Tek Yanlı Aşk
Mesud Tek
Türkiye’de, son günlerde bazı kişiler eski geleneğe
uygun olarak, bazılarını bir yerlere göndermeye
başladılar.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün,
“Kürdüz diyorlarsa Barzani işte orada, yanına gitsinler”
diye kükreyip, Güneyli kardeşlerimizin yanına gitmemizi
emrediyor!..
Biraz daha gerilere gidilirse...
Başta devlet şurekası olmak üzere tüm gerici
ve tutucu çevreler, komünistleri Moskova’ya gönderirlerdi.
Bu kesimlerin zulmün, insanın insan tarafından sömürüsünün
ortadan kaldırılmasını isteyen ve bunun
mücadelesini veren solculara, sosyalistlere cevabı, “Komünistler
Moskova’ya” idi.
Solcuları, Kürt yurtseverlerini darağaçlarına,
zindanlara, işkence çarklarına ve de Moskova’ya
gönderen sistemin sadık uşaklarından Demirel,
son günlerde bazılarını Arap çöllerine göndererek
yeniden gündeme oturmayı başardı.
Demirel “Var olan yasalar turbanlıların üniversitede
okumalarını yasaklıyor. Türbanlı kızlar
üniversite okumak istiyorlarsa Suudi Arabistan’a gitsinler”
diyerek soruna pratik bir çözüm yolu göstermekle kalmadı,
aynı zamanda “toplumun zinde güçleri”ne de mesaj gönderdi.
Zaten bu ülkede bir maarif nazırının, “mektepler
olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” demesinden
bu yana, toplumsal ve siyasal sorunlara hep pratik ve kolay
çözümler bulunduğu biliniyor.
Sosyal sorunlar, bu sorunları dile getirenlere, özgürlük
ve adelet isteyenlere “Moskova’ya, Moskova’ya” denilerek çözüldü!.
Ulusal haklarını talep eden Kürtler, değirmenlere,
mağaralara doldurulup yakılarak, uçurumlardan nehirlere
atılarak, yerlerinden yurtlarından edilerek, darağaçlarında
sallandırılarak, Kürt sorunu kökünden halledildi!..
Allah yine de Sinan Aygün’den razı olsun. Atalarının
izinden giderek, değirmenlere doldurulup yakılmamızı
da önerebilirdi!.
“Kürt sorunu benim de sorunumdur” diyen Erdoğan, Sinan
Aygün’ün söylediklerini duymazdan geliyor, ama Demirel’in
söydikleri üzerine nasırına basılmış
gibi bağırıyor. Demirel’i “Cingöz Recailik”le
suçluyor, turbanlı kız öğrencileri kastederek,
“onların yeri bu topraklardır” diyor.
Erdoğan’ın, turbanlı kızlarının
Arabistan’da olmasa da ABD’de okuduğunu unutması
bir yana. Sinan Aygün’ün sözlediklerine ilişkin tek kelime
etmemesi, bunun yanısıra Demirel’in söylediklerine
gösterdiği sert tepki, O’nun, hak ve özgürlüklerden ağırlıkta
din ve vicdan özgürlüğünü anladığını
gösteriyor.
Ama Erdoğan’ın bir bütün olarak din ve vicdan
özgürlüğünden yana olduğunu söylemek mümkün değil.
Örneğin O Alevilere bu özgürlükleri reva görmüyor; Alevilerin
de bu özgürlüklerden faydalanmaları için parmağını
oynatmıyor. Bu nedenle Erdoğan’ın din ve vicdan
özgürlüğünü, sadece ve sadece turban takma özgürlüğüne
indirgediğini söylersek, haksızlık yapmış
olmayız.
Ayrıca AKP hükümetinin Genelkurmay’ın, sırtı
kalabalık genarallerle polislerin talepleri doğrultusunda
meclise sunduğu TMY ile, AB sürecinde gerçekleştirilen
kısmi reformlardan geri dönmek istemesi de, kendisine
haksızlık yapmadığımızın
bir başka kanıtıdır.
