Irak’ta iç savaş kaygısı
ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
Kemal Burkay
Son seçimlerden sonra da Irak’ta, kimilerinin “direniş”
dediği terör sona ermedi. Böyle durumlarda direniş
deyince, doğal olarak işgal güçlerine karşı
yürütülen mücadele akla gelir. Buradaki eylemler ise, bir
bölümü “canlı bomba” biçiminde olmak üzere, çoğunlukla
savunmasız sivil insanları, diğer mezhepten
ya da farklı etnik gruptan olanları, yani ülke halkının
kendisini hedef alıyor. Cami, türbe gibi kutsal yerler
de dahil olmak üzere. Bu acımasız, kör terörden
başka bir şey değil. Teröristlerin amacı
da ülkeye özgürlük getirmek değil zaten. Onlar halka
iyi bir yaşam ya da gelecek vadetmiyorlar. Kurmak istedikleri
dünya, Taliban ve El Kaide türünden fanatiklerin düşlediği
karanlık bir ortaçağ dünyası.
Geçen hafta Samarra’daki “Altın Cami” diye bilinen Şiilere
ait kutsal yerin (Ali el Hadi ve Hasan Askeri adlı iki
Şii imamın gömülü olduğu ünlü tarihi türbe)
bombalanmasının ardından Şiilerin öfkesi
Sünnilere yöneldi ve onlara ait pek çok cami basıldı,
yakıldı; din adamları dahil, birçok insan saldırılara
hedef oldu ve yaşamını yitirdi. Olayların
böylesine tırmanışı, Irak içinde ve dışında,
acaba iç savaşa mı gidiliyor kaygılarına
yol açtı. Zaten türbeye yönelik eylemin bir provokasyon
olduğuna kuşku yok; bunu yapanların amacı
Irak’ı bir iç savaşa sürüklemek. Söz konusu saldırıyı
El Kaide veya Zarkavi yanlılarının yanı
sıra, Saddam yanlısı Baasçılar da yapmış
olabilir. Bunların Irak’ta istikrarı önlemek, barış
ve demokrasi sürecini sabote etmek için yapmıyacakları
yoktur.
Daha sonraki günlerde, bir yandan Cumhurbaşkanı
Talabani ve öteki Kürt liderlerin çabaları (Talabani
tarafları üst düzey bir toplantıda buluşturdu)
ve her iki tarafın önde gelen din adamlarının
sükunet çağrıları sonucu olaylar bir parça
yatıştı ise de tümüyle durmadı. Ayrıca,
tümüyle durmaması için çaba gösterenler de var.
Irak’taki gelişmeler son bir hatfadır yalnız
bölge ülkelerinin değil, dünyanın da gündemini işgal
ediyor. Çatışmaların yeniden alevlenip denetlenemez
hale gelmesinin, yani iç savaşın patlak vermesinin
Irak’ı parçalanmaya götüreceği ve ortaya çıkacak
kaosun, komşu ülkeleri de içine çekerek tüm bölgeyi ve
dünyayı etkileyeceği oldukça yaygın bir kanı.
Olaylar bu dereceye varır mı, kimse kestiremez.
Bu kaygı dün vardı, bugün de var. Iraklı liderler
de bunun farkında. Pek farkında değilmiş
gibi davrananlar da son olayların ardından, bir
iç kapışmanın herkes için yaratabileceği
ağır sonuçları görmüş olmalılar.
Bu nedenle Sünni ve Şii liderlerin önümüzdeki günlerde
provokasyona, kör teröre karşı daha tavırlı
olmaları beklenebilir. En azından sağduyu bunu
gerektiriyor. Öte yandan, bunun garantisi yok ve öyle görünüyor
ki Irak’ın durulması kolay olmayacak.
Irak’taki son gelişmeler nedeniyle sıtmaya kapılanların
başında ise, her zaman olduğu gibi Türk yönetimi
geliyor. En büyük kaygıları ise, Güney Kürdistan’daki
federe yapının bağımsız bir devlete
dönüşmesi.
Irak’ta bir iç savaş durumunda bu ihtimal elbet güçlü.
Irak’ın Şii ve Sünni Araplarının kendi
aralarında uzlaşamayıp böylesine bir kanlı
boğuşmaya tutuşmaları halinde, Kürtlerin
yapabileceği başka bir şey de yoktur. Onlar
bu kavgada taraf olmak istemiyorlar ve kavgayı engellemeye,
anayasayı ve demokratik süreci işletmeye çalışıyorlar.
Ama bu başarılamazsa Irak desen demesen parçalanır
ve Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet
haline gelmesi kaçınılmaz olur. Aynı şeyi
Şii ve Sünni Araplar da kendi bölgelerinde yapacaklardır.
Böyle bir durumda sorun yeni sınırların nasıl
çizileceğidir.
