Şemdin’in yakalanması,
destanlar, balonlar…
Kemal Burkay
Şemdin Sakık, Nisan 1998’de Güney Kürdistan’dan
alınıp Türkiye’ye getirildikten kısa süre sonra,
onun ifadeleri diye pazarlanan ünlü ”andıç” olayı
yaşandı. Bu ifadeler demokratik çevrelere karşı
kullanıldı. Daha sonra Şemdin bu tür ifadeler
vermeğini açıkladı ve yapılan işin
tümüyle Genelkurmay ürünü bir kampanya, bir psikolojik harekat
olduğu anlaşıldı. Bu konu bir süre önce
Sabah Gazetesi’nin eski sahibi Dinç Bilgin’in açıklamalarıyla
da bir kez daha tazelendi ve ben de –okurlar hatırlarlar-
o dönemde yazdığım, söz konusu kampanyayı
bir düzmece ve komplo olarak niteleyen yazımdan bölümler
yayınladım. (Bakınız: ”Sanki
Herkes Kör, Herkes Zincirlerle Bağlı ” başlıklı
yazım, Dema Nû, sayı 153)
Ama o günlerde bizzat Şemdin’in yakalanma olayı
da Türk medyasında eşi görülmemiş bir askeri
eylem gibi lanse edilmiş, gazetelerde televizyonlarda
günlerce destanlar, menkıbeler anlatılmış,
tamtamlar çalınmıştı… ”Bunu bir Amerika
yapabilir, bir de biz!” türünden övünmelerle…
Bununla ilgili olarak da İstanbul’da çıkan haftalık
Hêvi gazetesinde yazdığım ”Kimin Eli Kimin
cebinde?” başlıklı yazımda şunları
demiştim:
”Şemdin Sakık Türkiye'ye nasıl getirildi?
Türkiye'nin iddia ettiği gibi, şu " Özel Harekat
Birlikleri" denen timlerin Ceymis Bondvari operasyonuyla
mı? Yoksa PKK kaynaklarının söylediği
gibi, Irak KDP ve Türk devleti arasındaki bir uzlaşmayla
mı? Bilemeyiz..
”İlerde gerçekler herhalde anlaşılacak. Şimdilik
şu kadarını söyleyebiliriz ki, kaçırma
operasyonu konusunda Türk basınının kopardığı
gürültü ve anlattığı senaryolar pek şişirme
görünüyor. Aklı başında her kişi biraz
ölçüye vursa bu anlatılanların balon olduğunu
bilir.
”Sözde 40 komando Dıhok'a inmiş, Sakık'ın
kaldığı evi günler öncesinden kuşatmış,
gözetlemeye almış da kimsenin haberi olmamış!
Üstelik de bu ev, kendilerinin dediğine göre, daha önce
PKK'dan ayrılan ve Wejin denen grubun eviymiş. Ne
onların ruhu duymuş, ne KDP`nin! Sonra da Sakık
ve kardeşinin evden ayrılmasını, arabaya
binmesini, kent dışına çıkmasını
beklemişler ve helikopterle gidip önlerinde pusuya yatmış,
korumalarıyla birlikte alıp Türkiye'ye getirmişler...
Hiçbir çatışma olmamış! Üstelik de bütün
bunlar 3,5 dakikada olmuş!
”Bu öyküyü yazanlar çizenler, televizyonlarda heyecanla
anlatanlar, acaba herkesi, Aziz Nesin'in sözünü ettiği
şu ’Yüzde 70’ten mi sanıyorlar?..
”Bu ev dağın başında değil ki,
Dıhok'un ortasında. Sağı solu evlerle
dolu. Üstelik de Vejin, en azından PKK'dan gelecek bir
saldırıya karşı burayı koruyor.
”Ya hayatı dağlarda geçen Sakık, kendini
korumayı hiç düşünmemiş mi? Ya KDP?. Türk medyası
daha ilk günden, gidip onu almak için timlerin harekete geçtiğini
dünya aleme duyururken, o, Sakık'ı korumak için
hiçbir tedbir almamış mı?.
”Hangi açıdan alsanız, kaçırma hikayesi gülünç
düşüyor!
”Düzenin medyası kitlelere moral şurubu şırınga
etmek için dilediği yalanı uydurabilir. Bu gayet
normal! Bu olayın, bizim merak ettiğimiz bir yanı
şu: Bu işte Sakık'ın da onayı var
mı yok mu? Sakık gönüllü mü gitti gönülsüz mü? İki
ihtimal var: Birincisi, Sakık KDP ile TC arasındaki
"dostça" bir pazarlıkta harcandı. İkincisi
ise, bu pazarlıktan onun da haberi vardı ve bu senaryo
daha KDP'ye sığınmadan önce yazıldı!
Yani herkesin onurunu kurtaracak ve Türk tarafına büyük
bir kahramanlık hikayesi sağlayacak bir çözüm...”
(Hêvi, 18 Nisan 1998, sayı 73).
