Kansere Razı Etmek İçin
Ölümle Tehdit Etmek
Mesud Tek
Diyarbakır’da başlayıp kısa sürede çevre
illere da yayılan olaylarla ilgili kalem oynatanların
sayısı bir hayli.
Bazıları bildik tanıdık; devlet aydınları,
ordu gazetecileri, resmi ideoloji bağımlısı
yazarlar, proflar vb.. Eski teraneleri tekrarlayıp duruyorlar.
Oysa biz okumaktan, dinlemekten bıktık, ama onlar
tekrarlamaktan bıkmadılar.
Ve bir avuç tanıdık ve bize yabancı olmayan
söylemleri..
Bizimle aynı görüşte olmasalar da, aynı talepleri
dillendirmesek de, sorunların teşhisinde ortaklaştığımız
kesimler...
Ara sıra Kürtler ne istediklerini bilmiyorlar” deseler
de, bizi kafa karışıklığına
düçar olmakla itham etseler de, kalemlerini, beyinlerini,
cüzdanlarının değil vicdanlarının
emrine verenler..
Bir de Kürtleri ölümle korkutup kansere razı etmek isteyenler
var. Bu kesimlerin sesi son dönemde daha duyulur oldu. İstanbul’da
yapılan “Türkiye’nin Kürt Meselesi” konferansında
söylediklerini, son olaylardan sonra daha sık tekrarlamaya
başladılar.
Genelde AB yanlısı olan, “AB yolu Diyarbakır’dan
geçer” söyleminin doğruluğuna inanan bu kesim, hükümetlerin
AB üyeliği için, gecikerek, ayak sürerek yaptıklarını
Kürt sorunu açısından “devase” adımlar olarak
görüyor. Her fırsatta Kürtlere AB sürecinin lehlerine
olduğunu hatırlatıyorlar.
“AB reformları” sayesinde Kürtlerin Türkiye’ye entegre
olmaya başladığı, güven ortamının
sağlandığı, ekonomik yaşamın
canlandığı bir dönemde, Diyarbakır’daki
olayları kastederek, “bu gelişmeler de nereden çıktı”
diye soruyorlar.
Ve bu “gelişmeleri”, AB sürecinin kendisi açısından
zararlı olduğu bilincine varan PKK’nin, süreci engelleme
arzusuna bağlıyorlar. Bununla da yetinmeyerek, PKK’lı
olmayan Kürtlerden “Diyarbakır’ın Türkiye’nin önünü
kesmesine” izin vermemelerini istiyorlar. Türkiye’nin AB’den
kopması halinde başımıza neler gelebileceğini
bize hatırlatıyorlar:
- Eger biz sağduyulu davranmaz da “terörle” aramıza
kesin sınırlar koymazsak, Türkiye’nin çağdaşlaşma
projesini sabote etmiş olurmuşuz!.
- Eğer “terörle” ilişkimizi
kesmezsek, Türkiye’yi otoriterizme, bir güvenlik devleti olmaya
mahkum edermişiz!.
- Bu durumda en çok biz Kürtler
özellikle de bölge dışında yaşayan kardeşlerimiz
zarar görürmüş.
- Önümüzde iki yol varmış:
Ya AB sürecine katkıda bulunur, cennete gidermişiz,
ya da bir “cinnet ülkesinde” yaşarmısız; ve
de tercihlerimizin sonucuna katlanmak zorundaymışız!..
- Biz Kürtlerin sağduyuya,
PKK’yi aşmaya ihtiyacımız varmış,
aksi takdirde Türk-Kürt çatışması, Türkiye’yi
birkaç asır geriye, Kürdistan’ı da taş devrine
götürecek korkunç bir yıkımın eşiğine
gelirmişiz!..
- PKK Kürt toplumunu intihara
sürüklüyormuş!.
- Siyasi rüştünü ispat edememiş
Kürtlerin bir sansı daha varmış: PKK’dan bağımsız,
sivil toplumu temel alan bir örgütlenme yaratmak.
- Tercih bizimmiş, ya müreffeh
Avrupalı bir Türkiye’de cennet hayatı, ya da “Kürt
Kürt’ün kurdudur” ilkesinin egemen olduğu Ortadoğu
Cehennemi!..
- Ayrıca ABD’ye, Barzani
ve Talabani’ye de bel bağlamamalıymışız.
Çünkü onların dermanı ancak kendi kellerine yetermiş!..
