PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)

Kemal Burkay

Hacı ile Bacı'nın garip dansı devam ettikçe ordunun iktidara elkoyma güdüleri de depreşiyor. Üstelik bunun için, siyaset sahnesinde ve basında birhayli cazgır ve kışkırtıcı var.

Eskiden darbe tutkunu olan iki kesim vardı: biri Türkeşçiler, biri de sol boyalı "millici" aydınlar. Bu ikinciler zaman zaman "Kuvayı Milliyeci" postuna bürünmeyi de pek severler..

Türkeş ve çevresi darbeyi bir kez başardı, ancak onda da iktidar keyifleri kısa sürdü; çok geçmeden kendilerini sürgünde buldular. Türkeş daha sonra da kışkırttığı darbelerin hep altında kaldı; savcı değil, sanık oldu...

Ya "sol" darbeciler?.. Al onlardan da o kadar! Her keresinde, hükümet olacakken, kendilerini karakol ve kışlalarda, işkence odalarında buldular. Onların Ziverbey ve Mamak anıları zengindir...

Peki, kan ya da ay ışığı tutmuş ırkçıları, faşistleri bir yana bırakalım, bizim bu "sol milliler" yaşadıklarından hiç ders çıkarmazlar mı?.

Bunlara göre, bir başbakan ve iki bakan asan 27 Mayıs bir devrimdir, "ileri bir anayasa getirmiştir..." Getirmez olaydı! Açtığı gelenek çok daha kötü oldu. Darbe olmasaydı Menderes ve ekibi, büyük ihtimalle bir sonraki seçimde halkın oyu ile gidecekti ve bu çok daha iyi olurdu. 27 Mayıs darbesinin Kürt sürgünlerini ve Kürt karşıtı öteki marifetlerini de -bu, "sol milliciler"e birşey anlatmasa bile- biz unutmadık.

27 Mayıs'ın getirdiği anayasa da, haydan gelen huya gider misali, birkaç yıl içinde toz olup gitti. 27 Mayıs'ın yol açtığı geleneği izleyen 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ülkeyi çok daha gerilere götürdü, demokrasi güçlerini ezdi ve meydanı, işte bugün görüldüğü üzere, çok daha tutucu güçlere, ırkçılığa, azgın bir militarizme ve şeriatçılığa açtı.

Peki bu sözde sol ve millici baylar hala ordudan ne beklerler?

Bu iflah olmaz bir hastalıktır, bir iktidarsızlık hastalığı.. Halka ve demokrasiye inanmayanlar kolay yoldan kurtarıcı beklerler. Bu da bir güçlü olmalıdır elbet..

Onlara göre, Birinci Meşrutiyet'ten bu yana, ileri yönde ne olmuşsa, bir avuç "asker-sivil aydın" eliyle olmuştur. Vurucu gücü ise ordudur.

Gericiler mi kıpırdadı, "Hareket Ordusu" harekete geçip onların dersini vermelidir! Menemen'de çember sakallılar bir haltlar mı ettiler, ordu harekete geçip gövdelerini üçağaçlarda sallandırmalıdır. Kürtler mi rahat durmuyorlar, ordu köylerini, kasabalarını başlarına yıkmalıdır.

Bakın İlhan Selçuk Kürdistan'daki manzarayı, son yıllarda burada olup bitenleri nasıl yorumluyor:

"Sevr yandaşları, içerde ve dışarda zil, def, darbuka çalarak PKK'nin değirmenine su taşıyorlardı...

Herkes şaşkındı...

Silahlı Kuvvetler tanımadığı bir savaş türü karşısında kalmıştı:

Gerilla!..

Askerin ’amfibik harekat'tan sonra’ gerilla'yı öğrenmesi gerekiyordu.

Silahlı kuvvetler öğrendi.

Ve başardı.

Artık Sevr düşlemi geride kaldı; çünkü asker PKK'nin üstesinden geldi; Türkiye'nin parçalanması tasarımını bugün rüyasında bile gören yok.

