Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Kemal Burkay
Bir Danimarka gazetesinin yayınladığı
Hazreti Muhammed karikatürleri İslam dünyasında
geniş tepkilere neden oldu. Bazıları bunu radikal
İslamcıların ve bazı İslam ülkeleri
yöneticilerinin istismar ettiğini, tepkileri örgütleyip
kışkırttıklarını söylüyor. Bence
de öyle. Öte yandan, karikatürleri yayınlıyanların
yaptıkları iş de bir kışkırtma
değil mi? En azından böyle yapmakla bu sorunu istismar
edenlere altın tepsi içinde bir olanak sunmadılar
mı?
Batı dünyasında bazı çevreler, karikatür olayını
düşünce ve sanat özgürlüğü kapsamında ele alıyorlar.
Batının bu konuda ölçüleri elbet farklı. Batılı
ülkelerin ifade özgürlüğü konusunda oldukça toleranslı
olduğu kuşku götürmez. Burada Hz. İsa’nın
da, devlet başkanlarının da her türden karitakütürü
yapılır ve kıyamet kopmaz. Öte yandan bir özgürlüğü
kullanmak aynı zamanda sorumlulukla davranmayı,
başkalarının düşünce ve geleneklerini
hesaba katmayı da gerektirir. Başkalarının
kutsal bildiği sembollere, inançlara saygısızlık
bazan bir toplumun hayatında, bazan da -örneğimizde
görüldüğü gibi- dünya ölçüsünde gerginliklere neden olabilir;
düşünce özgürlüğünün, hoşgörünün güçlenmesine
hizmet edeceğine, tam tersine yol açabilir. Böylesi bir
sorumsuzca tutum en azından yöntem olarak yanlıştır.
Amaç bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse
eğer..
Bu nedenle, Hz. Muhammed’in karikatürlerini yayınlamak,
hele hele bu biçimde yayınlamak, onu bomba patlatmaya
hazır bir terörist gibi göstermek, Müslümanları
aşağılamaktır. Böyle bir şey düşünce
özgürlüğü olamaz.
Radikal islamcılar, fanatikler çok kötü şeyler
yapmıyorlar mı? Elbet yapıyorlar. Kızlara
ders veren okulları yakan, öğretmenlerini öldüren,
Buda heykellerini put diye niteleyip bombalayan, kadını
burka denen yüz kafesine mahkum eden Taliban neyin nesiydi?
Bu ilkellik İslama yarar mı verdi, yoksa onun prestijini
dünya ölçüsünde sarsıp, imajına zarar mı verdi?
Ya bugün Irak’ta El Kaidecilerin, Zarkavi yanlılarının
sözde direniş ve İslam adına kamera önünde
adam boğazlamaları, cami ve türbe de demeden, sivil
halk içinde patlatılan bombalar?.. Bu tam bir ilkellik
ve vahşet değil mi?. İslama bundan daha fazla
ne zarar verebilir? Ve eğer bugün Hz. Muhammed’i canlı
bomba biçiminde tasvir eden karikatürler yapılıyorsa,
buna yol açan nedenler İslam adına işlenen
söz konusu acımasız ve vahşice eylemler değil
mi?
Öte yandan Taliban’ı, El Kaide’yi ve benzerlerini tüm
İslamla eş tutmak da o derece yanlış.
Böyle bir tutum fanatiklerin ekmeğine yağ sürer,
onlara güç kazandırır. Nitekim karikatür olayı
böylesine bir rol oynadı.
Ben şahsen İslamda reformdan yanayım ve bunun
çok geciktiği kanısındayım. Dinler ne
denli dogmalar üstüne kurulsa da hiçbir din değişmeden,
ilk günkü gibi kalamaz. Hıristiyanlık öyle kalmadı.
Hıristiyanlığın bir dönem, özellikle engisizyon
çağında ne denli tutuculaştığı,
acılara yol açtığı, bilim ve sanatı
bodurlaştırdığı malum. Ama Hıristiyan
toplumlar büyük bir değişim yaşadılar
ve inançlarını da reforme ettiler. Bu hem topluma,
hem inanca yararlı oldu. Hıristiyan dini değişime
uyum sağlamakla çöküp gitmedi, aksine ayakta kaldı,
saygınlığını korudu.
