“Paşalar Cumhuriyeti”
Mesud Tek
“Paşalar Cumhuriyeti”.
Değerli araştırmacı ve yazar Mehmet Emin
Bozarslan, Türkiye Cumhuriyeti’ne “Paşalar Cumhuriyeti”
derken haksızlık yapmıyor.
Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durumu, bu iki
kelimeden daha iyi ne anlatabilirki..
Son haftalarda yaşanan gelişmeler de Türkiye’nin
seçilmişler tarafından değil de atanmış
paşalar ve onların kravatlı ortakları
tarafından yönetildiğini açıkca ortaya koyuyor.
Paşalar, Ağustos ayında, görev devir teslim
törenleri esnasında, “bölücü terör”e ek olarak AKP hükümetiyle
Meclis Başkanı’nı hedef tahtasına yerleştirdiler
ve top atışına tuttular.
Generaller atışlarını, askeri okulların
açılış törenlerinde yaptıkları konuşmalarda
da devam ettirdiler.
Konuşmalarında siyasi tesbitlerde bulunmaktan kaçınmayan
komutanlar, iktidara geldiğinde yapacaklarını
anlatan siyasi partiler gibi programlarını açıkladılar.
Üniter devletin, laik cumhuriyetin “bölücü terör” ve “irtica
tehdidi” altında olduğunu söylediler.
AB sürecinin irticayı ve bölücü terörü azdırdığından
dem vurdular.
Yaptıkları konuşmalarda yeni bir şey
söylemeyen paşalar, ezberlerini bozma niyetinde olmadıklarını
bir kez daha gösterdiler.
Kuvvet Komutanlarının başlattığı,
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in devam ettirdiği
atışlara son noktayı “iyi çocukların”
hamisi Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt
koydu.
Büyükanıt 2 Ekim tarihinde yaptığı konuşmada
açtı ağzını, yumdu gözünü..
Televizyon kanalları vasıtasıyla yurdun dört
bir yanına anında ulaştırılan konuşmasında,
(tehditlerinde demek daha doğru olur) Yaşar Büyükanıt,
irtica tehdidi yoktur” diyen hükümete, Meclis Başkanı’na,
ordunun siyasi yaşamdaki etkisinin kırılmasını
isteyen AB yetkililerine, bu alanda araştırma yapan
TESEV adlı sivil toplum kuruluşuna verdi veriştirdi.
Oysa daha bir gün önce Başbakan, Genelkurmay Başkanı’yla
görüşüp, “piyasalar olumsuz etkilenebilir, konuşmalarımıza
dikkat etmemiz gerekir” demişti.
Bilmiyorum, benim gibi daha kaç saf, Başbakan’ın
önceden belirtilen bu görüşmesinde Büyükanıt’a,
“generaller çizmeyi aşıyorlar, bu ülkeyi atanmışlar
değil, biz seçilmişler yönetiriz” diyeceğini
düşünmüş ve beklemiştir?
Erdoğan’ın Büyükanıt’a söylediklerinden anlaşıldığına
göre, “Paşalar Cumhuriyeti”nde, piyasaları olumsuz
etkileyen sözcüklerden kaçınılması halinde,
Kürt halkını tehdit eden, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri
hedef alan konuşmaların yapılmasında hiç
bir sakınca yoktur!.
Haksızlık etmeyelim.
Hak ve özgürlükleri tehlikeli bulup saldıranlar sadece
generaller değil.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Büyükanıt’tan
bir gün önce, yani 1 Ekim tarihinde, piyasaları etkilemeyen
ama demokrasiyi, hak ve özgürlükleri derinden etkilemeye aday
bir konuşma yapmış, “laik cumhuriyeti korumak
için gerekirse hak ve özgürlükler kısıtlanabilir”
diye buyurmuştu.
Danıştay, Yargıtay, YÖK ve benzeri 12 Eylül
faşizmi ürünü kurumların tavırları da
askerlerden ve Sezer’den farklı değil.
Sözkonusu kurumlar, “Paşalar Cumhuriyeti”nde statükonun,
devletciliğin sacayaklarını oluşturuyorlar,
Cumhurbaşkanı’yla el ele vererek askeri darbe çığırkanlığı
yapıyorlar.
Son gelişmeler, Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle
birlikte Kasımpaşalılığın da
tarihe karıştığını gösteriyor.
Başta generaller olmak üzere statüko muhafızları
oyunu açık oynayıp posta koyarlarken, hedef tahtasındaki
Kasımpaşalının ve hükümetinin gıkı
bile çıkmıyor.
Oysa Kasımpaşalılık raconu, konulan postayı
görmeyi ve rest çekmeyi gerektirir.
Erdoğan’ın yardımcılarından M. Ali
Şahin, TESEV’in yayınladığı raporu
okumadığını ama yine de Büyükanıt’ın
AB’ye ve TESEV’e yönelik eleştirilerini haklı bulduğunu
söylüyor.
Bu haklı bulmanın, “peygamber ocağına”
ve onun başkomutanına duyulan saygı ve güvenden
mi, yoksa ondan duyulan korkudan mı kaynaklandığını,
bir tek Allah bilir.
Başbakan Erdoğan da farklı şeyler söylemiyor.
Rütbeleri ne kadar büyük olursa olsun, birer devlet memuru
olan ve hükümetin emri altında olması gereken generallere,
gecmişte onlarca kez yakındığı ve
halka şikayet ettiği kurumlara, Kürtlerden esirgediği
zeytin dalı uzatıyor.
“Bu sorunları kendi aramızda konuşalım,
‘irtica’nın varlığı, yokluğu belli
değil, gelin ortak bir tanım yapıp birlikte
önlem alalım” diyor.
Bu kadarıyla yetinmeyen Erdoğan ve hükümeti, Şemdinli
Davası’nda olduğu gibi, TESEV’in hazırladığı
rapora katkı sunan Polis Akademisi öğretim üyeleri
hakkında jet hızıyla soruşturma emri veriyor.
Yani savaş tanrılarının istediği
kurbanı kendilerine sunmak için harekete geçiyor.
Tüm bunların, yani Kasımpaşalı raconun
yerlerde sürünmesinin, generaller karşısında
sus pus olma ve onların işaret ettiği kişileri
gözden çıkarmanın, milliyetçilik kulvarında
başta MHP olmak üzere öteki ırkçı ve şoven
partilerle yarışmanın nedenlerinden birisi
de Cumhurbaşkanlığı koltuğunu ele
geçirmek..
Biz Kürtlerde “korkak güzeli saramaz” diye tercüme edilebilecek
bir söz var: “Dılê tırsonek, sıngê gewr nabine.”
Erdoğan ve partisinin militarist çarkı güçlendiren
bu korkaklığı, onlara Cumhurbaşkanlığı
koltuğunu kazandırır mı? Bekleyip göreceğiz.
Son siyasi gelişmeler bir kez daha gösterdi ki, militarizm
geriletilmeden, ordunun siyaset ve ülke yönetimindeki etkisi
kırılmadan, Türkiye’de ne demokratik bir yapı
oluşturulur, ne de barış gerçekleşir.
“Her Türk asker doğar” deyiminin dillerden düşmediği,
ordunun “peygamber ocağı”denilerek kutsandığı
bir ülkeyi, “paşalar cumhuriyeti”nden, halkların
eşit haklara sahip olduğu demokratik bir cumhuriyete
çevirmenin zor olduğu ortada.
Ama bu, zor olduğu kadar kutsal olan ve Kürt yurtseverleriyle
Türk barış ve demokrasi güçlerinin önünde duran
bir görev.
Yazarın
önceki yazılarından:
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|