Başı türbanlı
bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Kemal Burkay
Eğer normal takvimini izlerse önümüzdeki yılın
mayıs ayında yapılacak olan cumhurbaşkanı
seçimi üzerine tartışmalar çoktan başladı
ve bu nedenle ortam son günlerde daha da ısındı.
Hemen her dönemde ciddi bir soruna dönüşen cumhurbaşkanı
seçimini bu kez daha da tartışmalı ve gerilimli
kılan, Erdoğan’ın ya da diğer bir AKP’linin
bu posta seçilecek olması. AKP’nin TBMM’deki sayısal
gücü buna yetiyor. Bu ise laik geçinen kesime göre, “laik
cumhuriyetin” önemli bir kalesinin daha düşmesidir. Bu
kesim, söz konusu postu AKP’ye kaptırmamak için kılıçları
çekmiş görünüyor. Medyadaki birçok yorumcuya göre böyle
giderse hem cumhurbaşkanı seçimi, hem de genel seçimler
için normal takvim işlemeyecek “demokrasi” gemisi belki
bir kez daha alabora olacaktır.
Bu yüzden medyada, aralarında demokrat bildiğimiz
kimi köşe yazarları ve yorumcular da olmak üzere
birçok kişi, gerilimi düşürmek için hükümeti ısrarla
uyarıyor. Bazısı genel seçimlerin öne alınıp
parlamentonun yenilenmesini öneriyor. Bazıları ise
Erdoğan’ın, daha şimdiden kendisinin veya kendi
durumunda (yani AKP’li ve eşi türbanlı) birinin
köşke aday olmadığını açıklamasını
ve yeni cumhurbaşkanının adı üzerinde
uzlaşılmasnı öneriyorlar. Bunlara göre koşullar
eşi türbanlı birinin Çankaya’ya çıkmasına
uygun değil. Böyle biri seçilse bile cumhurbaşkanlığı
yaptırmazlar. Başta CHP olmak üzere muhalefet kazan
kaldırır. Başta ordu olmak üzere askeri ve
sivil bürokrasi bu cumhurbaşkanını karşısına
alır, boykot eder, güç duruma düşürür. Böyle bir
gerilim siyasi istikrarı yok eder, ekonomiyi kötü etkiler
ve AB üyeliğini de zora sokar.
Ne var ki bu iki öneri de hem haklı değil, hem
de çıkar yol değil. Böylesi bir yöntem en başta,
demokratik süreci işletmek istemeyenlere, halkın
iradesini tanımayanlara, dayatmalara ve şantaja
teslim olmak olmak demektir.
Cumhurbaşkanını seçmek mevcut anayasaya göre
TBMM’nin, yani halk oyuyla seçilmiş parlamentonun hakkı.
Söz konusu dayatmalar karşısında bu hakkı
yok saymak nasıl bir anlayıştır? Bazıları
AKP’nin yüzde 35 oy oranıyla parlamentoda yüzde 60’ın
üzerinde bir temsil gücüne ulaştığını
söylüyorlar. Şimdi bu nedenle yanıp yakınanlar
yüzde 10 barajını koyarken ve sürdürürken bunu
neden düşünmediler? CHP de şimdi, aynen AKP gibi,
işine geldiği için bu durumu sürdürmekten yana değil
mi? Bu sistemle yeni genel seçimlere gidildiğinde AKP,
bu kez belki de yüzde 40 oyla benzer bir sonuç alırsa
ne olacak? O zaman sonuçlara saygı gösterilecek mi, bir
AKP’linin veya eşi türbanlı birinin cumhurbaşkanı
olmasına evet denecek mi?
Hem neden bir AKP’li başbakan oluyor da cumhurbaşkanı
olamıyor? Ya da eşi türbanlı olan biri neden
bu ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda
oturamıyor? Bazıları buna yasal olmayan yollarla
ve zorla engel olma hakkını nerden buluyor? Bu durumda
genel seçimler ve parlamento tümüyle göstermelik olmaz mı?
Eğer böyle olacaksa ülkenin yönetimini doğrudan
asker ve sivil bürokratlara bırakıp bu demokrasi
komedisine tümden son vermek daha dürüstçe olmaz mı?.
Bu işin bir yanı. Diğer yanına gelince,
bir AKP’linin, hele hele eşi türbanlı birinin orada
bulunması nasıl oluyor da bu ülkede “laik demokratik
cumhuriyeti” tehlikeye sokuyor? Hatta cumhurbaşkanı
doğrudan başı türbanlı bir kadın
olsa, bu laiklik denen nesneye ne olur?..
Bu yasaklar, bu engeller, bizzat apaçık bir antidemokratik,
antilaik uygulamayı, eşitsizliği ve baskıyı
göstermiyor mu? Demokrasi ve laiklik karşıtlığı
gele gele, başını örten kadında mı
somutlanıyor?
Bu saçmadır ve toplumun aptal yerine konması, aşağılanmasıdır.
Önemli olan orada oturanın, ya da eşinin başını
örtüp örtmediği, ya da nasıl örttüğü değil,
demokrasiye ve temel insan haklarına saygılı
olup olmadığıdır. Şimdiye kadar o
koltuğu işgal edip de eşlerinin başı
açık olanlar, -eskiler bir yana- Bay Evren ve Demirel,
ne kadar demokrat ve laiktiler?. Bir faşistin de eşi
pekala başaçık olabilir...
Bundan da önemlisi sistem sorunudur. Sistem antidemokratikse
başında oturanın yalnız kafasının
dışı değil, içi de fazla önem taşımaz.
Bu sistem Sezer gibi saygın bir hukukçuyu bile kısa
sürede kendine benzetti; muma ve mumyaya çevirdi...
