Önyargı, tutku ve akıl...
Kemal Burkay
Önyargılı insanlara laf anlatmak zordur. Tutkuları
akıllarından bir kaç karış yukarda olanlara
da...
İyi niyetli aptallara bile laf anlatırsınız
da böylelerine anlatamazsınız!
Ne kadar açık, anlaşılır konuşarsanız
konuşun, ne kadar akla yatkın kanıtlar ileri
sürerseniz sürün...
Kimisi kendi deneyiminden öğrenir, hatasını
bizzat yaşayıp görür. Ama böyleleri (önyargılılar
ve tutkuları akıllarından birkaç karış
yukarda olanlar) yanlışı on kez de yaşasalar,
yaptıkları yanlış yüzünden başlarına
nice belalar da gelse yine gerçeği göremezler, kabul
edemezler.
Çünkü önyargı kişinin gözlerini ve beynini tutsak
eder. O kararını önceden, “peşin olarak” vermiştir.
Bunun için ne yeter bilgiye, ne kanıta gerek duyar. Kim
ne derse desin onu yeniden gözden geçirme gereğini duymaz;
onu tartışmaz, ondan kuşkuya düşmez...
Aklın çok üstündeki tutku ve aklın denetiminden
kopmuş coşku ise kişiyi bir sel gibi önüne
katar sürükler, düşünmeye vakit bile bırakmaz.
Bizim Kürtler, kadını erkeğiyle, çocuğu,
genci yaşlısıyla davul-zurna sesine bayılırlar.
“Def û zırne” bir kez çaldı mı onları
tutana aşk olsun! Davul-zurna eşliğinde coşku
ve kıvraklıkla halay çekmek, bize özgü olmasa bile,
bu alanda üstümüze yoktur.
Silah sesi de, bazı durumlarda buna benzer. Davulun
sesi nasıl uzaktan hoş gelirse silahın sesi
de öyle...
PKK 1984 yılında Eruh ve Şemdinli olaylarıyla
silahlı eylemi başlattığı zaman pek
çok insanımız, PKK’nın geçmişini, Apo’nun
kişiliğini irdelemeden –ki bu çok önemliydi-, koşulların
silahlı mücadeleye uygun olup olmadığı
üzerinde fazla düşünmeden, silahlı mücadelenin bu
koşullarda ne getirip ne götüreceğini hesaplamadan
–ki bu da çok önemliydi- bu sesten büyük umutlara kapıldı.
Zamanla bu umut daha da büyüdü. PKK her bahar, her yaz Kürt
devletini kurar oldu!
Ve çokları buna inandılar, büyük bir coşkuya
kapıldılar... PKK’nın geçmişi, Apo’nun
kimliği, Suriye-PKK ilişkilerinin niteliği
üzerinde pek düşünmeden...
Ama biz, Kürdistan Sosyalist Partisi olarak bu eylemleri,
başlamasının hemen ardından, yani 1984
Ağustosu’nda yayınladığımız
bildiri ile macera olarak niteledik, koşulların
bir silahlı mücadeleye elverişli olmadığını,
ayrıca, koşullar uygun olsa bile PKK’nın bu
işe uygun örgüt olmadığını söyledik.
Bu görüşümüz PKK’nın önemli güç topladığı
sonraki yıllarda da hiç değişmedi.
Bu yüzden Apo bizi hainlikle suçladı. Bununla kalmadı,
PKK derneklerimize, Newroz gecelerimize saldırdı,
yoldaşlarımızı katletti.
Sonra olayların nasıl geliştiği belli:
Eruh ve Şemdinli eyleminin patlak vermesinden tam 15
yıl sonra, yani Apo l998 sonunda Suriye’yi terk etmek
zorunda kalıp, uzun zaman sığınacak bir
ülke arayıp ve de, adını teröriste çıkardığı
için bulamayıp, ABD tarafından alınıp
Türkiye’ye teslim edildikten sonra silahlı eylemler durdu
ve PKK –Kürt devleti şurda kalsın- Kürtler yararına
federasyon, hatta otonomi bile istemez oldu.
Apo mahkemede, yerli yabancı onlarca kameranın
önünde, “yanlış yaptım, pişmanım!”
dedi.
