PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Derin devlet oyununda
Rejisör, figüran ve seyirci…

Kemal Burkay

Okurlarım hatırlarlar, Newroz öncesine denk gelen bundan iki hafta önceki yazımın başlığı şöyleydi: ”Yine Birşeyler Dönüyor…” Yazımda şöyle diyordum:

”Newroz günü, yani 21 Mart yaklaşırken Türk medyasına yansıyan tedirginlik havasına ve söylentilere dikkat ediyor musunuz? Düzen basını ve televizyon kanalları, nerdeyse bir ağızdan ve ısrarla, Newroz’un gergin geçeceğini, PKK’nın eylem hazırlığı yaptığını ve Newroz’da kitlesel şiddet eylemleri yaşanabileceğini ileri sürmekteler.”

Newroz’da kitlesel şiddet eylemleri için bir neden bulunmadığını ve görünürde de böyle bir hava olmadığını belirttikten sonra, basındaki bu yaygaranın nedenleri ne olabilir diye sormuş ve şöyle demiştim:

”Kanımca Türk basını bir kez daha , birşeylerin hazırlığını yapan bazı devlet odakları, özellikle de militarist güçler tarafından manipüle ediliyor. Bu yapılan da yine bir psikolojik harekat. Söylentileri işte bu nedenle ciddiye almalıyız. Evet, rejim bir kez daha provokasyonlara hazırlanıyor…”

Tahminim iki yönlüydü ve ikisinde de yanılmadım. Birincisi, provokasyon dışında Newroz’da şiddet eylemleri beklemiyordum. Nitekim öyle oldu. Kürt halkı bayramını barışçı biçimde ve coşkuyla kutladı, komplocu çevrelere herhangi bir provokasyon fırsatı vermedi. Öte yandan, rejimin söz konusu hazırlığının ürün vermesi de çok sürmedi. 14 PKK gerillasının ölümüne yol açan Muş’taki askeri eylemin ardından olaylar Diyarbakır’da patlak verdi ve Batman, Siirt gibi kentelere sıçradı.

Şimdi, gelinen noktada aynı Türk medyası bir kez daha yaygara koparıyor. Basında, psikolojik harekatın emrindeki bildik kalemler olayları bir isyan gibi niteliyor ve askeri ”göreve” çağırıyor, olağanüstü önlemler istiyorlar. Yani bir bakıma planlarının ikinci evresine geçtiler. Üçüncü evre ise belki olağanüstü hal, belki sıkıyönetim olacak. O zaman, belli çevreler –militaristler, kızıl elmacılar gibi her türden AB düşmanları ve değişim karşıtları, diğer bir deyişle statükocular- ülkenin değişim şansını sabote etmiş olarak belki biryerlerine kına yakacaklar, ”nihayet başardık!” diye sevinç naraları atacaklar..

Bu plan en azından, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin ciddiye bindiği, değişim yönünde belli adımların atıldığı son üç yıldan beri yürürlükte. Statüko cephesi kamuoyunu AB’ye karşı kışkırtmak, değişim sürecini sabote etmek için elinden geleni yaptı; kitlelerin etkilendiği kimi fobileri ve tabuları, özellikle Kıbrıs ve Kürt sorununu kullandı. Öcalan’a ve partisine de bu işte küçümsenmeyecek bir rol verildi. PKK silahlı eyleme son vermiş, adını terk etmiş ve partizan gücünü sınırın öbür yanına, Güney Kürdistan’a çekmişken, onu yeniden canlandırdılar ve her dediklerini yapan Öcalan yoluyla yeniden savaş çağrıları yaptırdılar. Daha önce sınır ötesine geçirilmiş olan bir kısım güçlerin yeniden dönüşünü sağladılar. Şemdinli’deki türden provokasyonlarla ortamı kızıştırdılar. Newroz’da umdukları ortamı bulamadılar ama, Muş’taki saldırı ve kıyım ile Diyarbakır olaylarının patlamasını başardılar.

Evet, bu onlar, yani barış ve demokrasi düşmanları için bir başarı! Bir bakıma, değişim ve demokrasi güçleriyle statükocular arasındaki boks maçında bu raund onların.. Maçın tamamı nasıl sonuçlanacak göreceğiz. Zaten bu maç öyle kısa zamanda sona erecek türden değil.

Peki Kürt ve Türk kamuoyu bu oyunun ne kadar farkında, o, olan bitenin iç yüzünü ne kadar kavrıyor, o da ayrı bir mesele. Zaten kavrasaydı, onlar bu oyunu böyle pervasızca oynayamazlardı. Ne yazık ki bilinçsiz kamuoyu, karagöz perdesini seyreden çocuklar gibidir. Bu seyirci Karagöz’le Hacivat’ın çekişmesini ciddi sanır, bundan heyecana kapılır ve oyun kurucuları tarafından sürüklenir. Her iki tarafın ağzından çıkan sözlerin de gerçekte aynı ağızdan çıktığını, perdenin gerisinde ikisinin de hareketlerini kontrol edenin aynı ”usta” olduğunu, yani iplerin başkasının elinde olduğunu kavrayamaz...

