Suç ve Ceza
Kemal Burkay
Türkiye’de sistem bir suç ve kirlilik sarmalına düşmüş
çıkamıyor. Yıllardır ülkenin dörbir yanında
yağmur sonu mantarı gibi çeteler yüze vuruyor. Mafyanın,
polisin, askerin, siyasetçilerin ve iş adamlarının
iç içe geçtiği, hafif ve ağır silahlarla donanmış
çeteler!.. Yüksekova Çetesi, Çukuorva Çetesi... Derken Susurluk,
Şemdinli, Sauna... Büyüklü küçüklü daha onlarcası…
Rüşvet, haraç, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı,
beyaz kadın ticareti, kara para aklama, cinayet… Sağı
solu bombalayarak toplumu terörize etme, adam kaçırma,
yargısız infaz… Ortamı darbeler, müdahaleler
için olgunlaştırma… AB sürecini bloke etme, statükoyu
koruma…
Eskiden de bu ülkede rüşvet, kentlerde kabadayılar,
dağlarda eşkiyalar vardı. Eskiden de soygun,
cinayet vardı; ama bu derece örgütlüsü, bu boyutlusu
değil.
Çeteler yıllar içinde büyük gelişme gösterip, nitelik
sıçraması yaptılar! Bir yandan kent kabadayıları
palazlanıp mafya örgütlerine dönüşürken, öte yandan
devlet de terörle mücadele adına, ordusu polisiyle yetinmeyip
Kontrgerilla, JİTEM gibi kendi yasadışı
„Özel Harp“ yani suç ve komplo örgütlerini kurdu. Bu ikisi
(sivil ve resmi çeteler) zamanla politikacıların,
Demirel, Türkeş ve Evren gibi değerli devlet yöneticilerinin
gözetiminde kaynaştılar, güvenlik ve yargı
dahil olmak üzere devletin tüm kurumlarını sarıp
sarmaladılar… Kontrgerilla ve JİTEM mafya ile iç
içe geçip, kurt yavruları, PKK itirafçıları
ve korucubaşları ile harman oldular.
Hangi iş ”vatan ve millet için”, hangisi keseleri doldurmak
için, belirsiz…
Öyle olunca da çetelerin önü alınamıyor, onlarla
başa çıkılamıyor, onlardan hesap sorulamıyor.
Susurluk’ta, bir kaza sonucu bu ilişkiler ortalığa
serpildi, toplum sarsılır gibi oldu. Basın,
sivil toplum bir ölçüde harekete geçti. Devletin içine sızmış
bu suç örgütlerinin açığa çıkarılması,
temizlenmesi istendi. Ama nafile. Düzenin tüm sorumluları
elbirliğiyle bu kirli çarkın, ”derin ilişkilerin”
üstünü örttüler.
Ve çeteler işlerine devam ettiler. Derken Şemdinli’de
ikinci bir kaza oldu. Bu kez mersedes kamyona toslamadı,
ama jandarma jipi halka tosladı, bombacılar suçüstü
yakalandılar. Daha Şemdinli’nin dumanı tüterken
Ankara’da Sauna Çetesi kuyruğu kaptırdı.
Ama Susurluk gibi Şemdinli’nin üstü de örtülüyor işte.
Hem de daha kısa zamanda ve daha kolayca. Aynı zamanda
bir darbe hazırlığını gösteren Sauna
Çetesi’nin de üstü örtülecektir, kuşku olmasın..
Anayasa’da yazılı “demokratik hukuk devleti” nitelemesi
boş laftan ibaret. Sistemin demokrasi ile, devletin hukukla
ilgisi alakası yok. Şemdinli İddianamesi’nde,
albaylar ve generaller de dahil, bir bölüm subayın adı
söz konusu suç ve çete ilişkileri içinde geçiyor diye
askerler hop oturup hop kalkıyorlar. Genelkurmay hükümete
muhtıra verdi ve açıkça kelle istiyor.
Şemdinli olaylarıyla ilgili düzenlediği iddianame
ile çıbana neşter vurmaya çalışan Van
Savcısı hakkında soruşturma açıldı.
