Çetelerle mücadelede hükümete
destek vermeli
Kemal Burkay
Dema Nû’nun bir önceki sayısında çıkan “Ülkeyi
Esir Alan Ahtapot” başlıklı yazımda, devasa
bir suç örgütüne dönüşen derin devletle ve ortalığa
saçılan çetelerle ilgili olarak şöyle demiştim:
“Olan biteni bilmek için kahin olmaya gerek yoktu. İyi
niyetli herkes yıllardır neler döndüğünü görebilirdi.
Bizce, politikacılar arasında, basında bu işi
bilen çokları vardı. Ama kimse üzerine gidemedi.
Birçokları bilmezden geldiler. Basındaki pek çok
kalem erbabı, kör, sağır ve dilsiz üç maymunu
ısrarla oynadılar ve hala oynayanlar var...
“Ama söz konusu şer odakları öylesine pervasızca
hareket ettiler ve saldırganlıklarını
o düzeye vardırdılar ki sonunda nerdeyse çırılçıplak
yakalandılar... Bu kez ilişkilerin bu derece ortaya
dökülmesinde, sıkışmış olan, artık
kaçacak yeri kalmayan hükümetin de can havliyle kendini koruma
çabasının payı var.”
Bu yazının daha mürekkebi kurumadan Ankara’da,
Eryamanlar semtinde bazı lojmanlara yapılan baskınla
“Atabeyler Gerilla Grubu” adında yeni bir çete yakayı
ele verdi. C-4 patlayıcılarıyla, bomba düzenekleriyle,
patlamaya hazır bombalarla, son günlerde ünlenen glock
marka suikast tabancalarıyla, lav silahlarıyla,
krokilerle birlikte... Çetenin etüd ettiği, krokisini
çizdiği yerler arasında Başbakan Erdoğan’ın
evi ile danışmanı Cüneyt Zabsu’nun ve Kürt
kökenli milletvekillerinin evleri var.
Çete, flamasını ve andını yapacak kadar
da pervasız!
Bu operasyonda silah ve krokilerle birlikte suçüstü yakalananlar
arasında halen Kara Kuvvetleri’nda görevli Pilot Yüzbaşı
Murat Eren, “Özel Kuvvetler”de görevli Astsubay Erkut Taş,
Emekli Binbaşı Faik Ertürk var. Sonraki günlerde
bunlara iki asker daha eklendi: Yüzbaşı Ömer Faruk
Çolakoğlu ile Özel Kuvvetler’den Astsubay Yasin Yaman...
Elinde savcılık kararı olmasına rağmen,
polisin askeri lojmanlarda saklanan bir şüpheliyi almasına
ise izin verilmedi!
Ayrıca Genelkurmay söz konusu askerlerin sorgulanmasından
rahatsız oldu ve bir yarbay ve bir binbaşı
göndererek onları emniyetten aldırdı... Çünkü
polis ve sivil yargı, yani ülkenin doğal kolluk
güçleri ve yargısı askerleri sorgulayamıyor,
yargılayamıyor; bir komplo içinde, patlamaya hazır
bombalarla yakalansalar bile!..
Bu olay tek başına bile demokratik bir ülkede,
siyaseti, kurumları, basını ve kamuoyunu ayağa
kaldıracak türdendir. İnsanların “ne oluyoruz?!”
diye haykırmaları gerekmez mi?
Bu ülkenin muvazzaf ve emekli yüzbaşıları,
binbaşıları, “Özel Kuvvet”te görevli astsubayları
ne işlerle uğraşıyorlar, kime kimlere
komplo kuruyorlar?.
Şemdinli’deki bombalamaların ardından Jandarma
İstihbaratı çıktı. Sauna Çetesi’nin başında
da orduda görevli bir yüzbaşı vardı.
Artık çetelerin yapısı, örgütlenme şeması
hakkında oldukça bilgi sahibiyiz: Başta bir muvazzaf
yüzbaşı veya binbaşı, ya Jandarma İstihbaratı’ndan,
ya “Özel Kuvvet”ten birkaç atssubay, bazı emekli subaylar,
bazen bir-iki PKK itirafçısı, bir-iki mafyacı
“işadamı” ve mafyadan ya da piyasadan derlenmiş
birkaç katil veya gaspçı...
Böylesine, birbiriyle bağlantılı onlarca,
belki yüzlerce çete… Devlet ve toplum içinde gizli, illegal
bir devlet örgütü!.. Böyle bir ülkede, derin devlete ve çetelere
siper olanlar dahil, hiçbir yurttaşın can ve mal
güvenliği olmaz.