Değişmemekte ısrar etmek, bin dört yüz yıl
öncesinin –bazı yönleriyle de tartışmalı-
sert inanç kurallarını, örneğin kadına
ilişkin hükümleri, kadın erkek ilişkilerini,
o dönemin İslam hukukunu bugün aynen sürdürmek istemek
gerçekçi midir? Ben, Hz. Muhammed’in bile, özellikle de onun,
bugün yaşasaydı buna evet diyeceğini sanmıyorum.
Çünkü o da, önderliğini yaptığı yeni dinle,
toplumun dini ve sosyal hayatında büyük bir reform yaptı.
Peygamberlerin başlıca özelliği zaten bu değil
mi? Değişimci olmayan ne siyasi, ne de düşünsel
ve dinsel anlamda önder olamaz.
Bugün ise İslam’da reform, en başta Müslümanların
kendilerine düşüyor. Şu 21. Yüzyılda fanatizm,
tutuculuk, İslamı savunma adına kör şiddet
ve bağnazlık, İslam toplumlarına yol gösterici
düşünce ve davranış tarzı olamaz. Öte
yandan, dünyamızda hoşgörünün, barışın
egemen olması herkesin yararına. Düşünce, bilim
ve sanat, genel olarak uygarlık, ancak böylesine bir
ortamda gelişir. Bunun için de tüm taraflara sağduyu
ve hoşgörü gerekir. En azından meydanı bağnazlara
bırakmamak gerekir.
Ortaçağlarda, Haçlı Seferleri sırasında
Avrupa’da eşeğe ters binip köy köy, kasaba kasaba
dolaşan ve insanları Kudüs’ü kurtarmak için sefere
çağıran bir papazdan söz edilir. Şimdi Hıristiyan
dünyasında böyle papazlar yok. Hıristiyanlık
o dönemleri aştı. Ama Danimarka’da eşeğe
ters binen imamlar gördük. Bir İslami cemiyetin temsilcisi
olan bir imam ve yandaşları, karikatürleri bahane
edip dört aydır Ortadoğu’da dolaşıp demagoji
yaparak Müslümanları tepki göstermeye çağırdılar.
Bu medyatik kişi şimdi de, “Başbakan Rasmussen’le
birlikte televizyona çıkalım, ben bu tepkileri yatıştırabilirim!”
diyormuş…
Son günlerde şiddete yönelen tepkilerde işte bu
tür kışkırtmaların önemli payı var.
Son dönemde sıkışan Suriye ve İran yönetimleri
de bu tepkiyi bizzat örgütleyip, kitleleri şiddete yönelterek,
“Hıristiyan düşmana, ABD ve AB’ye karşı
savaş cephesi” örmeye çalışıyorlar. Ne
için? Sömürülmemek ve halklarını özgürlüğe
kavuşturmak için mi, yoksa mevcut baskı rejimlerinin,
çağ dışı diktatörlüklerinin ömrünü uzatmak
için mi? Besbelli ikincisi için.
Roj TV nedeniyle Danimarka’ya öfkeli olan Türk yönetimi de
Danimarka’nın sıkışmasından son derece
memnun. İşin garibi –aslında hiç de garip değil-
Türk solunun belli kesimleri de, her zamanki gibi, bu durumu
antiemperyalizm oynamak için çok uygun bir fırsat saydılar.
Kızılelma koalisyonu seferber!
Bu hengamede, mafyacı-ırkçı çetelerin adeta
esir aldığı Trabzon’da bir papaz katledildi…
Tüm bunlar bölgemiz için de, dünya için de son derece olumsuz
gelişmeler. Bu tür bir fanatizm ne demokrasiye, ne topluma,
ne dindar insanlara, ne emekçilere bir yarar sağlamaz,
insanlar ve toplumlar arasında uygarca ilişkilerin
kurulmasına hizmet etmez.
Bize karşılıklı olarak sağduyu ve
hoşgörü gerekli. Farklı düşünsek de, değişimci,
reformcu olsak da başkalarının inançlarına
saygılı olmalıyız. Çağı dolmuş,
toplumun önünde artık bir ayak bağına dönüşen,
bizzat dine ve dindarlara zarar veren kimi inanç ve geleneklerin
değişmesi de ancak böylesine bir hoşgörü ve
diyalog ortamında mümkündür.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|