Genelkurmay Gladyosuna sahip
çıktı!
Kemal Burkay
“Milli katil” Ağca’nın serbest bırakılışının
ardından medyada, Kontrgerilla olarak da bilinen Türk
Gladyosu’na, yani Özel Harp Dairesi’ne yönelik suçlamaların
yoğunlaşması üzerine Türk Genelkurmayı
sessizliğini bozdu ve Gladyosuna sahip çıktı.
Genelkurmay bildirisinde şöyle denmektedir:
“Geçmişte zaman zaman gündeme getirilen “Kontrgerilla”,
“Gladyo”, “Derin Devlet” gibi kavramların, son günlerde
Özel Harp Teşkilatıyla irtibatlandırılması
gayretlerinin arttığı dikkati çekmektedir.
Bilgi eksikliğinden kaynaklandığı değerlendirilen
bu gibi suçlayıcı ve amacını aşmış
yazı ve yorumlar, ülkemizin maruz kalabileceği bir
saldırıda, mütecavize karşı çok hassas
görevler icra etmek üzere Soğuk Harp döneminde teşkil
edilmiş ve diğer birçok ülkede de benzeri bulunan
bu birime zarar vermekte ve vatan savunması hazırlıklarında
zafiyete sebep olmaktadır…”
Evet, Ağca’nın bırakılışı
gibi bu da şaşırtıcı olmadı.
İlginç olan, Özel Harp Dairesi’nin Soğuk Savaş
döneminde kurulduğunun itiraf edilmesi. Bu örgüt o dönemde
İtalya ve Türkiye dahil birçok NATO ülkesinde CIA tarafından
ve ülke hükümetlerden bile gizlice kuruldu, silahlandırıldı
ve finanse edildi. İtalya’da adı Gladyo, Türkiye’de
Kontrgerilla idi. Her iki ülkede -ve bir dereceye kadar ötekilerde
de- yankı yaratan pek çok komploya, cinayete, kanlı
eyleme araç edildi.
İtalya’da Bologna Garı’na bomba konup onlarca kişinin
katledilmesi, eski başbakanlardan Aldo Moro’nun kaçırılıp
öldürülmesi bunlar arasındadır ve bunlar İtalyan
soluna yüklendi..
Türkiye’de 1970 öncesi Kültür Sarayı’nın yakılması,
Marmara Gemisi’nin batırılması, 12 Eylül öncesi
Malatya Belediye Başkanı Hamido’ya gönderilen bomba
ile Maraş’ta cemiye atılan bomba da bu örgüt eliyle
gerçekleştirilen eylemler arasındadır. Bunlar
da ülkemizin soluna yüklenmek istendi. Abdi İpekçi’nin
öldürülmesi de bu örgütün ortalığı kızıştırmak
ve muhalifleri susturmak amacıyla işlediği
yazlerce siyasal cinayetten biridir.
İşte Türk Genelkurmayı’nın sahip çıkmakta
bir beis görmediği bu “Soğuk Savaş” örgütü
böylesi bir örgüttür. 1952 yılında hükümetten bile
gizli kurulmuş, örgütlenmiş, eğitilmiş,
gizli silah depoları oluşturulmuş. Amacı,
o dönemde, özellikle komünist sistemden, yani Sovyetler Birliği
ve müttefiklerinden gelecek bir işgale karşı,
cephe gerisinde eylem koymak, direniş yürütmek diye belirlenmiş.
Son Genelkurmay bildirisinde de “ülkemizin maruz kalabileceği
bir saldırıda, mütecavize karşı çok hassas
görevler icra etmek üzere” diye ifade edilen amaç, sözde budur.
Ne var ki, aradan geçen yarım yüzyılı aşkın
zamanda Sovyetler, yani komünistler veya başkası
Türkiye’yi işgal etmedi; ama bu örgüt, İtalya’da
olduğu gibi, iç politikada rejim muhaliflerine, demokrasi
güçlerine, özellikle de sola, Kürt hareketine, Alevilere ve
gayrimüslümlere (örneğin 6-7 Eylül olayları) karşı
yoğun biçimde kullanıldı. Bu örgüt eliyle pek
çok yasadışı eylem düzenlendi, suç işlendi.
Bu örgüt ordu ve MİT’le iç içe geçti ve “Özel Harp Dairesi
adıyla marifetlerini sürdürdü. “Gizliliği” bir bakıma,
yalnızca halk için sürdü. Ordu’ya, MİT’e karşı
ise ne örgütün gizliliği var, ne de işlediği
onca suç ve cinayetin! Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın
3115 nolu Sahra Talimatnamesi’nde bu örgütün görevleri arasında
adam kaçırma, işkence, öldürme, gasp, şantaj,
sabotajlar, kundakçılık, yalan haber yayma, halkın
tepki ve nefretini çekecek eylemler düzenleyip “düşman”
tarafına yükleme dahil, her türlü suç özgürlüğü
var!
Söz konusu talimatnamenin 9. Maddesinde ise, “Gayri nizami
kuvvetin yeraltı unsurları, kaide olarak kanuni
statüye sahip değildir,” deniyor.
