PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

At izi it izine karışırken..

Kemal Burkay

PKK’dan ayrılıp PWD içinde siyasi mücadele yürütenlere karşı cinayetler devam ediyor. Son olarak, bir dönem PKK üst yönetiminde ve Avrupa sorumlusu olarak da görev yapmış olan Kani Yılmaz ve arkadaşı Sabri Tori, Güney Kürdistan’da Süleymaniye’de, arabalarında patlatılan bomba sonucu öldürüldüler. PWD bu cinayetin de PKK tarafından organize edildiğini açıkladı.

PKK geçmişte, hem Kürt yurtsever hareketi içinde kendisine karşıt saydığı örgüt ve kadrolara, bu arada bizim yoldaşlarımıza, hem de kendisinden ayrılanlara, hatta bazı karar ve politikalarını eleştiren üyelerine karşı pek çok cinayetler işledi. Bu nedenle son cinayetleri de işlemiş olması şaşırtıcı olmaz. Nasıl devlet hesabına cinayet işleyen; aydınları, solcuları, Kürt yurtseverlerini katleden Türk faşistleri bunu vatan millet adına yaptıklarını ileri sürdülerse, PKK yönetimi de hep benzer biçimde, bu işi Kürt halkının özgürlüğü için yaptığını, hainleri cezalandırdığını iddia etti. Oysa geçmişten bu yana işlenen bu türden yığınla cinayetin ülkemize ve halkımıza hiçbir yararı olmadı. Aksine bu cinayetler davamıza büyük zararlar verdi ve yalnızca sömürgeci rejime, halkımızın düşmanlarına yaradı.

Gerek sömürgeci-faşist Türk derin devletinin, gerek PKK’nın işlediği bu cinayetler, bu pervasızca terör benzerdir; her ikisi de kendine güvensizliğin işaretidir. Zorbalar ve haksızlar yaptıklarının kötü olduğunun, haksız olduklarının bilincindedirler ve bunun dile getirilmesinden fena halde korkarlar. Doğruları söyleyenleri, itiraz edenleri şiddetle bastırarak, öldürerek her türlü muhalif sesi susturmak isterler.

Kürt muhalefetine karşı yapılanlarda ise her iki kesimin, hem sömürgeci-faşist Türk devletinin, hem PKK’nın çıkarları çakışıyor. Zaten PKK başlangıçta Kürt ulusal hareketine karşı kullanılmak için örgütlendi ve kullanıldı da. Bir dönem ipler Suriye’nin ve başkalarının eline geçtiyse de Apo’nun yakalanmasıyla bu örgüt yeniden Türk devletinin tam hizmetine girdi. Bu nedenle bu olayda sadece PKK’yı suçlamak eksik olur; arka plandaki Türk devletinin, yani asıl aktörün rolünü unutmamak gerekir. PKK’nın ilk dönemde olduğu gibi, son yıllardaki eylem ve cinayetlerinin de Türk devletinin planları doğrultusunda hayata geçtiğini görüp anlamayanlar pek saf olmalı. Kuşku olmasın ki bu cinayetler de rejimin onayını almıştır. Hatta, rejimin İmralı yoluyla PKK politika ve eylemlerine tümüyle kumanda ettiği bir ortamda, onun onayı olmadan tüm bunlar olmazdı..

