PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli

Kemal Burkay

Dema Nû’nun bir önceki sayısında çıkan “Ülkeyi Esir Alan Ahtapot” başlıklı yazımda, devasa bir suç örgütüne dönüşen derin devletle ve ortalığa saçılan çetelerle ilgili olarak şöyle demiştim:

“Olan biteni bilmek için kahin olmaya gerek yoktu. İyi niyetli herkes yıllardır neler döndüğünü görebilirdi. Bizce, politikacılar arasında, basında bu işi bilen çokları vardı. Ama kimse üzerine gidemedi. Birçokları bilmezden geldiler. Basındaki pek çok kalem erbabı, kör, sağır ve dilsiz üç maymunu ısrarla oynadılar ve hala oynayanlar var...

“Ama söz konusu şer odakları öylesine pervasızca hareket ettiler ve saldırganlıklarını o düzeye vardırdılar ki sonunda nerdeyse çırılçıplak yakalandılar... Bu kez ilişkilerin bu derece ortaya dökülmesinde, sıkışmış olan, artık kaçacak yeri kalmayan hükümetin de can havliyle kendini koruma çabasının payı var.”

Bu yazının daha mürekkebi kurumadan Ankara’da, Eryamanlar semtinde bazı lojmanlara yapılan baskınla “Atabeyler Gerilla Grubu” adında yeni bir çete yakayı ele verdi. C-4 patlayıcılarıyla, bomba düzenekleriyle, patlamaya hazır bombalarla, son günlerde ünlenen glock marka suikast tabancalarıyla, lav silahlarıyla, krokilerle birlikte... Çetenin etüd ettiği, krokisini çizdiği yerler arasında Başbakan Erdoğan’ın evi ile danışmanı Cüneyt Zabsu’nun ve Kürt kökenli milletvekillerinin evleri var.

Çete, flamasını ve andını yapacak kadar da pervasız!

Bu operasyonda silah ve krokilerle birlikte suçüstü yakalananlar arasında halen Kara Kuvvetleri’nda görevli Pilot Yüzbaşı Murat Eren, “Özel Kuvvetler”de görevli Astsubay Erkut Taş, Emekli Binbaşı Faik Ertürk var. Sonraki günlerde bunlara iki asker daha eklendi: Yüzbaşı Ömer Faruk Çolakoğlu ile Özel Kuvvetler’den Astsubay Yasin Yaman...

Elinde savcılık kararı olmasına rağmen, polisin askeri lojmanlarda saklanan bir şüpheliyi almasına ise izin verilmedi!

Ayrıca Genelkurmay söz konusu askerlerin sorgulanmasından rahatsız oldu ve bir yarbay ve bir binbaşı göndererek onları emniyetten aldırdı... Çünkü polis ve sivil yargı, yani ülkenin doğal kolluk güçleri ve yargısı askerleri sorgulayamıyor, yargılayamıyor; bir komplo içinde, patlamaya hazır bombalarla yakalansalar bile!..

Bu olay tek başına bile demokratik bir ülkede, siyaseti, kurumları, basını ve kamuoyunu ayağa kaldıracak türdendir. İnsanların “ne oluyoruz?!” diye haykırmaları gerekmez mi?

Bu ülkenin muvazzaf ve emekli yüzbaşıları, binbaşıları, “Özel Kuvvet”te görevli astsubayları ne işlerle uğraşıyorlar, kime kimlere komplo kuruyorlar?.

Şemdinli’deki bombalamaların ardından Jandarma İstihbaratı çıktı. Sauna Çetesi’nin başında da orduda görevli bir yüzbaşı vardı.

Artık çetelerin yapısı, örgütlenme şeması hakkında oldukça bilgi sahibiyiz: Başta bir muvazzaf yüzbaşı veya binbaşı, ya Jandarma İstihbaratı’ndan, ya “Özel Kuvvet”ten birkaç atssubay, bazı emekli subaylar, bazen bir-iki PKK itirafçısı, bir-iki mafyacı “işadamı” ve mafyadan ya da piyasadan derlenmiş birkaç katil veya gaspçı...

Böylesine, birbiriyle bağlantılı onlarca, belki yüzlerce çete… Devlet ve toplum içinde gizli, illegal bir devlet örgütü!.. Böyle bir ülkede, derin devlete ve çetelere siper olanlar dahil, hiçbir yurttaşın can ve mal güvenliği olmaz.