Bu gidişle işine son verilmesi çok sürmez. ”Hırsız
evin içinde” diyen ve Şemdinli olaylarının
perde arkasıyla ilgili hükümete bilgi veren, bu işin
Kara Kuvvetleri ve Jandarma’nın üst komuta kademesine
kadar uzandığını söylediği rivayet
edilen Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri
Uzun görevden alındı bile.
Şemdinli olaylarının başlarında
“nereye kadar uzanıyorsa meydana çıksın,” diyen
hükümet, olayları aydınlatmaktan çoktan vazgeçip
kendi derdine düşmüş...
Tam da şu günlerde, “gizli anayasa” da denen ve Sauna
çetesiyle birlikte ortalığa saçılan, “Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi” ise bir başka ibret verici
durum. AB’ye sözde uyum için yapılan yasa değişiklikleriyle
birlikte güya artık böylesine, hükümeti, parlamentoyu
ve diğer tüm kurumları bağlayacak, mevcut Anayasa’nın
da üstünde bir “gizli anayasa” olmayacaktı.. Ama görülüyor
ki hala var ve hala herkesi bağlamaya devam ediyor.
Devlet “derin” olunca, elbet anayasası da “gizli” olacak!
İşin daha da garibi, onu bir süre imzalamamak için
ayak sürüyen AKP hükümetinin sonunda imzalamış olduğu
bu belgede, “irtica tehlikesi”nin, şu namlı “bülücü
tehlikeyi” de ikinci plana iterek birinci sıraya yükselmiş
olması...
Şu dönemde Türkiye’de bu derece önemli bir “irtica tehlikesi”ni
kimler, hangi çevreler temsil etmiş olabilir? Bundan
kast edilen en başta AKP değil mi?.
İşte Erbakan’dan bu yana bir kez daha tümüyle komik
bir durum. Bu belgeyi düzenleyen MGK’da bir üst rütbeli komutanlar
var, bir de AKP hükümetinin başı ve öteki önde gelenleri...
Yani bile bile lades!
Türkiye’nin mevcut durumunda demokrasi ve özgürlüklerin önünü
açmak, militarizmi geriletmekten, onun siyaset üzerindeki
hegemonyasına son vermekten geçer. Oysa son olay da gösteriyor
ki AKP hükümeti kendisini savunamıyacak durumda, kaldı
ki ülkeyi çetelerden temizlesin, özgürlükleri ve demokrasiyi
savunsun... Nazlı Ilıcak’ın deyişiyle,
hükümet askerlerin çıkışı önünde yelkenleri
indirdi bile.
Elbet, günahını almayalım, bugünkü durum yalnızca
AKP hükümetinin suçu değil. Eğer toplum bu kadar
kirlendiyse, sistem çürüdüyse, hukuk devleti 20-30 yıl
öncesine göre bile mumla aranır olduysa, bunda, daha
eskisi bir yana, son 40-50 yıldır ülkeyi yöneten
tüm hükümetlerin, iktidar ve muhalefet olarak ülke politikasında
etkili olanların tümünün payı var. En büyük günahları
da Kürt gerçeğini inkar etmeleri, Kürt sorununu bir asayiş
sorunu gibi görüp gösterip, çözümünü asker ve polise havale
etmeleridir.
Onlar gerçeğe sırtlarını çevirdiler ve
topluma hep yalan söylediler. Onlar bu ülkenin insanlarına
hak ve özgürlük tanıyacaklarına toplumu zorla susturma
yolunu, yani şiddeti seçtiler. Yalan ve şiddetle
demokrasi ve hukuk devleti bağdaşmaz.
Toplum böyle kirlendi, devlet böylece suç ve kirlilik sarmalına
düştü ve şimdi ondan kurtulamıyor. Türkiye
için zor bir durum.
Bugünkü sonuçlar, başta Kürt halkı olmak üzere
ülkenin hakkı yenen kesimlerine, ezilen ve emekçi yığınlara
karşı izlenen baskı politikasının
ürünleridir.
O suçtu, bu da ceza...
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|