Sömürge halkı hiçbir şey
bilmeyen, cahil ve idare edilmesi gereken sürü yerine koyan
sömürgeci bir aydın edasıyla yapılan bu nasihatlarda,
değerlendirmelerde elbette bazı doğrular da
var. Ama unutmayalım ki bozuk bir saat bile günde iki
kez doğruyu gösterir.
Kürtler genel olarak AB sürecini
desteklediler; destekliyorlar. Ama Kürtlerin bu desteği,
sürecin Kürt sorununu kökten çözebileceğinden değil;
barışçıl ve demokratik çözümün yolunu kısaltacağı,
rahatlatacağı nedeniyledir. Yoksa Kürt sorunu AB
sürecine sığmayacak kadar büyük bir sorundur.
Sorunun temelden çözümü bireysel
hakların geliştirilmesiyle değil, kollektif
hakların eşitlik temelinde sağlanmasıyla
mümkündür. Hukukun üstün olduğu, insan haklarına,
hak ve özgürlüklere saygılı bir Türkiye’nin varlığı
ise sadece sorununun çözümünü kolaylaştırır,
yardımcı olur.
PKK’nin AB sürecini engellemek
istediğini gösteren ciddi kanıtlar nelerdir? (Kaldı
ki PKK’nin “Güneşi”nin, “siyasi iradesi”nin sağlığı
gibi daha önemli sorunları var.) Öyle olsa bile, AB sürecini
yalnızca PKK mi sabote ediyor? Kızıl Elmacılar,
yetkilerinden eli olmayan Genelkurmay, generaller ve öteki
karşıtlar ne oluyor? Onlar ak sütten çıkan
kaşık mıdırlar?
Her türlü “melanetin” sebebi
olarak PKK ve terörünü görenler, bu örgütün ve terörünün,
Diyarbakır’da yaşananların, güvenlik güçlerine
taş atan, dükkanları yerle bir eden “sokak çocukları”nın,
sömürgeci düzenin, inkar, asimilasyon ve imha siyasetinin
bir ürünü olduğunu bilirler elbette. Ama onlar bu sistemi
eleştirme, militarizme, generallere karşı çıkma
yerine, abalıya vururlar. Nasıl olsa PKK terörist!..
Nasıl olsa Kürtlerin sırtı kalın!.. Kaldı
ki Kürtler siyasi rüştünü ispat edememiş bir halk!..
Bazı Kürtlerin, örneğin
bizim dilimizde, PKK ve eylemlerinin en çok Kürtlere zarar
verdiğini söyleye söyleye tüy bitti. Ayrıca Allah
göstermesin, bu yapısıyla, bu anlayışıyla
Kürdistan’da iktidar olması halinde, Kürtleri PKK’den
kurtarma diye bir sorunun ortaya çıkacağına
inanan Kürtlerin sayısı da bir hayli.
Elbette bizim Kürt sorununu,
bir birine muhtaç, bir birini geliştiren ve destekleyen
Türk militaristleriyle PKK arasında bir tahtaravalli
oyunu olmaktan kurtarmak için, PKK’yi “aşmamız”
gerekir. Bir başka değişle sömürgeci devlete
karşı birleşik üçüncü sesi güçlendirme, alternatif
olma göreviyle karşı karşıyayız.
Ama bu görevi sömürgeci vali edasıyle isteyenlerin hatırına,
Türkiye’nin AB üyesi olması için değil, kendi geleceğimiz
için yerine getireceğiz, getirmeliyiz. Belki böylelikle
(zor da olsa ) PKK’yi de etkileriz.
Sözkonusu bir kısım
AB yandaşları, sömürgeci AB valiliği tavrını
terketmeli, tek devlet, tek bayrak altında yaşamamız
için bizi “Ortadoğu Cehennemi”yle tehdit etmeyi bir
kenara bırakmalıdırlar.
Ortadoğu’nun merkezinde
yer alan, bu belalı coğrafyanın her türlü zorluğunu
çeken Kürtleri, “Ortadoğu Cehennemi” ile korkutarak kemalist
sistemle yönetilen bir devlette yaşamaya zorlamanın,
ne Türk halkına ne de AB sürecine yardımı olur.
Nereden çıktı”dedikleri
Diyarbakır’daki olayları ve benzerlerinin meydana
gelmesi önlemek için de, AB’ye giden yolu kısaltmak için
de, herşeyden önce bu tavrın terkedilmesi gerekiyor.
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|