Böyle bir durumda ülkenin ayağa kalkması gerekmiyor mu? Susurluk Kazası’nın ardından protesto amacıyla yanıp sönen ışıkların bugün daha çok yanıp sönmesi, kitlelerin demokratik haklarını kullanıp barışçı gösteriler yapmak üzere sokaklara dökülmesi, basının tüm gücüyle olayın üstüne gitmesi, köşe yazarlarının hükümeti ve başta Genelkurmay olmak üzere ilgili tüm kurumları göreve çağırması, kurumların da -darbe için değil- kendi içlerini temizlemek için seferber olmaları  gerekmiyor mu?

Ne gezeeer!

Militarist kesim, benzer tüm olaylarda olduğu gibi hemen savunmaya geçti, suçüstü yakalanan subayları bile, hiçbir şey olmamış gibi yargıdan korumaya çalışıyor ve bu gidişle koruyacak. Bu anlaşılır bir şey. Çünkü olay arızi değil, “denetim dışına çıkmış” birkaç kişiyle sınırlı değil; örgütlenmenin merkezi yukarılara uzanıyor; yaygın ve derin… Genelkurmay’ın bu işe el koymasını beklemek boş bir umut olur.

Sivil toplum kurumları ise sanki mışıl mışıl uyuyorlar; varlık ve yoklukları bile belli değil. Basın “sus pus, çoğu kişi yine üç maymunu oynuyor” diyeceğim ama, öyle bile değil. Her zaman bu tür olayları yazan, kamuoyunu uyarmaya çalışan birkaç namuslu, bildik demokrat kalemin dışında olayların üzerine giden yok. Aksine, “andıççı”, yani psikolojik harekatların borazanı olan basın şimdi, bu mantar gibi yüze vuran çeteleri, bu “toplumu esir alan ahtapotu” ya görmezden bilmezden geliyor, ya da açığa çıkan kollarının üstünü örtmek, önemsiz göstermek için elinden geleni yapıyor.

Kartelci basının amiral gemisi şu Hürriyet Gazetesi’nin haline bir bakın: Ertuğrul Özkök, dünya alemi adeta aptal yerine koyarak, derin devleti savunmakla, çeteleri yok saymakla kalmıyor, olup bitenleri üstelik devlete ve orduya karşı bir komplo sayıyor! Bay Ekşi, tam da “Atabeyler Çetesi”nin ortaya döküldüğü günün ertesi, AB ile görüşmelerde şu “laik eğitim” ibaresinin metinde yer almamasını diline dolamış ve hükümeti bu konuda köşeye sıkıştırma çabası içinde... Pek duygulu ve hayvansever Bekir Coşkun ise çete olayını konu almış ama, salt hükümeti alaya alıp ortada çete mete olmadığını kanıtlama çabasında... Aynı gazeteden Tufan Türenç’in de tutumu aynı, “Danıştay Çetesi fos çıktı” diyerek son operasyonu da küçümsüyor. Sanki suçüstü edilenler muvazzaf ve emekli subaylar değil de ana okulu çocukları; sanki yakalananlar C-4 patlayıcıları, lav silahları, patlamaya hazır bombalar, Başbakan evi krokileri değil de mantar tabancaları ya da plastik oyuncaklar...

Basın adına bu kadar sorumsuzluğa pes doğrusu! Şeytanın avukatı olmak diye işte buna derler.

Milliyet Gazetesi’nde ise, olayı izleyen 2 Haziran günü bir tek Hasan Cemal konuyu ele almış.. Bu gazetedeki bazı demokrat kalemler belki bıktılar, belki önümüzdeki günlerde yazarlar...

Bu koşullarda kamuoyu nasıl uyarılacak, kitleler nasıl kımıldayacak, nasıl temiz toplum için harekete geçecek?

Önceki yazımda, hükümetin, belki de artık kaçacak yeri kalmadığı için, kendisini savunmak için, çetelerin üstüne gittiğini yazmıştım. Öyle de olsa bu olumlu bir şey, iyi bir fırsat. Başka konularda görüş ayrılıklarımız ne olursa olsun bu konuda hükümete destek vermek gerek. Polis belki de yıllardır ilk kez olumlu bir iş yapıyor. Ne hükümetin bazı dinci takıntıları, tutarsızlıkları, ne polisin geçmişteki kötü sicili, bugün çeteler konusundaki olumlu çabalara destek vermeye engel olmamalı.

Hükümet bu alanda ne kadar kararlı olur, bu çabalar ne sonuç verir, ayrı bir mesele; ama şu anda yapılması gereken, çetelerin ortaya serilmesine ve hesap sorulmasına yönelik her olumlu adıma destek vermektir. Tereddüt edecek zaman değil.

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006