Erdoğan’ın son dönemdeki açıklamaları
ve hükümetinin uygulamaları üzerine, AKP’nin giderek
tutuculaştığını ve AB hedeflerinden
uzaklaştığını görüp söyleyenlerin
sayısı giderek artıyor. Bazı kesimler
ise bu durumun başlıca sorumlusu olarak Kürtleri
görüp, suçluyorlar.
Kanımca bu Kürtlere yapılan büyük bir haksızlıktır.
Çünkü Bazı Kürt ve Türk kesimi tarafından dile getirilen
“Kürtler Erdoğan’ın uzattığı eli
tutmadılar” iddiası gerçeği yansıtmıyor.
Aksine, Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı
açıklamaların başta Kuzey olmak üzere Kürdıstan’ın
tüm parçalarında olumlu karşılandı, destek
gördü.
Öte yandan Apo’nun yönetimindeki Kongra Gel-PKK’nin, AKP
hükümeti-ordu çelişkisinde Genelkurmay’ın tarafını
tuttuğu, son gelişmelerin de gösterdiği gibi
bu taraf tutmanın gereklerini yerine getirerek tutucuların,
militarist ve AB karşıtlarının ekmeğine
yağ sürdüğü de bir gerçektir.
Ama PKK’nin Genelkurmay’la uyumlu bu politikasından
tüm Kürtleri sorumlu tutmak, onları Erdoğan’ın
uzattığı eli boş bırakmakla itham
etmek doğru bir tavır değildir.
Diyarbakır’da söylediklerinin altını doldurmayan,
Şemdinli olayları başlangıcında “gideceği
yere kadar gideceğiz” deyip sonradan pişman olan
ve “Şemdinlilerin şahitliği kabul edilemez”
deyip suyu yokuşa süren Kürtler değil, Erdoğan’dır.
Şemdinli olaylarıyla ilgili oluşturulan Meclis
Komisyonu üyelerinin çoğunluğu, DTP ya da HAK-PAR’ın
değil, AKP’nin milletvekilleri. Bu nedenle Komisyon’un
doğurduğu fare, en başta AKP’nin ürünüdür.
Şemdinli Olaylarıyla ilgili iddianamenin açıklanmasından
sonra, Genelkurmay’ın istediği kelleleri altın
tepsi içinde sunan, iddianameyi hazırlayan savcıyı
meslekten ihraç eden, Meclis Komisyonu’na verdiği ifadede
“hırsız evin içindeyse kapının kilitli
olmasının bir anlamı yok” diyerek, olaylarda
devletin parmağına işaret eden istihbaratçıyı
görevden alan da, AKP hükümetidir, başkası değil..
Konuya ilişkin listeyi uzatmanın gereği yok.
Görüldüğü gibi Kürtleri Erdoğan’ın uzattığı
eli tutmamakla eleştirenler, bizden tek yanlı aşkı
sürdürmemizi istiyorlar. Erdoğan’ın söyledikleriyle
yetinmemizi, ondan gerekli adımları atmasını
talep etmememizi bekliyorlar.
Oysa Kürtler bu tek yanlı aşkı “federasyon
tartışılmalı” diyen Özal ile, “Kürt realitesini
tanıyoruz, Fırat’ın doğusunda bir tek
koyun bile kaybolursa sorumlusu biziz” diyen Demirel ve Erdal
İnönü ile, “Bask modeli tartışılmalıdır”
diyen Tansu Çiller ve “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”
diyen Mesut Yılmaz ile de yaşadılar. Ama tüm
tek yanlı aşklarda olduğu gibi, paylarına
düşen hep hüzün oldu.
Bugün (7 mayıs Pazar) Diyarbakır’da konuşması,
mesajlar vermesi beklenen Erdoğan’ın bu gerçeği
gözönüne almasında fayda var.
Doğrusu olan Kürtlere “uzattığım eli
tutmadınız” demek değil, Kürtlerin haklı
taleplerini yerine getirmek amacıyla adımlar atmaktır.
Bu aynı zamanda İmralı-Genelkurmay uyumu
ve oyununu bozmanın tek yoludur da.
......................................................
Yazarın
önceki yazılarından:
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|