Şemdin Sakık’ın yakalanmasına ilişkin
öykü, kendi ağzından ve şu günlerde basında
yer alıyor. Şemdin’in kaldığı eve
gelen KDP Dıhok temsilcisi, ”Mesut Barzani Erbil’de ve
seninle görüşmek istiyor,” diyerek onu ve kardeşini
bir araçla yola çıkarmış. Yolda ovalık
bir yerde, ”motorun hava yaptığı” bahanesiyle
durmuşlar ve o anda yanlarına gelip duran bir başka
araçtan inen beş kişi silah tehditiyle onu ve kardeşini
alıp, iğneyle de uyuşturup yarım saat
kadar ötede kendilerini bekleyen bir Türk helikopterine bindirmişler…
Şemdin kaçırma olayını böyle anlatıyor
ve bu ekibi yöneten kişinin de ”Yeşil” kod adlı
JİTEM elemanı Mahmut Yıldırım olduğunu
söylüyor.
Şemdin’in dedikleri eğer doğruysa, bu kaçırma
olayı üzerine Türk medyasınca o tarihte ve günler
boyu servis edilenlerin gerçekten balon olduğu anlaşılıyor.
Ortada kahramanca ve ”eşi görülmemiş” operasyon
filan yok. Bu da, Öcalan olayında olduğu gibi, bir
paketlenip teslim edilme olayı..
Elbet, gerek andıç olayı, gerekse bu yakalama
destanı, ”münferit vaka” değiller; bunlar, bu ülkede
sıkça karşılaştığımız,
halkı yalanla yönlendirmeye yönelik yüzlerce olaydan
sadece ikisi. Bu, sistemin yönetme tarzı.
Kendisinden hep ”PKK’nın ikinci adamı” diye söz
edilen Şemdin’in bu şekilde yakalanması, ya
da Türk devletine teslim edilmesi, kime ya da kimlere yaradı?
Bunlardan biri elbet PKK’dır. Buna en çok sevinen Öcalan
oldu. Zaten, daha Şemdin yakalanmadan önce, Türk devletine
hitaben, ”sizde namus varsa gider alırsınız!”
diye yol gösteriyordu. Söz konusu yazımda bununla ilgili
olarak da şöyle diyordum:
”Eğer Şemdin kaçıp KDP'ye sığınmakla,
PKK'ya ya da Apo'ya karşı bir şeyler yapacak
idiyse, bu kaçırma onu önledi. Yani tam da PKK'ya ve
Apo'ya yaradı. PKK, şu "özel harekat birliği"
denen Bond ve Rambolara ne denli teşekkür etse azdır!..
”Eğer öyleyse, Apo şimdi ellerini oğuşturuyor
ve bayram ediyordur!..
”Bundan sonra PKK'dan kimse cesaret edip de KDP'ye sığınamaz..”
Peki, Türk devleti, PKK içinde veya dışında
ona karşı bir muhalefetin oluşmasını
istemez mi? Olayın püf noktası da bu zaten: istemez!
Daha Öcalan yakalanıp İmralı’da tam bir denetime
ve hizmete alınmadan önce de Türk devleti Kürt hareketinde
PKK’ya bir alternatif oluşmasına karşı
idi. Savaş alanını bırakıp, PKK’dan
kaçıp Güney’e sığınan Şemdin’in peşine
düşerken, amaç salt bir öç alma, hesap sorma olayı
değildi. Rejim Kuzeyli Kürtlerin güneyde barınma
ve gelişme ortamı bulmalarından her zaman
kaygı duydu, bugün de duyuyor. Bu nedenledir ki Güney’e
sığınmış ötekileri de aynı yöntemle
ABD’den veya Kürt yönetiminden almaya çalışıyor.
Bu nedenledir ki, Apo’nun bile, daha yıllar önce, ”Şemdin
gibi kaçmaya hazır çokları var” dediği bir
bölüm PKK komutanı PKK’dan ayrılıp KDP veya
KYB’ye sığınmayı göze alamıyor… Şemdin
dağda yakalanmadı, orada, Dıhok-Erbil arasında
yakalandı; bunu biliyorlar…
Rejimin onlara sunduğu sadece iki seçenektir: Ya Apo’nun
ardından gidecekler, yani dağda olacaklar, ya da
zindanda…
Rejim PKK’yı tam istediği köşeye sıkıştırmış.
Politik ve ideolojik olarak teslim almış, ama yine
de bir genel af çıkarıp barışçı siyasal
yaşama katılmasını engelliyor. Onu dağda
tutuyor, hem arasıra, gerekli olduğunda, terör var
demek, kamuoyu oluşturmak için dövüşler tertipliyor,
ortalığı ısıtıyor, hem de PKK’yı
ayakta tutarak kitleleri oyalıyor, Kürt saflarında
sağlıklı ve etkin bir muhalefet oluşmasını
engelliyor.
Kürt halkını, Türk halkını ve dünya
kamuoyunu aldatmaya yönelik psikolojik harekatlar ise devam
ediyor.
Peki aldatabiliyor mu? Evet, ne yazık ki!..
................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|