Sular ısınırken...
Kemal Burkay
Terör tırmanıyor. 17 Mayıs günü yaşanan
Danıştay’a yönelik saldırı, bu tırmanışın
yeni bir basamağı ve kamuoyunu daha derinden sarsan
bir olay.
Katilin doğum yeri Bingöl ve ilginç bir adı var:
Alparslan... Ülkü Ocaklı ve de Büyük Birlik Partili olduğu
söyleniyor. Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik bombalama eyleminde
yer aldığı açıklandı. Türk İntikam
Tugayı (Bu örgüt ünlü “Andıç” olayının
ardından Akın Birdal’e suikast düzenlemişti)
ve Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği (içinde
emekli generaller var) ile; Kürtler aleyhine ırkçı
yayın yapan faşist Türk Solu dergisi ile; Orhan
Pamuk ve Hrant Dink davalarına müdahil olup olay çıkaran
provokatör avukatlar takımıyla ilişkili olduğu
belirlendi. Yani “Türk-İslam sentezi”ne göre biçimlenmiş
faşizan cenahtan. Daha da önemlisi, 1980 sonrası
ordudan atılmış Muzaffer adında bir yüzbaşı
ile ilişkide olduğu saptandı. Basına yansıyan
bilgilerden bu yüzbaşının, ordudan atılmış
süsü verilen bir ajan provokatör, ya da Kontrgerillacı
olduğu, Alparslan’ın da içinde olduğu çeteyi
onun yönlendirdiği anlaşılıyor.
Hatırlayın, Sauna Çetesi’ni de bir Kontrgerillacı
yüzbaşı yönetiyordu.
Bir emekli orgenerale göre ise katilin Hizbullahçı olduğu
ve İran’da eğitim gördüğü MİT tarafından
daha önce biliniyormuş... Eğer iddia doğruysa,
Hizbullah’a mal edilen bunca marifet de ortadayken, neden
daha önce sorgulanmadı, neden izlenmedi? Herhalde kullanılan
ve yönlendirilen biri olduğu için...
15-20 Kasım 2003’te İstanbul’da meydana gelen,
iki sinagoga ve İngiliz konsolosluğu ile bir İngiliz
bankasına yönelik şu ünlü patlamaları yapanlar
da görünürde dinci kesimden ve Hizbullahçı idiler. İran’da
eğitim gördükleri söylendi. Bunu “kanıtlayan” pasaportları,
her şeyin yanıp yıkıldığı,
kendi bedenlerinin bile parça parça olduğu eylem yerinde
sapasağlam bulunmuştu!
O zaman Abdullah Gül ne demişti: “Bu işte kullanılanlar
kukla, önemli olan arkasında kimlerin olduğu...”
Onlarla ilgili bir başka ilginç bilgi de birkaçının
Bingöllü ve MHP’li bir aileden olmalarıydı. Aile,
askeriyenin ihalelerini alacak kadar devletin güvenine mazhardı..
Bu kişiler de ilk başta PKK’li imişler; ama
daha sonra –herhalde görülen lüzum üzerine- önce MHP’li, sonra
da Hizbullahçı olmuşlardı..
Türk Hizbullahı’nı devletin denetlediği, eğittiği,
yıllar boyu yüzlerce operasyon yaptırdığı,
günü gelince de defterini dürdüğü düşünülürse, bu
hiç şaşırtıcı değil. Ama anlaşılan
o ki Hizbullah tümden yok edilmedi ve ilişkiler tümden
son bulmadı..
Olayların gelişimini göz önüne alırsak son
günlerde olup bitenler şaşırtıcı
değil. Terör zembereği daha iki-üç yıl öncesinden
kuruldu, ortam günden güne ısıtıldı, şimdi
kaynamaya başlıyor.. Gerçi Şemdinli olaylarında
deşifre oldular ve plan bozulur gibi oldu. Ama onun ardından
daha da pervasızca saldırıya geçtiler, suçluyken
davacı oldular.
12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat öncesinde olduğu gibi,
çok iyi bildiğimiz bir filmdir bize tekrar seyrettirilen.