Peki silahsız kuvvetler ne yaptı?..

Üç beş yıl önce Türkiye'nin karabasanı PKK idi, bugün şeriatçılıktır..."

Bay Selçuk bunları kaçıncı kezdir söylüyor. Çizdiği tablo ve son öneri ise açık: PKK'yi yenip ülkeyi parçalanmaktan kurtaran siviller değil ordu oldu, şeriatçı hareketi de yine ancak ordu yener. Öyleyse buyursun darbe!

Öncelikle, Bay Selçuk'un deyişiyle, "PKK'ye karşı ve yurdu bölünmekten kurtarmak için" yapılanlar gerçekte neyin nesidir? Bu süre içinde ordu, polis ve öteki yandaş güçler ne yaptı? Devlet güçleri gerilla savaşını mı öğrendiler, yoksa dört bin köyü, onlarca kasabayı yakıp yıkarak, dört milyon insanı sürerek, binlercesini faili meçhul ve yargısız infaz denen cinayetlerde yok ederek, yani balığı yakalamak için denizi kurutarak, tam bir soykırım, en azından etnik arındırma cürmü mü işlediler?..

Eğer Ruslar aynı şeyi Afganistan ya da Çeçenistan'da yapsa şimdi belki de bu iki halk yok olmuştu. Böylesini ABD bile Vietnam'da yapmadı. Bu, gerillaya karşı savaş değil, mazlum bir halka karşı topyekün savaştır. Son model jet uçaklarıyla, tanklarla, toplarla, panzerlerle, napalmla bir ülkeyi yerle bir ederek, ormanları bile yakarak, halkı kitleler halinde sürerek gerillaya karşı savaşılmaz. Bu, adıyla sanıyla bir soykırımdır, eşi az görülen bir kirli savaştır.

İşte Bay Selçuk bu kirli savaşı göklere çıkarıyor ve şimdi şeriatçı güçlere karşı da aynı orduyu eyleme çağırıyor.

Peki bu ordu şimdi ne yapacak? Her şey Kürdistan'daki kadar kolay olacak mı? örneğin İstanbul'un, Ankara'nın varoşlarını, Ege ve Marmara'nın köy ve kasabalarını da yerle bir mi edeceksiniz?..

Ne kadar ilginç, ne kadar acı ve ne kadar komik! Kendisini "sol" ve "aydınlanmacı" diye niteleyen, kendi türdeşlerinin "aydınlanmanın piri" diye reklam ettikleri Bay Selçuk'un işte sonunda vardığı yer...

Ama aslında burası baştanberi olduğu yerdi.. O bir "zabitoğlu"dur ve hayatı militarizme övgü düzmekle, darbe şakşakçılığı ile geçti.

Bu pek çok Türk aydınının dramıdır. Kendi halklarını örgütleyip sömürü ve zulüm rejimine, gericiliğe karşı kitle hareketiyle çıkmayı başaramıyan Türk aydınları, kısa yoldan darbelerden medet umdular. Kürt sorunu ise onların baş belası! Bu sorun gündeme gelince pusulayı tümden şaşırıyorlar.

Kürtlerin de her halk ve ulus gibi özgür yaşamaya hakları olduğunu bir türlü içlerine sindiremediler. "Elden çıkan" Balkanlar ve Arabistan için hep dövündüler. Kürdistan'ı yitirmemek içinse her şeyi mübah görüyorlar. Oysa Kürtlere eşit haklar tanısalar birlikte yaşamak pekala mümküdür.

Şeriatçıların üstüne de tankla topla gitmeye, ordunun süngülerini harekete geçirmeye hiç gerek yok. Kürtlerle barış yapılsa, bu kirli savaş bitse demokrasinin yolu açılır. Ülke yönetiminde ne hırsızlar, zalimler olur, ne uyuşturucu ve din tacirleri...