Görüldüğü üzere örgütün “yeraltı unsurları”
var ve bunlar “kanuni statüden yoksun”, yani kanundışılar;
suç ve eylemlerinden dolayı kimseye hesap vermek zorunda
değiller! Besbelli ki yukardaki talimatnamede sıralanan
suçları da bu unsurlar işleyecektir ve işlemiştir…
Zaten uygulama da yıllardır böyle cereyan etmedi
mi? Bu örgütün mensupları işledikleri binlerce kanunsuz
eylemin, komplonun, kıyımın, siyasal cinayetlerin
hesabını vermediler. Bir rastlantıyla yakalananlar,
hapisten kaçırılan Ağca gibi, kurtarılıp
yeni eylemlere yönlendirildiler.
İşin garibi, bu iş Türkiye’de, gerekçe olarak
gösterilen Komünist sistem yıkıldıktan, Soğuk
Savaş dönemi sona erdikten sonra da süregeldi. Genelkurmay’ın
bildirisinde “birçok ülkede de benzeri bulunan” deyişi
gerçeği yansıtmıyor. Gladyo örgütü, daha 1980’li
yıllardan başlayarak İtalya’da ve diğer
NATO ülkelerinde açığa çıkarılıp
tasfiye edildi. Bir tek Türkiye’de edilmedi ve hiçbir şey
olmamış gibi ülkenin demokrasi güçlerine, aydınlara
ve Kürt halkına karşı eylemlerini tüm hızıyla
sürdürdü.
Kürtlere karşı kirli savaş döneminde Özel
Harp Dairesi, birçok yerde Kürt sivillere karşı
katliam düzenleyip PKK’ya yükledi. (PKK’nın sicili kirli
olduğu, benzer eylemleri yaptığı için
de kamuoyu buna kolayca inandı). Türk Hizbullahı’nı
örgütleyip cinayetlerine yön verdi. Nice faili meçhul cinayet
ve yargısız infaz bu örgütün eseriydi. Uyuşturucu
işine yöneldi ve bununla kirli savaşı finanse
etti.
Ve ne ilginçtir ki şimdi kamuoyu tepkilerinin, devlet
içinde devlet olan, ülkenin hukuk sistemini laçka eden bu
kanlı terör örgütüne yöneldiği bir dönemde, Türk
Genelkurmayı yayınladığı bildiri
ile bu örgüte sahip çıkıyor. Bu ne pervasızlıktır!
Türk ordusu hem Türkiye kamuoyuna, bu ülkedeki demokratikleşme,
şeffaflaşma, temizlenme çabalarına, hem tüm
dünyaya meydan okuyor…
Öte yandan, Türk ordusu, bir milyona varan asker gücüyle;
onca, kara, hava ve deniz kuvvetleriyle; jandarma ve komando
birlikleriyle; onca tank, top, savaş uçağıyla;
bunun yanısıra, ülkenin iki yüz bini aşan polis
ordusuyla, yani bu devasa militarist çarkla yetinmiyor olacak
ki, “vatan savunmasında” bir de böylesi illegal, kanunsuz,
toplumun dört bir yanına dal budak salmış bir
yeraltı örgütüne gerek duyuyor! Bu suç örgütünün dağıtılmasını
isteyenlere, “vatan savunmasını zayıflatıyorlar”
diye öfkeleniyor.
Demek ki, vatanı savunmak bu yeraltı unsurlarına,
katillere kalmış… Ülke ve bu toplum bakımından
ne trajikomik bir durum!
Bu iş böyle devam edemez. Ya bu ülkede ordu, İspanya’da
olduğu gibi kışlasına çekilir, ülke demokratikleşir,
soğuk savaş döneminden kalan bu türden suç örgütleri,
urlar toplum bünyesinden sökülüp atılır, ya da AB
üyeliği süreci, demokratikleşme çabaları toptan
kesintiye uğrayarak meydan tümüyle faşist güçlere
kalır.
Ya biri ya ötekisi.. Bugünkü çekişme işte böylesine
bir çekişmedir. Peki, ihtimal nedir, bu kavgada demokrasi
güçleri mi, faşizm güçleri mi kazanacak?
Bence, bu ülkede durum bazı bakımlardan ne denli
iç burkucu ve umutsuz görünse de, şu 21. Yüzyılın
başında Türkiye’nin yeni bir faşist diktatörlüğe
sürüklenmesi kolay olmayacak. İç ve dış koşullar
buna uygun değil. Şu anda önemli mevzileri hala
ellerinde tutan, etkin olan faşist ve militarist güçler,
değişime karşı elbet can havliyle direnecekler
ve zaten yaptıkları budur. Belki kısa erimli
geri dönüşler bile yaşanabilir. Ama uzun erimde
şansları yoktur. Herhangi bir faşist diktatörlük
denemesi kısa sürede çok daha sert biçimde geri tepecektir.
Avrupa’nın kıyısındaki Türkiye artık
değişim anaforuna girmiştir ve ister istemez,
söz konusu antidemokratik baskı güçleri geriliyecek,
toplum demokrasiye doğru yol alacaktır.
Türk Gladyosu da artık son dönemlerini yaşıyor,
buna kuşku olmasın.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|