Ülkeyi esir alan ahtapot...
Kemal Burkay
Sevgili okurlar, derin devletin marifetlerini yıllardır
sayıp döküyoruz. Özellikle son iki-üç yıl içindeki
provokasyon planını başından itibaren
saptadık, adım adım izledik ve kendi olanaklarımızla
kamuoyunu bilgilendirmeye, uyarmaya çalıştık.
Onur duyarak söyleyebiliriz ki yanılmadık. Söylediklerimiz
bir bir çıktı dersek, bu övünmek için değil.
Salt son dönemdeki iki üç olayı örnek vermek istiyoruz.
Birincisi Nisan ayında Şişli adliyesi yargıç
ve savcılarını taşıyan otobüse konan,
ama sözde düzeneğe bağlı pili bittiği
için patlamayan bomba olayı idi ve PKK’ya yüklenmişti..
Bunun derin devlet işi olduğunu söyledik. Eylemi
düzenleyenlerin bilerek bitmiş pil kullandıklarını,
amaçlarının yargıç ve savcıları öldürmek
değil, korku salmak olduğunu ve bununla, hem kamuoyuna,
hem de özellikle adliye mensuplarına şu mesajı
vermek istediklerini söyledik: “Bakın terör ne kadar
tehlikeli, sizin hayatınıza kast ediyor!.. O halde
terörle savaşan güvenlik güçlerimize, ordu ve polisimize
sahip çıkın, şu oldu bu oldu diye dil uzatmayın.
Teröristlerden değil, bizden yana olun!...” Ve şu
uyarıda bulunmuştuk:
“Öte yandan onları (yargıç ve savcıları)
gerçekten ‘şanslı’ saymak gerekebilir. Çünkü
bu tezgahı düzenleyenler, kamuoyunu çok daha derinden
sarssın, dehşet verici olsun diye, gerçekten patlatabilirlerdi
de...” (Bakınız: Otobüse Bombayı Kim
Koydu? www.kurdistan.nu).
Nitekim Danıştay olayında patlattılar..
İkinci örnek Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla
ilgili. Basının özellikle belli kesimlerinde ve
Kemalistler arasında bu konuda dinci kesimi suçlayan
bir yaygara koparılırken biz şöyle dedik: “Bu
yine açık kışkırtma, yine aynı odakların
tezgahı. Malum, Cumhuriyet gazetesi Kemalist takımın,
laikçilerin basındaki merkezi olmuş. Buraya bomba
atılarak ‘şeriatçıların laiklere saldırısının’
yeni bir örneği verilmiş olacak... Atatürk ilkelerini,
cumhuriyeti, laikliği savunanlar ‘gericilerin’ saldırısı
altında, denecek...” (Bakınız: Provokasyon
Dalgası Devam Ediyor, Mustafa Metin, www.kurdistan.nu).
Bunda da yanılmadık.
Danıştay’a yönelik saldırıyı duyar
duymaz da, bunun derin devlet işi olduğundan hiçbir
kuşku duymadık. Nitekim katilin yakalanmasıyla
ilişki ağı da ortaya döküldü. İlk günden
hükümeti suçlamaya kalkanların bir bölümü ağız
değiştirdi. Baykal gibi pişkin kriz tacirlerine
ise zaten top tesir etmez...
Sonuç nereye varır, ayrı bir konu; ama şu
anda çete, bir çorap söküğü gibi, birbiriyle iç içe geçmiş
yeraltı hücreleriyle, bağlantılarıyla
ortaya döküldü. Bu, 1950’lerden bu yana süregelen, nice komplolar
düzenleyen, nice cinayetler işleyen, kollarını
ordunun, emniyet ve istihbarat güçlerinin, siyasi partilerin,
sendikaların, derneklerin, üniversitenin, toplumun dört
bir yanına salmış dev bir ahtapot. Devlet içinde
devlet. Hukuku, yasayı, gelip geçen hükümetleri ve halk
iradesini hiçe sayan bir güç.
Kontrgerilla, Özel Harp, JİTEM, JİT, TİT,
TMT ve daha bir dizi ad altında iç içe geçmiş yasa
dışı örgütlerden oluşan devasa bir mekanizma.
Ordu içinde cuntalar oluşturan, darbeler düzenleyen
bir mekanizma...
Psikolojik savaş adı altında kamuoyunu aldatmak,
yönlendirmek için şidet ve propaganda kampanyaları
düzenleyen bir mekanizma...
Geçmişte, yalnızca Susurluk’ta değil, Yüksekova,
Çukurova, Varto çeteleri biçiminde ve daha pek çok olayda,
hem de roket, havan, ağır makineli de içeren gizli
silah depolarıyla birlikte yakayı ele verdi. Son
olarak Şemdinli’de kuyruğu kaptırdı ve
ardından Sauna çetesi olarak Ankara’da ortaya çıktı,
darbe hazırlığı içinde olduğu görüldü.
