PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Tek Yanlı Aşk

Mesud Tek

Türkiye’de, son günlerde bazı kişiler eski geleneğe uygun olarak, bazılarını bir yerlere göndermeye başladılar.

Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, “Kürdüz diyorlarsa Barzani işte orada, yanına gitsinler” diye kükreyip, Güneyli kardeşlerimizin yanına gitmemizi emrediyor!..

Biraz daha gerilere gidilirse...

Başta devlet şurekası olmak üzere tüm gerici ve tutucu çevreler, komünistleri Moskova’ya gönderirlerdi. Bu kesimlerin zulmün, insanın insan tarafından sömürüsünün ortadan kaldırılmasını isteyen ve bunun mücadelesini veren solculara, sosyalistlere cevabı, “Komünistler Moskova’ya” idi.

Solcuları, Kürt yurtseverlerini darağaçlarına, zindanlara, işkence çarklarına ve de Moskova’ya gönderen sistemin sadık uşaklarından Demirel, son günlerde bazılarını Arap çöllerine göndererek yeniden gündeme oturmayı başardı.

Demirel “Var olan yasalar turbanlıların üniversitede okumalarını yasaklıyor. Türbanlı kızlar üniversite okumak istiyorlarsa Suudi Arabistan’a gitsinler” diyerek soruna pratik bir çözüm yolu göstermekle kalmadı, aynı zamanda “toplumun zinde güçleri”ne de mesaj gönderdi.

Zaten bu ülkede bir maarif nazırının, “mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” demesinden bu yana, toplumsal ve siyasal sorunlara hep pratik ve kolay çözümler bulunduğu biliniyor.

Sosyal sorunlar, bu sorunları dile getirenlere, özgürlük ve adelet isteyenlere “Moskova’ya, Moskova’ya” denilerek çözüldü!.

Ulusal haklarını talep eden Kürtler, değirmenlere, mağaralara doldurulup yakılarak, uçurumlardan nehirlere atılarak, yerlerinden yurtlarından edilerek, darağaçlarında sallandırılarak, Kürt sorunu kökünden halledildi!..

Allah yine de Sinan Aygün’den razı olsun. Atalarının izinden giderek, değirmenlere doldurulup yakılmamızı da önerebilirdi!.

“Kürt sorunu benim de sorunumdur” diyen Erdoğan, Sinan Aygün’ün söylediklerini duymazdan geliyor, ama  Demirel’in söydikleri üzerine nasırına basılmış gibi bağırıyor. Demirel’i “Cingöz Recailik”le suçluyor, turbanlı kız öğrencileri kastederek, “onların yeri bu topraklardır” diyor.

Erdoğan’ın, turbanlı kızlarının Arabistan’da olmasa da ABD’de okuduğunu unutması bir yana. Sinan Aygün’ün sözlediklerine ilişkin tek kelime etmemesi, bunun yanısıra Demirel’in söylediklerine gösterdiği sert tepki, O’nun, hak ve özgürlüklerden ağırlıkta din ve vicdan özgürlüğünü anladığını gösteriyor.

Ama Erdoğan’ın bir bütün olarak din ve vicdan özgürlüğünden yana olduğunu söylemek mümkün değil. Örneğin O Alevilere bu özgürlükleri reva görmüyor; Alevilerin de bu özgürlüklerden faydalanmaları için parmağını oynatmıyor.  Bu nedenle Erdoğan’ın din ve vicdan özgürlüğünü, sadece ve sadece turban takma özgürlüğüne indirgediğini söylersek, haksızlık yapmış olmayız.

Ayrıca AKP hükümetinin Genelkurmay’ın, sırtı kalabalık genarallerle polislerin talepleri doğrultusunda meclise sunduğu TMY ile, AB sürecinde gerçekleştirilen kısmi reformlardan geri dönmek istemesi de, kendisine haksızlık yapmadığımızın bir başka kanıtıdır.

Erdoğan’ın son dönemdeki açıklamaları ve hükümetinin uygulamaları üzerine, AKP’nin giderek tutuculaştığını ve AB hedeflerinden uzaklaştığını görüp söyleyenlerin sayısı giderek artıyor. Bazı kesimler ise bu durumun başlıca sorumlusu olarak Kürtleri görüp, suçluyorlar.