Ama Apo ve PKK, bu kez de bir uçtan diğer uca savruldu.
(Aslında başlangıçtaki yerine döndü). Yalnızca
daha önce kutsadığı, mutlaklaştırdığı
silahlı mücadeleyi reddetmekle kalmadı, Türk üniter
devletinin hizmetine girdi ve Kemalizmi savunur oldu.
Bu aşamada, onu izleyenlerin ve ona dışardan
alkış çalanların bazıları uyandılar,
ya köşelerine çekildiler, ya da muhalefet etmeye çalıştılar.
Ama ne ilginçtir ki hala onu izleyen bir hayli insan var.
Hala onun yaptıklarını taktik maktik sananlar
var!
Acaba bunların uyanması için ne kadar zaman geçmesi
gerekiyor, 15-20 yıl daha mı?..
* * *
Önyargılı olanları ve heyecanı aklından
birkaç karış yukarda olanları ikna etmek zordur!
1993 yılında, PSK olarak PKK ile bir protokol imzalamamızın
hemen ardından –ki bu protokolde Kürt hareketi için son
derece olumlu görüşler ve istemler üzerinde görüş
birliğine varılmıştı- Kürt kamuoyunda
bir umut havası doğdu. Örgütler arası gerilim
düştü ve ortak çalışma, hatta bir ulusal cephe
için çabalar başladı. Ne yazık ki bu durum
çok sürmedi. PKK hastalıklarından kurtulamadı,
yeni ve önemli yanlışlar yaptı.
Bu yanlışlardan biri Avrupa’da 1993 yazında
giriştiği terör eylemleri oldu. PKK bir yandan Bingöl’deki
silahsız askerleri yakalayıp kurşuna dizerken,
diğer yandan Avrupa ülkelerinde çılgınca bir
terör dalgası estirdi. Birçok ülkede Türk elçiliklerini
bastılar, Türk dükkanlarına bomba attılar,
Alman otobanlarını ateşe verdiler, polisle
çatıştılar.
PKK’nın bu terör çılgınlığına
karşı birçok Kürt çevresi ya sustu ya da bu eylemlere
hayranlık duydu! Çünkü birçoklarının duyguları
akıllarının birkaç karış üstünde
idi. Çokları için bu eylemler davul-zurna sesi gibiydi,
pek cazipti, bir güç gösterisi idi...
Ama biz öyle yapmadık. Daha birkaç ay önce PKK ile protokol
imzaladığımız ve ilişkilerimiz iyi
olduğu halde, çeşitli bildiriler ve demeçlerle ve
bizzat Öcalan’la yaptığımız telefon konuşmalarıyla,
bu eylemleri eleştirdik. Bu eylemlerin yanlış
olduğunu, yarar değil zarar vereceğini, yalnız
PKK’yı Avrupa ve dış kamuoyunda terörist olarak
gösterip soyutlamakla kalmayacağını, bir bütün
olarak Kürt hareketinin imajını bozacağını
söyledik.
Dediğimizin gerçekleşmesi için çok zaman geçmesi
gerekmedi. PKK Avrupa kamuoyunda müthiş sıkıştı.
Birçok ülkede terörist olarak nitelendi. Bu nedenle Abdullah
Öcalan, 1995 yılında bir Alman televizyon kanalında
bu eylemler nedeniyle özür diledi ve”bir daha yapmam!” dedi.
Ne var ki, iş işten geçmiş, PKK soyutlanmıştı.
Özre rağmen bu tavır değişmedi. Kürt hareketi
de bir bütün olarak önemli yara aldı.
Acaba o zaman susanlar, hatta PKK’nın çılgınca
eylemlerini hayranlıkla, adeta ağızlarının
suyu akarak seyredenler, şimdi ne düşünüyorlar?
Doğru tavrın ne olduğunu anlayabilmişler
mi? Hiç sanmam!
Anlamışlarsa bile, dilleri varıp da söyleyemezler.
Bugüne kadar söyleyenini görmedim!
* * *
Evet, sevgili okurlar, eğer Kürt hareketi bakımından
(Kuzey Kürdistan’ı kast ediyorum) işler bugün bu
dereceye geldiyse, manzara hiç de iyi değilse, bu yalnızca
PKK’nın veya “Bay Başkan”ın suçu değil.
