Hürriyet’in tehlike çanları!
Kemal Burkay
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök, 7 Temmuz tarihli ve “Dikkat! Bir felakete
gidiyoruz” başlıklı yazısında Türkiye
ile ilgili tehlike çanları çalıyor.
Özkök, merkezi Amerika’da olan ciddi bir araştırma
kuruluşunun dünya ölçüsünde yaptığı ve
değişik ülkelerde kamuoyunun eğilimlerini saptayan
bir anketin sonuçlarını veriyor ve şöyle diyor:
“Bu araştırmanın Türkiye
ile ilgili sonuçlarını okuyunca inanın korktum.
Eğer bu araştırma Türk halkının gerçek
duygularını yansıtıyorsa, bir felakete
gidiyoruz.
Araştırma şu gerçeği
ortaya koyuyor:
Biz Türkiye’yi Müslüman dünyasının
“en makul” üyesi sanıyorduk. Meğer bu bir
illüzyon, bir yanılsama imiş. Tam aksine Türkiye’nin
kimyası bozuluyor. Daha şimdiden Müslüman dünyanın
“en fanatik”, en fazla”düşmanlık”
üreten ülkesi haline gelmiş.”
Özkök daha sonra araştırmadan rakamlar
veriyor. Buna göre Yahudiler hakkında olumlu görüşe
sahip Türklerin oranı sadece yüzde 15...
Hıristiyanlar hakkında da olumlu düşünenlerin
oranı hemen hemen aynı: yüzde 16... Oysa bu oran
Mısır’da yüzde 48, Endonezya’da yüzde 64, Ürdün’de
yüzde 61... Pakistan’da bile yüzde 27...
Müslüman dünya içinde Türkler, Hıristiyanlara
karşı en olumsuz bakan halk olarak ortaya çıkıyor...
Araplara olumlu bakan Türklerin oranı
da yarıdan az: yüzde 46... Buna karşılık,
göçmen Arap ve Müslüman nüfusla ciddi sorunlar yaşayan
Hıristiyan batı ülkelerinde bile bu oran Türkiye’den
daha iyi. Örneğin İngiltere’de yüzde 56, Fransa’da
yüzde 68...
Demokrasi konusunda da Türk kamuoyunun durumu
iç açıcı değil. Şöyle diyor Özkök:
“Türkiye’nin Müslüman dünyanın en demokratik
ülkesi olduğuna inanıyoruz değil mi? Ama Müslüman
ülkeler içinde, demokrasiye en az inanan insanlar yine Türkler.
Halkın sadece yüzde 44’ü, ülkesinde “demokrasinin
işleyebileceğine” inanıyor.
İslami köktenciliğin gelişmesinden
en az rahatsız olan halk yine Türkler...”
Özkök, tehlike çanları çalmakta haklı;
bu araştırmanın sonuçları Türk kamuoyunun
durumu bakımından dehşet verici bir manzara
ortaya koyuyor, demokrasi ve çağdaşlık palavralarını
yerle bir ediyor. Başka halklara, başka dinlere
karşı dünyada eşi az görülür bir düşmanlığı,
ırkçılığı gösteriyor. Hani siyahlar,
Rumlar, Ermeniler filan sorulmamış, bir de onlar
sorulsa kim bilir rakamlar nereye inerdi!. Ankette elbet,
yabancılara bakışı böylesine olumsuz olmayan
Kürtlerin oyu da var; onlarınki düşülse rakamlar
herhalde çok daha aşağıya iner...
Yazısının sonunda ise Özkök,
“Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin bu araştırmayı
dikkatle okumasında yarar var,” diyor. Ülkede Hıristiyan
düşmanlığının büyüdüğünden,
şurda burda yüze vuran Hıristiyan din adamlarına
yönelik saldırı ve cinayetlerden söz ederek şöyle
devam ediyor:
“Bu nefret haritasında kendisini solcu,
ulusalcı sanan çok sayıda insanın da tapulu
arazisi var.”
Bu yazı, Özkök bakımından belki
de hayatında yazdığı –eğer tek değilse-
en gerçekçi yazı. Yine de inandırıcı değil.
Çünkü Özkök bu ürkütücü durumun nedenlerine değinirken
Türk düzen basınının, özellikle de yönettiği
gazetenin ve kendisinin rolünden hiç söz etmiyor.
Besbelli Türkiye kamuoyu bu duruma bir günde
gelmedi. Başka halklara karşı düşmanlığı,
ulusal egoizmi, ırkçılığı şekillendiren,
besleyen yüzyıllık politikalar var. Bu ülkedeki
kadar çılgınlığa varan şovenizm kampanyalarının
başka ülkelerde örneğini bulmak güçtür ve Hürriyet
gazetesi hep bu tür kampanyaların başını
çekmiştir.
Bu ülkedeki militarizm propagandası ancak
Nazi Almanyası ile kıyaslanabilir.
Türkiye ulusal yapılanmasını,
başka halkları yok etme, onlara düşmanlık,
onları yok sayma ve zorla eritme (asimilasyon) üzerine
kurdu.
