Demokrasi
Mesud Tek
Türkiye’de, en çok konuşulan konulardan birisi demokrasidir.
Türkiye’nin, en ilginç demokrasi tanımlarının
yapıldığı ülkeler sıralamasının
başında yer aldığına da kuşku
yok.
Türkiye, “gelin” diye nitelendirilen demokrasinin, ona gelin
diyenler tarafından benzetildiği bir ülkedir!..
Demokrasiyi amaca varmak için uğranılan bir durak,
istenildiği zaman inilen bir trene benzeten anlayış
ise, bugün iktidar olmasa bile, hükümettedir.
Bence resmi ideoloji ve tekçi düzen açısından,
demokrasinin en doğru ve uygun tanımı CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal’a ait.
Deniz Baykal Ramazan Bayramı’nın 3. günü, Hürriyet
Gazetesi’nin kendisiyle yaptığı roportajda,
“Evet. Demokrasi de Türkiye’de ulusal bütünlüktür demektir,
kardeşim” diyor.
Baykal’ın bu ifadesi, uluslararası arenada genel
kabul gören demokrasi tanımlarına uymasa da tek
vatan, tek ulus, tek bayrak, tek dil ve tek devlet temeli
üzerinde hazırlanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’(MGSB)ne
cuk diye oturmuştur.
Ekonomik, siyasi, kültür ve diplomatik kararların MGSB
uyarınca alınıp hayata geçirildiği Türkiye’de,
kendisini devletin kurucusu olarak gören bir partiden farklı
bir demokrasi tanımı beklemek, en azından saflıktır.
Zaten CHP’nin demokratik hak ve özgürlükler, insan hakları,
hukukun üstünlüğü gibi değerlere de aldırdığı
yok. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, insan haklarının
tam anlamıyla uygulanması, hukukun üstünlüğünün
sağlanması CHP ve liderini ilgilendirmedi, ilgilendirmiyor.
Onlar için varsa yoksa üniter devlet, kemalist cumhuriyet,
kemalist laiklik, vbleri. Deniz Baykal yönetimindeki 6 Ok’lu
CHP’nin, ötekilerden daha uzun olan devletçilik ve milliyetçilik
oklarını giderek sivrileştirmesi bu nedenledir.
Deniz Baykal’ın demokrasi tanımı, “AB için
yapılan reformlar elimizi kolumuzu bağlıyor,
teröre karşı mücadelemizi zayıflatıyor”
diyen generaller ve polis şeflerini haklı bulan,
AB’yi Türkiye’yi bölmekle suçlayan CHP’nin meşrebine
uygundur.
“Laik cumhuriyeti korumak için gerekirse hak ve özgürlüklerden
vazgeçilir” diyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den
bir demokrasi tanımı istenseydi eğer, ağdalı
hukuk dili dışında, Baykal’ınkinden farklı
birşey söylemezdi.
Kürt halkını inkar, imha ve asimile politikasında
israr etmek, Kürtlerin ulusal demokratik taleplerini “bölücülük”
diye nitelemek, Kürt yurtsever ve demokratlarına “terörist”
yaftası yapıştırmak, insani işte
böyle acayip demokrasi tanımlarına götürür.
Ki, bu tavır sadece uluslararası değerlerden
uzaklaşmaya yol açmaz, aynı zamanda bazı değerlerdeki
yozlaşma ve çürümeyi de gsterir.
Dünya Bankası raporlarına göre, Türkiye’de 1 milyon
500 bin kişi günde 1 dolarla, 13 milyon 500 bin kişi
2 dolarla yaşamak zorunda. Bir başka ifadeyle 16
milyondan fazla kişi yoksulluk sınırı
altında yaşıyor. Bunun sonucu olarak toplumda
hırsızlık, soygun, kapkaç giderek artıyor,
şiddet toplumu teslim alıyor. İşlerin
kaplumbağa hızıyla yürüdüğü Türkiye adliyelerinde,
2004 yılında 1 milyon 54 bin dosyanın karara
bağlanması, hüküm giyenlerin dörtte birinden biraz
fazlasının hırsızlıktan, yüzde 25’nin
yaralamadan mahkum olması, Türkiye’deki çürümenin boyutlarını
ortaya koymaktadır.
Demokrasinin yukarıdaki tanımlarıyla, Kürt
sorununun askeri yöntemlerle şiddet temelinde çözümünde
israrının, bu manzaranın oluşmasındaki
belirleyici rolü tartışılmaz. Ama Türkiye’de
bu duruma son vermeyi, ülkeyi gelişme ve değişim
yoluna sokmayı, demokrasiyi bir durak ve gerektiğinde
inilecek bir tren olarak görenler de başaramazlar. Bu,
demokrasiyi kendisini güvence altına alacak kadar isteyen,
demokratik hak ve özgürlüklerin daha yaygın kitleler
tarafından kullanılması için kılını
kıpırdatmayanların altında kalkacakları
iş değil.
Bunun için Kürtlerin ulusal demokratik haklarını
tanımanın yanısıra, uluslararası
normlara uygun bir demokrasi tanımı yapmak ve bunu
hayata geçirmek için mücadele etmek gerekir.
Yazarın
önceki yazılarından:
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|