Kanımca bu Kürtlere yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü Bazı Kürt ve Türk kesimi tarafından dile getirilen “Kürtler Erdoğan’ın uzattığı eli tutmadılar” iddiası gerçeği yansıtmıyor. Aksine, Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı açıklamaların başta Kuzey olmak üzere Kürdıstan’ın tüm parçalarında olumlu karşılandı, destek gördü.

Öte yandan Apo’nun yönetimindeki Kongra Gel-PKK’nin, AKP hükümeti-ordu çelişkisinde Genelkurmay’ın tarafını tuttuğu, son gelişmelerin de gösterdiği gibi bu taraf tutmanın gereklerini yerine getirerek tutucuların, militarist ve AB karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüğü de bir gerçektir.

Ama PKK’nin Genelkurmay’la uyumlu bu politikasından tüm Kürtleri sorumlu tutmak, onları Erdoğan’ın uzattığı eli boş bırakmakla itham etmek doğru bir tavır değildir.

Diyarbakır’da söylediklerinin altını doldurmayan, Şemdinli olayları başlangıcında “gideceği yere kadar gideceğiz” deyip sonradan pişman olan ve “Şemdinlilerin şahitliği kabul edilemez” deyip suyu yokuşa süren Kürtler değil, Erdoğan’dır.

Şemdinli olaylarıyla ilgili oluşturulan Meclis Komisyonu üyelerinin çoğunluğu, DTP ya da HAK-PAR’ın değil, AKP’nin milletvekilleri. Bu nedenle Komisyon’un doğurduğu fare, en başta AKP’nin ürünüdür.

Şemdinli Olaylarıyla ilgili iddianamenin açıklanmasından sonra, Genelkurmay’ın istediği kelleleri altın tepsi içinde sunan, iddianameyi hazırlayan savcıyı meslekten ihraç eden, Meclis Komisyonu’na verdiği ifadede “hırsız evin içindeyse kapının kilitli olmasının bir anlamı yok” diyerek, olaylarda devletin parmağına işaret eden istihbaratçıyı görevden alan da, AKP hükümetidir, başkası değil..

Konuya ilişkin listeyi uzatmanın gereği yok.

Görüldüğü gibi Kürtleri Erdoğan’ın uzattığı eli tutmamakla eleştirenler, bizden tek yanlı aşkı sürdürmemizi istiyorlar. Erdoğan’ın söyledikleriyle yetinmemizi, ondan gerekli adımları atmasını talep etmememizi bekliyorlar.

Oysa Kürtler bu tek yanlı aşkı “federasyon tartışılmalı” diyen Özal ile, “Kürt realitesini tanıyoruz, Fırat’ın doğusunda bir tek koyun bile kaybolursa sorumlusu biziz” diyen Demirel ve Erdal İnönü ile, “Bask modeli tartışılmalıdır” diyen Tansu Çiller ve “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz ile de yaşadılar. Ama tüm tek yanlı aşklarda olduğu gibi, paylarına düşen hep hüzün oldu.

Bugün (7 mayıs Pazar) Diyarbakır’da konuşması, mesajlar vermesi beklenen Erdoğan’ın bu gerçeği gözönüne almasında fayda var.

Doğrusu olan Kürtlere “uzattığım eli tutmadınız” demek değil, Kürtlerin haklı taleplerini yerine getirmek amacıyla adımlar atmaktır.

Bu aynı zamanda İmralı-Genelkurmay uyumu ve oyununu bozmanın tek yoludur da.

......................................................
Yazarın önceki yazılarından:

Sadak’ın Sadakati
İpe Un Sermek
Güneyli Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba Öyle mi?
Halepçe Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının Ucu (Mu?)
Aynaya Bakmak
Saygı Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm Ve Çürüme
Yavaş Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol General Ve Ağca
Gel De Niyazi Usta’yı Anma

MGK’nin Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı Olmak
Gündemimizin Değişmeyeni..
Fırıldak
15 Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi ve Ortadoğu
İyi Asker
Ayna Tutmak
Alışmakta Fayda Var
Üçüncü Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3 Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3 Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne yazmalı?
DİSK
Zorlu Süreç ve Görevler
Yoğurdu Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in kafası Karışık?
Başbakan Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin Olur"
Sorun Kürt aydınları mı?
Ülkenin Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 
 
PSK Bulten © 2006