Bu ülke eğer demokrat ve laik olacaksa, Müslümanlık
adına kimsenin kadınları baş örtmeye zorlama
hakkı olmadığı gibi, laiklik adına
başını açmaya zorlama hakkı da olmamalıdır.
Bu ülkede şu ya da bu oranda kadının, kendi
isteği ve tercihiyle türban takması ülkeyi laik
olmaktan çıkarmaz; ama zorunlu din dersleri çıkarır,
Diyanet İşleri Teşkilatı çıkarır
ve çıkarmaktadır. Aleviler ve Müslüman olmayan gruplar
(Hıristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler), ateistler üzerindeki
baskılar, onların inanç alanında yaşadığı
eşitsizlik de öyle. Oysa laiklik üstüne bunca fırtına
koparan baylar bu konulara değinmiyorlar bile. Laiklik
tartışmasını türbana odaklayanlar iç ve
dış kamuoyunu aldatıyorlar.
Öte yandan, bugün yaşanan gerilimin temel nedeni tek
başına cumhurbaşkanlığı sorunu
mu? Erdoğan ve partisi bu konuda geri adım atsa,
erken seçimlere gitse veya aday olmasa, eşi türbanlı
biri de aday olmayacak diye söz verse, hatta karşı
tarafın uygun bulacağı bir ismi şimdiden
önerse; yani tüm bu dayatmalara, baskılara boyun eğse
bile iş bitecek mi? Kanımca hayır.
Çünkü sorun sadece cumhurbaşkanlığı sorunu
değil; hatta işin özü, temeli o değil. Cumhurbaşkanlığı
sadece görünürdeki kapışma nedenlerinden biri. Sorun,
laik-dinci sorunu, bu kapsamda “dinci” AKP ile “laik” karşıtlarının
sorunu da değil. Bu bir sistem sorunu. Toplumdaki demokrasi
ve değişim güçleriyle faşizan ve militarist
devlet geleneğini temsil eden statüko güçleri arasındaki
sorun. Unutmamalı ki bugün hedef ya da karşıt
güç sayılan dinci kesim, dün sistemin yedeği idi.
Yarın yine olur!
Geçmiş darbelerin, özellikle de 12 Eylül faşist
darbesinin ardından konumunu güçlendiren asker-sivil
bürokrasi bu gücü ve imtiyazları yitirmek istemiyor.
Dindar eğilimli olsun olmasın, seçimle gelmiş
bir parlamentoya ve hükümete tabi olmak istemiyor. Özellikle
de militarist bürokrasi, bir dizi yasa ve kurumla düzenlenmiş,
ya da fiilen geçerli olan, hükümet ve parlamento üstü konumunu,
siyasi vesayetini, ekonomik imtiyazlarını yitirmek
istemiyor.
Bu ülkede hükümet olan iktidar olamıyor. Kürt sorunu,
Kıbrıs sorunu ve ülkenin tüm öteki önemli sorunlarını
siyaset kurumu olarak özgürce ele alıp çözümler üretemiyor.
Sistemin onyıllardır oluşturduğu tabular,
siyasi partilerin, parlamentonun ve hükümetlerin bile elini
kolunu bağlıyor. Başlarının üstünde
sürekli ordunun sallandırdığı Demokles’in
kılıcı var.
AB adaylığı süreci, düşe kalka ve büyük
ölçüde göstermelik de olsa atılan demokratikleşme
adımları, söz konusu statükocu kesimi ürkütüyor.
Bu kesimin, Kıbrıs konusunda uzlaşma yönünde
adım atılmasını engellemek için yaptıkları
hatırlarda. Şu anda ise zaten, hükümet üzerindeki
baskılar nedeniyle sorun bir kez daha kitlenmiş
durumda. Kürt sorununda ise Erdoğan’ı “Kürt sorunu
var” dediğine bin pişman ettiler.
AKP hükümeti şimdiye kadar birçok konuda geri adım
attı; ama bunlar şer güçlerini yatıştırmaya
yetmedi. Onlar AKP’yi tümüyle devre dışı bırakmaya,
AB sürecini bloke etmeye yönelik hedeflerine ulaşıncaya
kadar bu kavgayı soğutmayacaklar. Her geri adım
onlara biraz daha güç ve cesaret verecek.
Tüm bu nedenlerle, geri çekilme, dayatmalara evet deme, şantaja
boyun eğme çözüm değil. Çözüm, tam tersine daha
çok demokratikleşmede ve askeri vesayet rejimini sona
erdirmede. Ülkeyi 12 Eylül faşizminin ve daha önceki
darbelerin yarattığı faşist çarktan, bunun
ürettiği çetelerden kurtarmak gerekiyor. Demokratik bir
anayasa gerekiyor. AKP de bunu yaptığı oranda
kamuoyundan ve kitlelerden destek görecektir. Rejimin dümen
suyuna girmek ise, daha öncekiler gibi onu da bitirir.
Özel olarak cumhurbaşkanlığı sorununa
tekrar dönersek, bence bu alanda yapılması gereken,
öfkelerini yatıştırmak için ilahlara kurban
sunmak değil, cumhurbaşkanının halk oyu
ile seçimini mümkün kılacak bir sistem getirmektir. Demokratik
olan da, düğümü çözecek olan da budur. Böylece her seçim
öncesi yaşanan bu tür gerilimler yaşanmaz ve kendine
güvenen meydanlara, halk önüne çıkarak yarışır.
AKP’nin anayasayı değiştirme gücü var ve bunu,
kamuoyundan da destek görerek kolaylıkla başarabilir.
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|