PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..

Kemal Burkay

Eğer normal takvimini izlerse önümüzdeki yılın mayıs ayında yapılacak olan cumhurbaşkanı seçimi üzerine tartışmalar çoktan başladı ve bu nedenle ortam son günlerde daha da ısındı.

Hemen her dönemde ciddi bir soruna dönüşen cumhurbaşkanı seçimini bu kez daha da tartışmalı ve gerilimli kılan, Erdoğan’ın ya da diğer bir AKP’linin bu posta seçilecek olması. AKP’nin TBMM’deki sayısal gücü buna yetiyor. Bu ise laik geçinen kesime göre, “laik cumhuriyetin” önemli bir kalesinin daha düşmesidir. Bu kesim, söz konusu postu AKP’ye kaptırmamak için kılıçları çekmiş görünüyor. Medyadaki birçok yorumcuya göre böyle giderse hem cumhurbaşkanı seçimi, hem de genel seçimler için normal takvim işlemeyecek “demokrasi” gemisi belki bir kez daha alabora olacaktır.

Bu yüzden medyada, aralarında demokrat bildiğimiz kimi köşe yazarları ve yorumcular da olmak üzere birçok kişi, gerilimi düşürmek için hükümeti ısrarla uyarıyor. Bazısı genel seçimlerin öne alınıp parlamentonun yenilenmesini öneriyor. Bazıları ise Erdoğan’ın, daha şimdiden kendisinin veya kendi durumunda (yani AKP’li ve eşi türbanlı) birinin köşke aday olmadığını açıklamasını ve yeni cumhurbaşkanının adı üzerinde uzlaşılmasnı öneriyorlar. Bunlara göre koşullar eşi türbanlı birinin Çankaya’ya çıkmasına uygun değil. Böyle biri seçilse bile cumhurbaşkanlığı yaptırmazlar.  Başta CHP olmak üzere muhalefet kazan kaldırır. Başta ordu olmak üzere askeri ve sivil bürokrasi bu cumhurbaşkanını karşısına alır, boykot eder, güç duruma düşürür. Böyle bir gerilim siyasi istikrarı yok eder, ekonomiyi kötü etkiler ve AB üyeliğini de zora sokar.

Ne var ki bu iki öneri de hem haklı değil, hem de çıkar yol değil. Böylesi bir yöntem en başta, demokratik süreci işletmek istemeyenlere, halkın iradesini tanımayanlara, dayatmalara ve şantaja  teslim olmak olmak demektir.

Cumhurbaşkanını seçmek mevcut anayasaya göre TBMM’nin, yani halk oyuyla seçilmiş parlamentonun hakkı. Söz konusu dayatmalar karşısında bu hakkı yok saymak nasıl bir anlayıştır? Bazıları AKP’nin yüzde 35 oy oranıyla parlamentoda yüzde 60’ın üzerinde bir temsil gücüne ulaştığını söylüyorlar. Şimdi bu nedenle yanıp yakınanlar yüzde 10 barajını koyarken  ve sürdürürken bunu neden düşünmediler? CHP de şimdi, aynen AKP gibi, işine geldiği için bu durumu sürdürmekten yana değil mi? Bu sistemle yeni genel seçimlere gidildiğinde AKP, bu kez belki de yüzde 40 oyla benzer bir sonuç alırsa ne olacak? O zaman sonuçlara saygı gösterilecek mi, bir AKP’linin veya eşi türbanlı birinin cumhurbaşkanı olmasına evet denecek mi?

Hem neden bir AKP’li başbakan oluyor da cumhurbaşkanı olamıyor? Ya da eşi türbanlı olan biri neden bu ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamıyor? Bazıları buna yasal olmayan yollarla ve zorla engel olma hakkını nerden buluyor? Bu durumda genel seçimler ve parlamento tümüyle göstermelik olmaz mı? Eğer böyle olacaksa ülkenin yönetimini doğrudan asker ve sivil bürokratlara bırakıp bu demokrasi komedisine tümden son vermek daha dürüstçe olmaz mı?.

Bu işin bir yanı. Diğer yanına gelince, bir AKP’linin, hele hele eşi türbanlı birinin orada bulunması nasıl oluyor da bu ülkede “laik demokratik cumhuriyeti” tehlikeye sokuyor? Hatta cumhurbaşkanı doğrudan başı türbanlı bir kadın olsa, bu laiklik denen nesneye ne olur?..

Bu yasaklar, bu engeller, bizzat apaçık bir antidemokratik, antilaik uygulamayı, eşitsizliği ve baskıyı göstermiyor mu? Demokrasi ve laiklik karşıtlığı gele gele, başını örten kadında mı somutlanıyor?

Bu saçmadır ve toplumun aptal yerine konması, aşağılanmasıdır.

Önemli olan orada oturanın, ya da eşinin başını örtüp örtmediği, ya da nasıl örttüğü değil, demokrasiye ve temel insan haklarına saygılı olup olmadığıdır. Şimdiye kadar o koltuğu işgal edip de eşlerinin başı açık olanlar, -eskiler bir yana- Bay Evren ve Demirel, ne kadar demokrat ve laiktiler?. Bir faşistin de eşi pekala başaçık olabilir...

Bundan da önemlisi sistem sorunudur. Sistem antidemokratikse başında oturanın yalnız kafasının dışı değil, içi de fazla önem taşımaz. Bu sistem Sezer gibi saygın bir hukukçuyu bile kısa sürede kendine benzetti; muma ve mumyaya çevirdi...