Herşey bu kadar basit. Ama Selçuk türünden müthiş "aydınlar" ve "aydınlanmacılar" bu gerçeği birtürlü göremiyor.

Şovenizm onların beyinlerini esir almıştır, şovenizm onların zinciridir.

-----------------------------------

(*) Bu yazı 9 yıl kadar önce, Erbakan-Çiller hükümeti döneminde, 28 Şubat 1997’deki ”postmodern darbe”  öncesi ve İstanbul’da yayınlanan haftalık gazete Hêvi için yazılmıştı. Ama o zaman gündeme başka şeyler girdiği için yayınlamaya fırsat olmamış, kilerime koymuştum.

Şimdi, tam da 28 Şubat’ın yıldönümünde, onu kilerden çıkarıp yayınlıyorum. Öyle sanıyorum ki yazı bugün de sıcaklığını yitirmiş değil. O günden bu yana ne Türkiye değişti, ne darbeci anlayış. Ne Kürt sorunu çözüldü, ne de başka sorunlar. 28 Şubatçılar Erbakan’ın koalisyon hükümetini görevden uzaklaştırdılar ama, o kaynaktan gelen İslami bir kol şu anda çok daha büyük bir çoğunlukla ve tek başına hükümet. Kemalistlerimiz, militaristlerimiz ve de ”Kızılelmacı”lığa terfi eden ”millici sol”umuz da o günlerdeki gibi tedirgin… Demek ki bu iş darbelerle olmuyor, süngünün üstünde oturulmuyor!. Kafalar ve yöntemler değişmediği için ülke yerinde saymaya devam ediyor.

”PKK terörü” denen olaya gelince: Apo’nun Suriye’den çıkarılıp yakalanmasından sonra PKK, artık devlet hizmetine giren -veya hizmete geri dönen- Apo’nun direktiflerine uygun olarak silahları susturdu ve de ”demokratik cumhuriyetçi”, üniter devletçi, kemalist uslu çocuk oldu. Bay Selçuk’un ve benzerlerinin  deyişiyle, ”ordu terörün belini kırdı” ya da durum onlara öyle görünüyordu. Ama şimdi PKK yine sahnede! Terör  toz dumanı 1990’lı yılları aratmayacak biçimde yeniden ortalığı sarmış. Bize göre bu iş bir derin devlet oyunu; ama Türk generallere, siyasilere ve pek çok ”aydın”a göre öyle değil; onlara göre kötü adam PKK yeniden terör estiriyor..

Öyle de böyle de olsa demek sorun bitmemiş... Eğer PKK bileğinin hakkıyla terör yapıyorsa, demek ki silahla bastırma çabası bir çözüm değil. Yok eğer bu iş bir derin devlet oyunuysa (ki biz bundan en ufak bir kuşku duymuyoruz ve oyun göz göre oynarnır, PKK İmralı’dan ve ”hizmetteki” Apo eliyle yönlendirilirken kuşku duyanlara da şaşıyoruz) bu daha kötü. Demek Türk derin devleti işine geldiği gibi PKK’yı bir bağlıyor, bir bırakıyor. Bu da yalnız Kürtleri değil, Türk halkını da oyuna getirmektir. Hem de onyıllardır süregelen bir oyun!..

Demek ki Selçuk ve benzerlerinin, Kışlacıların, Bilaların, Çölaşanların ve cümle militarizm şakşakçılarının, memekçik kalemlerin kopardıkları şamata boş ve gülünç.

Evet, sevgili okurlar, 9-10 yıl önceki yazılarımızın, bugün yazılmış gibi tazeliğini korumasına şaşmamak gerekir. Bu gidişle şimdi yazdıklarımız da 9-10 yıl sonra aynı tazeliği korur! Bu bizim yeteneğimizden çok, bu ülkeyi yönetenlerin yeteneksizliğini, bundan da öte kötü niyetini ve bazı sözde aydınların kafasının birtürlü aydınlanamamasını gösteriyor..

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006