Bu ülkede Rumlara, Bulgarlara, Sırplara
ve öteki Balkan halklarına karşı sürekli bir
nefret pompalandı; çünkü bu halklar Osmanlı’ya karşı
bağımsızlık mücadelesi vermişlerdi,
suçları buydu. Araplara karşı da öyle, “Türk
ordusunu arkadan hançerlemiş”lerdi.. Oysa Arapların
yaptığı da yine bağımsız olma
çabasıydı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında
Rumlar sürüldü, Ermeniler kırımdan geçirildi ve
sürüldü. Ama bugüne kadar ne Rumlardan, ne Ermenilerden özür
dilendi. Aksine Rumlara ve Ermenilere karşı bir
nefret yıllar yılıdır canlı tutuluyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi
ve Hıristiyanlara karşı Aşkale kampı
düzenlendi, Nazi kamplarının bir benzeri... 1950’li
yıllarda 6-7 Eylül olayları yaşandı...
1974’te Kıbrıs’ın yarısı işgal
edildi ve Rumlar etnik temizliğe uğratıldı...
Bu arada ülkede kalabilmiş Rum ve Ermenilerin çoğu
da korkudan göç ettiler. Kalmakta direnenler ise, Hrant Dink
olayında olduğu gibi hala hapislerle, linç tehditleriyle
yüz yüze.
Bu arada, hep benzer uygulamalara hedef olan,
baskı gören Süryanileri ve Yezidi Kürtleri unutmamak
gerekir. Baskılar nedeniyle nüfusları giderek yok
olmaya yüz tuttu, çoğu ülkelerini terk edip göçmen durumuna
düştüler.
15-20 milyonluk Alevi kitlesine yönelik baskılar
ise malum; günümüzde de sürüp gitmekte.
Kürt ulusuna bir bütün olarak yapılanları,
ulus ve de halk olarak yok sayılmamızı, dilimizin
kültürümüzün yasaklanmasını, hak ve özgürlük istediğimizde
ikide bir kırımdan geçirilmemizi, sürgüne tabi tutulmamızı,
ormanlarımızın bile yakılıp kül edilmesini
tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Ancak şunu söylemeliyim,
yabancı düşmanlığının, Yahudi
ve Hıristiyanlara karşı düşmanlığın
son dönemde bu derece artmasında, izlenen Kürt politikasının
çok büyük etkisi var. Örneğin bu ülkenin kamuoyu düne
kadar Amerika’ya ve Amerikalılara hayranken, şimdi
neden durum bu kadar tersine döndü? Türk rejiminin askeri
ve sivil sözcüleri ve Türk basını, Irak ve Güney
Kürdistan’daki gelişmelerin buna yol açtığını
gizlemiyorlar.
Baylarımız Kemalisti-İslamcısıyla,
liberali, sosyal demokrat geçineni ile bir Kürt devleti paranoyasına
yakalanmışlar. ABD Saddam rejimini yıkmakla,
Güney Kürtlerinin özgürleşmesine yol açtı; buna
deli oluyorlar. ABD’yi açıkça Kürtleri terk etmeye çağırıyorlar;
o zaman Kürt baharı kavrulacak, Kürtler yeniden zincire
vurulacak, onlar da bayram edip ABD ile yeniden dost olacaklar!
Kürtlere dost olanlar onların düşmanı!
Hatta Avrupa Birliği’nden sovumanın baş nedeni
de bu.. AB’deki demokrasi ve özgürlük ortamı, Kopenhag
Kriterleri onları müthiş ürkütüyor, Sevr paranoyası
canlanıyor..
Kürtler birtakım hak ve özgürlüklerden
yararlanacak diye adamlar demokrasiye düşman oldular!
Kürtlere düşman olanlar ise onların
dostu! Zaten gönülleri İran’dan, Suudi Arabistan’dan,
Hamas’tan yana olan İslamcılar bir yana, Kemalist
takımı, hatta, sözde Marksist olan ve olmayan birtakım
“sollar” bile, bu yüzden şimdi İran’ın mollalar
rejimi ve Suriye Baası ile, hatta Irak’ın kafa kesmecileri,
bombacılarıyla gönül ve kader birliği halindeler!..
Böyle bir ülkede yabancı düşmanlığı
olmaz da nerede olur?.
Böyle bir ülkede ırkçılık olmaz
da nerede olur?.
Böyle bir ülkede şovenizm zirvede olmaz
da nerede olur?.
Bu ülke hükümeti ve muhalefetiyle, okulu ve
camiiyle, basınıyla hep militarizme, ırkçılığa,
şovenizme yatırım yaptı. Kitlelerin beyni
hep böyle yıkandı. “Türkün Türkten başka dostu
yok!” dendi. “Ne mutlu Türküm diyene!” dendi. “Bir Türk dünyaya
bedel!” dendi.
Dünya Türklerden ve Türk düşmanlarından
ibaret gösterildi. Başka halklara, başka dillere,
başka inançlara karşı tolerans hiç var olmadı.
Halklar arası barış ve dostluk
düşüncesi hiç işlenmedi. Hep savaşa, nefrete
yatırım yapıldı.
İşte sonuç bu!
Neden şaşıyorsunuz bayım?..
Deve dikenleri ektiniz, buğday başağı
veya gonca gül mü derleyecektiniz?
Tehlike çanlarını çalın, hem
de iyi çalın, buna ihtiyacınız var; ama bu
bataktan çıkışın yolunu da biliyor musunuz?
Biz yıllardır bunu anlatmaya çalıştık,
ama aldırmadınız. Üstelik sözlerimize, görüşlerimize
ambargo koydunuz. Halkı yalanla beslediniz...
Başkalarının varlığına,
rengine, diline, inancına katlanmadınız. Başkalarıyla
barış ve eşitlik içinde yaşamaya gönlünüz
razı olmadı.
Hamlet’in ünlü sözünü –ufak bir eklemeyle-
hatırlarsak: Adam olmak ya da olmamak, işte sorun
bu!
|