Bu ülke eğer demokrat ve laik olacaksa, Müslümanlık adına kimsenin kadınları baş örtmeye zorlama hakkı olmadığı gibi, laiklik adına başını açmaya zorlama hakkı da olmamalıdır.

Bu ülkede şu ya da bu oranda kadının, kendi isteği ve tercihiyle türban takması ülkeyi laik olmaktan çıkarmaz; ama zorunlu din dersleri çıkarır, Diyanet İşleri Teşkilatı çıkarır ve çıkarmaktadır. Aleviler ve Müslüman olmayan gruplar (Hıristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler), ateistler üzerindeki baskılar, onların inanç alanında yaşadığı eşitsizlik de öyle. Oysa laiklik üstüne bunca fırtına koparan baylar bu konulara değinmiyorlar bile. Laiklik tartışmasını türbana odaklayanlar iç ve dış kamuoyunu aldatıyorlar.

Öte yandan, bugün yaşanan gerilimin temel nedeni tek başına cumhurbaşkanlığı sorunu mu? Erdoğan ve partisi bu konuda geri adım atsa, erken seçimlere gitse veya aday olmasa, eşi türbanlı biri de aday olmayacak diye söz verse, hatta karşı tarafın uygun bulacağı bir ismi şimdiden önerse; yani tüm bu dayatmalara, baskılara boyun eğse bile iş bitecek mi? Kanımca hayır.

Çünkü sorun sadece cumhurbaşkanlığı sorunu değil; hatta işin özü, temeli o değil. Cumhurbaşkanlığı sadece görünürdeki kapışma nedenlerinden biri. Sorun, laik-dinci sorunu, bu kapsamda “dinci” AKP ile “laik” karşıtlarının sorunu da değil. Bu bir sistem sorunu. Toplumdaki demokrasi ve değişim güçleriyle faşizan ve militarist devlet geleneğini temsil eden statüko güçleri arasındaki sorun. Unutmamalı ki bugün hedef ya da karşıt güç sayılan dinci kesim, dün sistemin yedeği idi. Yarın yine olur!

Geçmiş darbelerin, özellikle de 12 Eylül faşist darbesinin ardından konumunu güçlendiren asker-sivil bürokrasi bu gücü ve imtiyazları yitirmek istemiyor. Dindar eğilimli olsun olmasın, seçimle gelmiş bir parlamentoya ve hükümete tabi olmak istemiyor. Özellikle de militarist bürokrasi, bir dizi yasa ve kurumla düzenlenmiş, ya da fiilen geçerli olan, hükümet ve parlamento üstü konumunu, siyasi vesayetini, ekonomik imtiyazlarını yitirmek istemiyor.

Bu ülkede hükümet olan iktidar olamıyor. Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu ve ülkenin tüm öteki önemli sorunlarını siyaset kurumu olarak özgürce ele alıp çözümler üretemiyor. Sistemin onyıllardır oluşturduğu tabular, siyasi partilerin, parlamentonun ve hükümetlerin bile elini kolunu bağlıyor. Başlarının üstünde sürekli ordunun sallandırdığı Demokles’in kılıcı var.

AB adaylığı süreci, düşe kalka ve büyük ölçüde göstermelik de olsa atılan demokratikleşme adımları, söz konusu statükocu kesimi ürkütüyor.

Bu kesimin, Kıbrıs konusunda uzlaşma yönünde adım atılmasını engellemek için yaptıkları hatırlarda. Şu anda ise zaten, hükümet üzerindeki baskılar nedeniyle sorun bir kez daha kitlenmiş durumda. Kürt sorununda ise Erdoğan’ı “Kürt sorunu var” dediğine bin pişman ettiler.

AKP hükümeti şimdiye kadar birçok konuda geri adım attı; ama bunlar şer güçlerini yatıştırmaya yetmedi. Onlar AKP’yi tümüyle devre dışı bırakmaya, AB sürecini bloke etmeye yönelik hedeflerine ulaşıncaya kadar bu kavgayı soğutmayacaklar. Her geri adım onlara biraz daha güç ve cesaret verecek.

Tüm bu nedenlerle, geri çekilme, dayatmalara evet deme, şantaja boyun eğme çözüm değil. Çözüm, tam tersine daha çok demokratikleşmede ve askeri vesayet rejimini sona erdirmede. Ülkeyi 12 Eylül faşizminin ve daha önceki darbelerin yarattığı faşist çarktan, bunun ürettiği çetelerden kurtarmak gerekiyor. Demokratik bir anayasa gerekiyor. AKP de bunu yaptığı oranda kamuoyundan ve kitlelerden destek görecektir. Rejimin dümen suyuna girmek ise, daha öncekiler gibi onu da bitirir.

Özel olarak cumhurbaşkanlığı sorununa tekrar dönersek, bence bu alanda yapılması gereken, öfkelerini yatıştırmak için ilahlara kurban sunmak değil, cumhurbaşkanının halk oyu ile seçimini mümkün kılacak bir sistem getirmektir. Demokratik olan da, düğümü çözecek olan da budur. Böylece her seçim öncesi yaşanan bu tür gerilimler yaşanmaz ve kendine güvenen meydanlara, halk önüne çıkarak yarışır.

AKP’nin anayasayı değiştirme gücü var ve bunu, kamuoyundan da destek görerek kolaylıkla başarabilir.

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006