Onun yaptıklarına ses çıkarmayan, hatta hayran
olanların, fırsat bulsalar aynen onun gibi yapacak
olanların da büyük payı var.
Gözleri ve beyinleri önyargılarına esir düşen
ve duyguları akıllarından birkaç karış
yukarda olanlarla ilgili olarak söylenecek çok şey var.
Ama bu yazıyı uzatamam ve üstelik öyleleri için
bir yararı yoktur.
Çünkü tam da şu günlerde benzer bir öyküyü yaşıyoruz.
Türk devleti, özellikle de başta militarist güçler olmak
üzere Türk derin devleti, Kürt halkını bir kez daha
tuzağa çekiyor, şiddet minderine sürüklüyor ve bu
işte de yine bir kez daha Apo’yu ve onu izleyen PKK’yı
araç olarak kullanıyor. Bu gelişmeleri pek çok yazımda
ve bu arada son yazılarımda yeterince dile getirdim.
Bu şiddet minderi bizim değil, rejimin söz konusu
militarist, ırkçı ve şoven güçlerinin işine
yarar. Çünkü onlar bu alanda bizden üstün.
Ama demokratik ortam, AB süreci Kürt halkı ve bir bütün
olarak bu ülkenin tüm emekçi insanları, barış
ve demokrasi güçleri için –onların bir bölümü bu işin
tam bilincinde olmasa bile- çok daha iyidir. Demokratik bir
ortam Kürt halkının haklı mücadelesi için çok
daha elverişlidir.
Ne yazık ki Kürt kesiminde bunu hala anlamayanlar var.
Sayıları çok değilse de şamataları
birhayli.
Tuzak yeterince açık, şiddetin ne getirip ne götüreceği
de.. Ama şiddetin sesi bir kez daha onları sürüklüyor.
Düşmanın tuzağını görüp kitleleri
uyaracaklarına, bu danışıklı dövüşe
taraf olan PKK’yı mahkum edeceklerine, onlar da kendilerinden
geçerek yanlışa alkış çalıyorlar.
Bir kez daha PKK’nın hınk deyicisi durumuna düşüyorlar.
Rejimin süregelen inkar ve terör politikasına, halkımızı
aşağılamasına karşı kitlelerdeki
tepki ve öfkeyi elbette anlıyoruz. Sokağa dökülen
çocukları ve gençleri de. Bunu daha baştan dile
getirdik. Öte yandan siyaset adamlarına, aydınlara
düşen kitlelerin ardından sürüklenmek değil,
doğru eylemle yanlış olanını ayırabilmektir.
Tepkilerimizi pekala barışçı gösterilerle
yapabiliriz ve yapılması gereken budur. İşin
şiddete dökülmesi, atılan taş ve molotof kokteyli
ise bumerang gibi geri döner ve Kürt halkını, onun
haklı davasını vurur.
Öfkeli, deneyimsiz gençler, çocuklar bunu kavramıyabilirler;
ama topluma yol gösterme iddiasındaki siyasetçiler, ya
da bu işte kalem oynatmaya heveslenenler bu kadarını
bilmeli.
Ne var ki bazıları yine önyargılarına
tutsak ve bazılarının tutkuları bir kez
daha akıllarını, bilgi ve deneyimlerini fersah
fersah aşıyor... Böyleleri, tavrımız kendilerine
uygun düşmediği için de bize bir kez daha öfkeleniyorlar.
Ama siyasette gelecek öngörüsü ve bunun yol gösterdiği
sağlıklı bir tutum ne önyargılarının
ve kinlerinin esiri olanlara, ne de duyguları akıllarının
birkaç karış üstünde olanlara göre. Biz tavrımızı
hiçbir zaman böylelerine bakarak belirlemedik. Bazılarını
rahatsız edeceğini bilsek de hep doğru bildiğimizi
söyledik. Şimdi de yaptığımız o.
Bazılarının doğru ile yanlışı
ayırabilmeleri için, ne yazık ki 15-20 yıl
geçmesi gerekiyor. Bazılarına ise bir ömür bile
yetmez!
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|