Kısacacı, olan biteni bilmek için kahin olmaya
gerek yoktu. İyi niyetli herkes yıllardır neler
döndüğünü görebilirdi. Bizce, politikacılar arasında,
basında bu işi bilen çokları vardı. Ecevit
başta olmak üzere, zaman zaman sözünü ettiler de. Ama
kimse üzerine gidemedi. Ecevit’e bile “dilini tut!” dendi.
Birçokları bilmezden geldiler. Son olarak, bizzat kendisi
hedef alınmış olan AKP hükümeti söz konusu
şer güçleriyle uzlaşmayı denedi. Basındaki
pek çok kalem erbabı, kör, sağır ve dilsiz
üç maymunu ısrarla oynadılar ve hala oynayanlar
var...
Ama söz konusu şer odakları öylesine pervasızca
hareket ettiler ve saldırganlıklarını
o düzeye vardırdılar ki, sonunda nerdeyse çırılçıplak
yakalandılar... Bu kez, ilişkilerin bu derece ortaya
dökülmesinde, sıkışmış olan, artık
kaçacak yeri kalmayan hükümetin de can havliyle kendini koruma
çabasının payı var.
Şimdi Erdoğan bunu bir “ihanet çetesi” olarak niteliyor,
bir kez daha “nereye kadar giderse gitsin!” diyor. Bunun,
gerçekten de bir ihanet çetesi olduğuna kuşku yok.
Sadece hükümete yönelik olarak olarak değil, bu ülkenin
insanlarının özgürlüğüne, ekmeğine, canına,
geleceğine tasallut eden bir ihanet çetesi. Ama bu kez
gerçekten üzerine gidilebilecek mi? Erdoğan’ın sözlerine
güvenebilir miyiz? Yarın sıkışınca
yine Şemdinli’deki türden bir dönüş yapmayacak mı?
Göreceğiz.
Öte yandan sorun, yalnızca AKP hükümetinin sorunu değil.
Ben kendi payıma bu hükümete hiç güvenmedim, ondan demokrasi
havariliği beklemedim. AB üyeliği yolunda yaptıklarının
da demokratlığından değil, başka
küçük hesapların ürünü olduğunu ve zaten yapılanların
daha öncekiler gibi göstermelik olduğunu hep söyledim.
Bu hükümetin Kürt sorunu konusunda, Aleviler konusunda, temel
hak ve özgürlükler konusunda, militarist kesimden farklı
olduğu kanısında değilim. Ama sorun bu
değil. Ülkeyi, halkı, hukuku esir almış
olan militarist-faşist mekanizmanın yenilgiye uğratılması
için elbirliği yapmak gerekir. Bu işte hukuka, insan
haklarına, demokrasiye değer veren, gerek duyan
herkese görev düşüyor.
Bu ahtapot yalnızca Kürt halkının değil,
bu ülkedeki herkesin, hatta kendilerini Kürtlerle ve dinci
kesimle karşıt gibi gören kişi ve çevrelerin
de özgürlüğünü, can güvenliğini tehdit ediyor. Unutmayalım
ki bu ülkenin iki başbakanına, Ecevit’e ve Özal’a
suikast düzenleyen oydu...
Ülkenin tanınmış liberal gazetecisi Abdi İpekçi’yi,
seçkin gazeteci Uğur Mumcu’yu, 80 yaşındaki
Musa Anter’i, kitleleri sarsmak ve kışkırtmak
için, psikolojik savaş gereği seçip katleden oydu...
1977 yılı 1 Mayısını kana bulayan
oydu...
Kitlelere korku salıp cuntaya zemin hazırlamak
için Marmara Gemisi’ni batıran, Kültür Sarayı’nı
yakan oydu...
Son olarak Şemdinli’deki bombaları patlatan ve
Danıştay’a saldırı düzenleyip yargıç
katleden odur.
Ülkeyi saran terör yangınlarının, 20 yıllık
kirli savaşın, binlerce faili meçhul cinayetin,
toplumun bunca kire pasa batmasının, ülkenin demokrasi
ve gelişme yolunda bir türlü ileri adımlar atamamasının
da sorumlusu odur.
Bu çete, bu kanlı suç örgütü, canavarca planlarını
hayata geçirmek için bu ülkenin insanlarını, nerdeyse
tüm toplumu güdülecek bir sürü yerine koyuyor.
Ülke adeta onun işgali altında.
Şimdi de tüm bu komplolarla insanlarımızın
demokrasiye, özgürlüğe, ekmeğe ve işe yönelik
geleceğini bir kez daha engellemeye, ülkenin ufkunu karartmaya
çalışıyor.
O kolay kolay teslim olmayacak ve melanetlerinden vazgeçmeyecek.
Bu ahtapotu ancak elbirliği ederek yenilgiye uğratabiliriz.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|