Böyle bir durumda ülkenin ayağa kalkması gerekmiyor
mu? Susurluk Kazası’nın ardından protesto amacıyla
yanıp sönen ışıkların bugün daha
çok yanıp sönmesi, kitlelerin demokratik haklarını
kullanıp barışçı gösteriler yapmak üzere
sokaklara dökülmesi, basının tüm gücüyle olayın
üstüne gitmesi, köşe yazarlarının hükümeti
ve başta Genelkurmay olmak üzere ilgili tüm kurumları
göreve çağırması, kurumların da -darbe
için değil- kendi içlerini temizlemek için seferber olmaları
gerekmiyor mu?
Ne gezeeer!
Militarist kesim, benzer tüm olaylarda olduğu gibi hemen
savunmaya geçti, suçüstü yakalanan subayları bile, hiçbir
şey olmamış gibi yargıdan korumaya çalışıyor
ve bu gidişle koruyacak. Bu anlaşılır
bir şey. Çünkü olay arızi değil, “denetim dışına
çıkmış” birkaç kişiyle sınırlı
değil; örgütlenmenin merkezi yukarılara uzanıyor;
yaygın ve derin… Genelkurmay’ın bu işe el koymasını
beklemek boş bir umut olur.
Sivil toplum kurumları ise sanki mışıl
mışıl uyuyorlar; varlık ve yoklukları
bile belli değil. Basın “sus pus, çoğu kişi
yine üç maymunu oynuyor” diyeceğim ama, öyle bile değil.
Her zaman bu tür olayları yazan, kamuoyunu uyarmaya çalışan
birkaç namuslu, bildik demokrat kalemin dışında
olayların üzerine giden yok. Aksine, “andıççı”,
yani psikolojik harekatların borazanı olan basın
şimdi, bu mantar gibi yüze vuran çeteleri, bu “toplumu
esir alan ahtapotu” ya görmezden bilmezden geliyor, ya da
açığa çıkan kollarının üstünü örtmek,
önemsiz göstermek için elinden geleni yapıyor.
Kartelci basının amiral gemisi şu Hürriyet
Gazetesi’nin haline bir bakın: Ertuğrul Özkök, dünya
alemi adeta aptal yerine koyarak, derin devleti savunmakla,
çeteleri yok saymakla kalmıyor, olup bitenleri üstelik
devlete ve orduya karşı bir komplo sayıyor!
Bay Ekşi, tam da “Atabeyler Çetesi”nin ortaya döküldüğü
günün ertesi, AB ile görüşmelerde şu “laik eğitim”
ibaresinin metinde yer almamasını diline dolamış
ve hükümeti bu konuda köşeye sıkıştırma
çabası içinde... Pek duygulu ve hayvansever Bekir Coşkun
ise çete olayını konu almış ama, salt
hükümeti alaya alıp ortada çete mete olmadığını
kanıtlama çabasında... Aynı gazeteden Tufan
Türenç’in de tutumu aynı, “Danıştay Çetesi
fos çıktı” diyerek son operasyonu da küçümsüyor.
Sanki suçüstü edilenler muvazzaf ve emekli subaylar değil
de ana okulu çocukları; sanki yakalananlar C-4 patlayıcıları,
lav silahları, patlamaya hazır bombalar, Başbakan
evi krokileri değil de mantar tabancaları ya da
plastik oyuncaklar...
Basın adına bu kadar sorumsuzluğa pes doğrusu!
Şeytanın avukatı olmak diye işte buna
derler.
Milliyet Gazetesi’nde ise, olayı izleyen 2 Haziran günü
bir tek Hasan Cemal konuyu ele almış.. Bu gazetedeki
bazı demokrat kalemler belki bıktılar, belki
önümüzdeki günlerde yazarlar...
Bu koşullarda kamuoyu nasıl uyarılacak, kitleler
nasıl kımıldayacak, nasıl temiz toplum
için harekete geçecek?
Önceki yazımda, hükümetin, belki de artık kaçacak
yeri kalmadığı için, kendisini savunmak için,
çetelerin üstüne gittiğini yazmıştım.
Öyle de olsa bu olumlu bir şey, iyi bir fırsat.
Başka konularda görüş ayrılıklarımız
ne olursa olsun bu konuda hükümete destek vermek gerek. Polis
belki de yıllardır ilk kez olumlu bir iş yapıyor.
Ne hükümetin bazı dinci takıntıları, tutarsızlıkları,
ne polisin geçmişteki kötü sicili, bugün çeteler konusundaki
olumlu çabalara destek vermeye engel olmamalı.
Hükümet bu alanda ne kadar kararlı olur, bu çabalar
ne sonuç verir, ayrı bir mesele; ama şu anda yapılması
gereken, çetelerin ortaya serilmesine ve hesap sorulmasına
yönelik her olumlu adıma destek vermektir. Tereddüt edecek
zaman değil.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|