Son olaylarla ilgili olarak da medyada salt PKK’yı suçlayan, sorumluluğu ona yükleyen ve artık ”askerin devreye girmesinden başka yol kalmadı” diyen kimi yazar ve yorumculara bakınca şunu düşünüyorum: Bu adamlar bu kadar saf mı, olan biteni görüp kavramıyacak kadar aptal mı; yoksa hin oğlu hin mi? İkincisi olduklarından kuşkum yok.

Peki PKK’nın bu işte suçu yok mu? Besbelli var, hem de çok var. En azından PKK, bir yandan Kürt tarafını temsil etmek iddiasında iken, bir yandan da bu iğrenç oyunun figüranlığına razı oluyor. Eğer rejim bu oyunu sahneleyebiliyorsa bu aynı zamanda PKK’nın sayesindedir.

Bazıları Diyarkır’da son günlerde olup bitenleri ”devrim ateşinin” yeniden harlanması olarak görüyor ve bundan bir kez daha heyecana kapılıyorlar; ama bir kez daha fena yanılıyorlar. Besbelli onlar şu son otuz yıllık seraptan kurtulmuş değiller ve olan bitenden ders almasını bir türlü öğrenemediler. Ya da aldanmaya, kendilerini aldatmaya pek teşneler, ne demeli!

Elbet, sokağa dökülen genç insanlarınki bir yönüyle haklı bir tepkidir. Rejim, Kürt sorununun barışçı çözümü yönünde hiçbir adım atmayarak, atılmak istenen en basit adımları bile engelleyerek, sürekli şiddet ve bastırma yöntemlerini kullanarak Kürt toplumunda öfkeyi beslemeye devam ediyor. Muş’taki eylem –ki bu olayda kimyasal silah kullanıldığı söyleniyor- bardağı taşıran damla oldu. Ama, birtakım provokatörlerin de çabasıyla dükkanları, işyerlerini kırıp dökmeye, hatta talana yönelen bu eylemler neye, kime hizmet ediyor? Bu olaylar Türk derin devletini üzüyor, ürkütüyor mu, yoksa müthiş sevindiriyor mu?.

Öte yandan, Apo yakalandıktan sonra rejimin hizmetine girdiğini onlarca kez açıkladığı, Türk üniter devletini, Kemalizmi savunduğu, bağımsız devlet şurda kalsın, federasyon ya da otonomi bile istemediği, yani Kürt halkının tüm temel hak ve istemlerinden vaz geçtiği halde, bu insanlar ne adına dağda tutuluyor ve saldırılara hedef yapılıyor?.

Madem ki Kürt halkı için artık bir şey istemiyorsun, madem ki Kürdistan sorunun bitti, artık ne için savaşıyorsun? Bunun, rejimin düzenlediği terör oyununda rol almaktan başka anlamı var mı?

Bu genç insanların ölümüne haklı olarak üzülüp tepki gösterenler, eğer bu kadarını düşünemiyorlarsa ne yazık!

Demek ki bu insanlar, Apo ve PKK kurmayları tarafından bile bile kurban edilmekteler. Şu anda gerilla cenazeleri ve çocuk ölüleri üzerinde yoğun bir demagoji ve duygu sömürüsü yaparak içine düştükleri rezil durumu gizlemeye ve yeniden itibar kazanmaya çalışıyorlar.

Gerçekte bu, PKK bakımından bir savaş değil, danışıklı bir dövüşte figüranlıktır. Belki dağdaki talihsiz gençler bunun farkında, belki değil. Rejimin, üsttekilerin aşağılık çıkar ve planları için arenaya sürülen polisler ve askerler için de öyle…

Ya epeyce bir zamandır kentlerde ”Bıji Serok Apo! Apo irademizdir!“ sloganlarıyla oraya buraya koşturulup duran gençler, çocuklar ne yapmış oluyor? Kürt halkının istemlerini Türk devletine teslim olmuş, onun hizmetindeki bir kişinin, acınmayı bile hak etmeyen yüz karası bininin sağlığına ve özgürlüğüne indirgemek nasıl bir şeydir? Bu tam anlamıyla trajikomik bir durum değil mi? Bu utanç verici değil mi?

Böyle bir durumda rüzgara kapılıp bu iyi niyetli ama yanıltılmış gençlerin, çocukların ardına takılmak mı gerekir, yoksa onlara gerçeği anlatmak mı? Kürt halkının çıkarına olan hangisi?.