İşte Türk yönetimini yeniden sıtma nöbetlerine
sokan ihtimal budur. Bu nedenle Erdoğan hükümeti, durumdan
vazife çıkararak, daha başbakan olarak parlamentonun
güvenini almamış Caferi’yi alel acele Ankara’ya
çağırdı. Ona verdiği “mesajlar” ise gizli
saklı değil:
İç savaşın önü alınmalı;
Irak’ın siyasi birliği korunmalı;
Anayasada değişiklik yapılıp federatif
haklar kısıtlanmalı, ya da tümden kaldırılmalı;
Kerkük’e özel bir statü getirilmeli; yani burası federe
Kürdistan’ın sınırları içinde olmamalı;
Yeraltı kaynakları üzerinde bölgelerin tasarrufu
olmamalı, bu yetki tümüyle merkezi hükümete bırakılmalı…
Bu istemlerin ne anlama geldiği belli. İç savaşın
önünün alınmasını -Türkiye korkusundan istemiş
olsa da- tüm iyi niyetli, barışsever ve demokrat
insanlar zaten gönülden istiyorlar. Sorun bunun nasıl
sağlanabileceği. Bu ise taraflar arasında yeni
anayasa ile varılan uzlaşmayı orasından
burasından çekiştirmekle, bozmaya çalışmakla,
Irak’ı karıştırmakla olmaz. Ama İran,
Suriye ve Suudi Arabistan gibilerin yanı sıra, Türkiye
de bunu yapıyor. Çünkü istikrarlı, demokratik ve
federal bir Irak tüm bunların ve bölgedeki öteki tutucu,
baskıcı rejimlerin korkulu rüyasıdır.
Irak’ın siyasi birliğinin korunması, anayasa
değişikliği, Kerkük’e yeni statü, kaynakların
denetiminin yalnızca merkezi hükümetin elinde olması
gibisinden öneriler de tümüyle Kürtlerin durumu düşünülerek,
onları engellemeye yöneliktir. Türk devleti Kürtlerin
bağımsız olmasını istemiyor. Bu bir
yana, federe bir Kürt bölgesi de istemiyor. Eğer bunu
engelleyemezse, en azından Kerkük’ün o bölge içinde olmasını
istemiyor. Kürt özerk yönetiminin kendi ülkesindeki yeraltı
kaynakları üzerinde hiçbir tasarruf yetkisi olmasını
istemiyor!..
İşte Caferi’nin davet edilmesinin ve ona verilen
mesajın özü bu..
Görüldüğü üzere Türk devleti her zamanki gibi Kürt düşmanlığı
ile meşgul. Bu amaçla elini Irak'ın içine sokup
karıştırmaya çalışıyor. Derdi
ne Irak’taki insanların durumu, ne barış, ne
demokrasi.
Peki niyeti böyle olan bir ülkenin arabuluculuğundan
söz edilebilir mi? Böyle birisi Irak’ta uzlaşmaya katkıda
bulunabilir mi?
Buna kargalar güler. Türk devleti son dönemde, bölgedeki
gelişmelere ilişkin olarak kendi kendine gelin güvey
oluyor. Kısa süre önce, arabuluculuk iddiasıyla
Filistinli Halid Meşal çağrıldı. Ama bu
sadece İslail’le gerilime yol açtı. Şimdi de
Irak’ta arabuluculuğa soyunuyor ve sözde taraflar arasında
uzlaşma sağlamak için Caferi’yi çağırıyor,
Sadr’ı çağırmaya hazırlanıyor. Yaptığı
ise Kürt halkına tuzak kurmak ve Irak’taki demokratik
federal yapılanmayı, bu alanda şimdiye kadar
sağlanmış olan uzlaşmayı ve atılan
adımları sabote etmek..
Bu tam da kurtların arabuluculuğudur. Kimse böyle
bir şeyi onlardan istemiyor ve beklemiyor. Türk yöneticiler
kendi kendilerine gelin güvey olmasınlar.
-------------------------------
NOT: Sevgili okurlar, bu köşede çıkan yazılarımı
bazan başka Kürt ve Türk siteleri de kaynak göstererek
yayınlıyorlar. Örneğin PWD sitesi. Bu doğal
ve bu nedenle kendilerine teşekkür ederim. Ancak bazan
Rızgari Online sitesinin “Tartışma
Forumu”nda (Foruma Gengeşiyê) yazılarımın
çıktığından haberdar oluyorum ve bunu
doğru bulmuyorum. Ben böylesi bir “tartışma
forumu”na yazı göndermiyorum ve eğer benim söz konusu
yazılarımı oraya bazı dostlar gönderiyorlarsa
onlardan ricam da göndermemeleridir. Çünkü yazılarımı
merak eden onu sitemizden (www.kurdistan.nu)
ve Dema Nu gazetesinden izleyebilir, kendi okuyucusuna
yansıtmak isteyen de kaynak göstererek kendi sitesinde
uygun bir yerde, örneğin “basından” köşesinde
veya “konuk yazarlar” bölümünde yayınlayabilir.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|