Kani Yılmaz’ın ölümünün ardından ortaya çıkan bazı gelişmeler oldukça ilginçtir. Gazete haberlerine göre DTP’nin eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a, onların yanı sıra eski DEP milletvekillerine, yani Leyla Zana ve arkadaşlarına tehdit mektupları ve içinde dokuz milimetrelik tabanca kurşunu olan zarflar gönderilmiş.. Bunu kim göndermiş olabilir? İlk akla gelen, Kani Yılmaz olayının yarattığı tepkiler nedeniyle bunu, onun taraftarlarının, özellikle de PDW’nin göndermiş olabileceği.. Bence tehdit mektupları ile kamuoyuna tam da bu mesaj verilmek isteniyor. Ancak, kimin gönderdiği açıklanmadıysa da ben tehdit edenin PWD olacağını sanmıyorum. Aklıma, doğal olarak Türk derin devleti geliyor. Bir dönem Maraş´ta camiye bomba atıp, Malatya’da Hamido’nun adresine bombalı paket gönderip Alevilere ve solculara yükleyen ve kitleleri kışkırtan derin devlet... Böylece yarın başka cinayetler işlenebilir ve Kürt hareketi hızlanan bir kör dövüşü içine sokulabilir.

Nitekim aynı günlerde basına başka bilgiler de yansıdı. Hükümete yakın ve kulağı delik bir köşe yazarı, şu günlerde “Özel” adını taşıyan bir devlet birimi (Özel Harp Dairesi, yani Kontrgerilla olacak) mensuplarının yeni eylem hazırlıkları içinde olduklarını ve bu amaçla Anadolu’ya dağılıp eylemlerde kullanılacak isimler tespit ettiklerini söyledi.

Bu haberler hiç şaşırtıcı değil. Şemdinli’de kayaya toslayan Türk derin devleti komploculuğundan, marifetlerinden vaz geçmiş değil. Orada iki-üç tetikçi yakalandı ve onlar da çok sürmez bırakılır. Zaten bazısı bırakıldı bile. Ama daha böyle binlercesi var. Tehlike hisseden canavarın azgınlaşması gibi, Kontrgerillası, JİTEM’i ve binbir bağlantısı ile bu devasa suç örgütü, Türk derin devleti de boş oturacak değil. Onun hala bir hücum pozisyonunda olduğuna kuşku yok. Ondan her an yeni cinayetler, yeni komplolar beklenebilir. Son “Sauna çetesi” olayı, Şemdinli’den aşağı kalmayan bir suçüstü olayı. İçinde eski bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ile Kontrgerillacı bir yüzbaşı var. Bağlantıları emniyet ve ordu içinde çok yere uzanıyor; hatta bir darbe hazırlığıyla ilintisinden söz ediliyor..

Bu durumda yapılacak olan ise sinmek veya susmak değil -bu tam da çetenin istediği olur- bu çarkı teşhir etmektir. Ayrıca, hastalık tüm bedeni sardığı için, onunla mücadele etmeden, ona teslim olarak kurtuluş da yoktur.

Cinayetler karşısında susanlar, hatta bundan memnun olmuş görünenler bilsinler ki bundan karlı çıkmayacaklardır. DTP yönetimi ne Hikmet Fidan, ne de Kani Yılmaz cinayetlerinde gereken tepkiyi gösterdi. Onlar bu cinayetleri açık bir dille mahkum etmediler. Bu tavır cinayet işleyenlere ve işletenlere cesaret verir, onların yeni provokasyonlara girmelerini kolaylaştırır.

Bu nedenle, derin devletin ve maşalarının söz konusu komplo ve cinayetlerini onaylamayan herkes uyanık olmalı, oynanan oyuna dikkat etmeli; rejimin planlarını, maşalarının eylemlerini teşhir etmeli. Spot ışıklarını onların üzerine çevirmek gerekir. Bu cinayet çarkını durduracak güç, toplumdan yükselecek böylesine güçlü bir ses ve tepkidir. Bunu yapmayanlar, bir süre sonra komplonun kendilerine de yöneldiğini görüp şaşırmasınlar. Son “Sauna Çetesi” olayında Ankara’daki bakanların, milletvekillerinin, onların eş ve çocuklarının, bazı işyeri sahiplerinin tehdite ve şantaja hedef olması gibi...

Derin devlet, bu yeraltı örgütü, suç makinası, bizzat kendi sahipleri, destekçileri ve alkışçıları dahil, artık herkes için ciddi bir tehlike.

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006