Diyarbakır’da başlayıp diğer bazı kentlere de sıçrayan bu şiddet eylemlerini alkışlamak, rejimin kirli planlarına destek olmaktan ve PKK’ya taze kan vermekten başka sunuç vermez.

PKK eğer yalan söylemiyorsa, eğer yöneticilerinde bir parça yurtseverlik kalmışsa, içine düştüğü teslimiyet politikasını terk etsin. Kürt halkının özgürlük istemlerine, kendi kaderini tayin hakkına, ayrı ya da federal yaşama biçimine, yani eşitlik temelinde bir çözüme dönsün. Eğer yürünecekse bu istemlerle yürüyelim. “Özgür ve federal Kürdistan!” diyelim, yerel parlamento ve hükümet isteyelim. “Kürtçe resmi dil olsun!” diyelim. “İlkokuldan üniversiteye kadar Kürt dilinde eğitim!” diyelim. “Tam gün radyo ve televizyon yayını!” diyelim. “Anayasada Kürt ulusunun varlığı ve hakları belirlensin!” diyelim. Bedel verilecekse bu istemler uğrunda verelim.

Bunun için, mevcut ortamda şiddete de, tahribe de gerek yoktur. İstemlerimizi barışçı gösterilerle dile getirelim. Bu hem iç, hem dış kamuoyunda bize haklılık sağlar, bize desteği yükseltir. Aksi halde mevcut kitle desteğini bile kaybederiz ve zaten devletin son olaylarla amaçladıklarından biri de budur, şiddet eylemlerinden zarar gören Kürt esnafını, tüccarını devletin kanatları altına itmektir. Bir dönem PKK saldırılarına hedef yapıp koruculaştırdığı köylüler gibi..

Ne yazık ki sorun yalnızca Türk devletinin komploculuğu, veya PKK’nın şu zavallıca figüranlığı meselesi değil. Bu oyunu bir türlü göremeyen, bu oyunla yalnız Kürt halkının değil, ama aynı zamanda Türk halkının da geleceğinin karartıldığını kavramayan geniş kamuoyuna ne demeli..

Hadi diyelim ki her iki kesimde de kitlelerin bir bölümü karagöz perdesi seyircisi kadar saf.. Ya  her iki kesimin aydın geçinenleri, sivil toplum örgütleri, sendikaları, solcuları, kamuoyu oluşturan ötekiler?..

Elbet her iki kesimde de gerçekleri dile getiren, bunun bedeleni ödeyen onurlu bir avuç insan her zaman vardı ve bugün de var. Ama ya gerçeği görüp de susan korkaklar? Ya çıkarları nedeniyle gerçeği bile bile gizleyenler?.. Bunların sayısı hiç de az değil ve böyleleri rejimin suç ortaklarıdır.

Gerçekleri görüp dile getiren onurlu ve cesur seslerin az olduğu bir toplum talihsiz bir toplumdur ve böyle toplumların özgürlüğe, barışa ulaşmaları, gelişme yoluna girmeleri, çağdaş uygarlığı yakalamaları kolay değil.  

Peki bütün bu işler olup biterken AKP hükümeti ne yapıyor dersiniz? Olup bitenler onu ilgilendirmiyor mu yoksa? Bu aynı zamanda bir iç politaka ve iktidar kavgası değil mi? Militarizm bu ataklarla aynı zamanda AKP’yi daha da iktidarsız kılıp köşeye sıkıştırmıyor, hatta devre dışı bırakmaya hazırlanmıyor mu?

Kuşku olmasın ki AKP de bunun farkında. Erdoğan geçtiğimiz yaz, Kürt sorunu üzerine yaptığı çıkışla bu tuzağı boşa çıkarmaya çalıştı ve kısa bir süre bu işe yaradı da. Ama bunu sürdüremedi. Şemdinli’de ortaya çıkan fırsatı da kullanamadı. Militarizmin karşı atakları önünde ürktü, sindi ve ”ricat” durumuna düştü.

Oysa bu kirli oyunlara son vermek, ülkenin önünü açmak halka güvenen, risk alan, geniş ufuklu, açık sözlü cesur liderler gerektiriyor. Ne yazık ki Türk toplumunda henüz böyle liderler ortalıkta yok.

Görünen o ki bu ülkede militarizmin borusu daha bir süre ötecek. Ama bu rejimin içine düştüğü batağı derinleştirmekten başka sonuç vermeyecek. Militarizm, kazdığı toprağı kendi başına döken bir köstebek gibidir. Geleceği olamaz ve ülkeye de iyi bir gelecek sunamaz.

Yanlış politikaların mutlaka bir bedeli vardır ve bunu er geç ülke ile birlikte onlar da ödeyecektir.

Kürt halkına gelince, özgürlük mücadalemezin başarısı, rejimin başımıza sardığı PKK belasından kurtulmaya ve onurlu, sağlıklı bir yolda toparlanmaya bağlıdır.

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006