkı zapturapt altında tutmak..

Bunlar yetmiyor, yeni tasarı ile düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne darbe vuracak ek tuzaklar konuyor. Örneğin “temel milli yararlara karşı hareket”i cezalandıran 308. madde. Her anlama çekilebilecek son derece lastikli bir madde; politik iktidarın, genel kurmayın, polisin, savcının, yargıcın keyfine bağlı olarak içine her şey sokulabilir! Cezası ise 3 yıldan 10 yıla kadar…

Sistem geçmişten bu yana halka güvenmedi, ona hak ve özgürlük tanımayı göze alamadı. Bugün de durum değişmiş değil. Kürt halkına ulusal haklar, Türk halkına demokrasi tanımak bu insanları ürkütüyor.

Ülkeyi dünden bugüne yönetenler bu bakımdan tornadan çıkmış gibiler. Özgürlükler konusunda AKP’nin onlardan bir farkı yok.

Bu tasarının da asıl bu yüzü üzerinde durmalı. Oysa toplum gitti yine yatak odası ilişkilerine takıldı. Ya da birileri bile bile öyle yaptılar.

Sonuç olarak, böyle bir tasarının geri çekilmesi, demokrasi açısından pek bir kayıp sayılmaz.

Peki bu toplum nasıl değişecek? Evet, temel sorun da bu. Kimse kendi kendisini aldatmasın, ne Türk aydınları ne AB çevreleri..  Şu anda Türkiye’de büyük bir değişim, devrim veya reform diye nitelenecek bir durum yok. Bugünkü Türk yönetimi de, dünküler gibi sadece sisteme makyaj yapıyor. Canı sıkılırsa o makyajı bile yapmaz; hatta mevcut ucubeyi daha da çarpıtır.

Kurdun kafesi üstüne köpek levhası iliştirmekle o ehlileşmiyor.

Yine de umutsuz olmamalı elbet. Ama kendi kendini aldatmanın da alemi yok; işi ciddiye alıp çabaları sürdürmeli. Şimdiki köpeklerin de bir zamanların kurdu olduğunu unutmamalı..

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006