Bu ülkede yaşıyan aklı başında herkes
olan bitenin farkında. Daha yıllar öncesi kamuoyuna
da yansıyan Özel Harp Dairesi (Kontrgerilla) Talimatnamesi’nde
yazılanlar malum. “Kitleleri sarsan ve halkın nefretine
yol açan eylemler yapıp karşı tarafa mal etmek”
bunlar arasındaydı... Bu işler bu ülkede çok
yapıldı. Türk derin devletinin tertipleri ve psikolojik
savaş erbabının marifetleri artık ele
ayağa düştü. Bu yüzden, son eylemlerle ilgili olarak
da akla, ister istemez derin devlet geliyor.
12 Mart öncesi İsrail Konsolosu Efraim Elrom’u kaçıranların
yanında Yüzbaşı İlyas vardı. Sözde
devrimci olduğu için ordudan atılmıştı..
Oysa bu yoldan devrimcilerin arasına sızdırılan
bir ajan provokatördü. Elrom’un kaçırılmasına
önayak olduğu gibi, öldürülmesini de ısrarla o istedi.
Rejim, bu olayı bahane ederek saldırıya geçti.
“Balyoz hareketiyle” ülkenin önde gelen elli kadar sol politikacısı,
sendikacısı, yazarı, aydını “rehine”
olarak gözaltına alındı, ki ben de aralarındaydım.
Çayan ve arkadaşları ise Kızıldere’de
katledildiler.
Abdi İpekçi’yi Ülkü Ocakları’ndan derledikleri
çetelere öldürttüler.
Uğur Mumcu’yu Hizbullahçı diye niteledikleri çetelere
öldürttüler, İran’a yüklemek istediler. Oysa olayın
arkasında aynı merkez vardı. Mehmet Ağar,
Mumcu’nun eşine, “Devlet istese bu olay aydınlanır,
ama istemez; bir tuğla çekilse hepimiz altında kalırız,”
diye açık açık söyledi.
Daha bunun gibi yüzlerce, binlerce olay sayabiliriz. Adamlar
kamuoyunu aptal yerine koyarak aynı filmi sahneleyip
duruyorlar. Pervasızca cinayetler işliyorlar. Komplolar
birbirini izliyor. Ellerinin altında Kontrgerilla var,
JİTEM var, onlarla iç içe geçmiş Ülkücü çeteler,
mafya çeteleri var. İslam adına, sol adına,
Kürtler adına kurdukları, ya da sızıp
yön verdikleri örgütler var. Onlara yaptırıyor,
ya da onlar adına kendileri yapıyorlar. Ve her keresinde
“laik cumhuriyet tehlikede!” diye çığlık atıyorlar.
Öcüler ise bellidir, duruma göre:
“Komünist-terörist örgüt!”
“Bölücü terör örgütü!”
“İrtica!”
Aslında hedefledikleri özgürlükler ve demokrasidir.
Her keresinde onları ortadan kaldırdılar. Emekçileri,
aydınları ve Kürt halkını ezdiler. Bu
aşamada da yapmak istedikleri bu: AB sürecini engellemek,
son yıllarda biraz gevşeyen baskı rejimini
yeniden pekiştirmek ve militarizmin tam egemenliğini
sağlamak... Bu arada, bir engel gibi gördükleri AKP yönetimine
son vermek...
Peki oyun bu kadar açık da AKP ne yapıyor? Erdoğan,
Gül ve ötekiler olan bitenin farkında değiller mi?
Geri çekilmenin, susmanın, hizaya gelmenin bir çare olmadığının,
geriye her adım attıklarında karşı
tarafın biraz daha bastırdığının
farkında değiller mi? Korkunun ecele faydası
var mı?
Hükümet onlar. Kitleler onların arkasında. İstihbarat
örgütleri, polis, asker ve jandarma -lafta da olsa- onlara
bağlı. TV ekranları, gazeteler onlara açık.
Çıkıp halka ve tüm dünyaya olup bitenin iç yüzünü
açıklamaları gerekmiyor mu?
Besbelli bu cesaret ve sorumluluk ister. Ancak gerçekleri
halka dobra dobra anlatarak, demokrasi yolunda kararlıca
yürüyerek bu oyun bozulabilir. Ancak böyle bir durumda ülkenin
demokrasi güçleri, aydınlar, halk hükümete destek olur.
Bu saldırı ancak böyle püskürtülebilir.
Ama bir türban sorununa nerdeyse tutsak olmuş Erdoğan
ve arkadaşlarından böylesi uzak görüşlü, kararlı
bir tutum beklenebilir mi? Ne yazık ki hayır.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|