PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Kırk katır mı, kırk satır mı?..

Kemal Burkay

””Kırk katır mı, kırk satır mı?” başlıklı bir yazı yazmayı düşünürken, Can Dündar’ın 23 Mayıs tarihli Milliyet’teki ”Yeşil Ampul İle Kızıl Elma Arasında” başlıklı yazısı aklıma geldi. Can yazısının başında şöyle diyordu:

”Din motifli çatışmalar... Demokrasiye yönelik komplolar...
’Derin’ kökleri olan kanlı provokasyonlar...
20. yüzyılı bunlarla tükettik.
Ve acıyla görüyoruz ki, aynı tezgâh, kanlı bir miras gibi 21. yüzyıla aktarılıyor.”

Evet, aynen böyle. Biz de yıllardır bu ikisi arasında bir çıkış yolu arıyoruz.

Aslında benim, böylesi bir başlıkla yazdığım ilk yazı değil bu. 8 Mart 1997 tarihli haftalık Hêvî gazetesinde yazdığım yazının başlığı da benzer: ”Ne Kırk Katır, Ne Kırk Satır”… O zaman Refahyol koalisyonu (RP-DYP) hükümetti ve militarist-laikçi kesim yine irtica kazanını kaynatıyordu. Söz konusu yazımda şöyle demiştim:

”Bu ülkede, değme faşist rejimin bile ağzını açık bırakacak derecede acımasız, kirli, hayasız bir diktatörlük zaten öteden beri geçerli. RP’nin yapmaya çalıştığı ise, sarsılan dengelerden yararlanıp iktidara ortak olmaktır. RP adil düzen ve benzeri demagojik sloganlarına karşılık, bu yoz ve zorba sistemle cebelleşmeye hiç de niyetli değil. RP demokrasi savaşımı vermiyor. Kirli savaşa son vermek, demokratik bir anayasa yapmak, düşünce özgürlüğü, işkencenin son bulması ve benzeri, ülkenin geleceğini ilgilendiren hiçbir istem uğruna mücadele etmiyor. (…) RP türban, Taksim’e cami ve benzeri karın doyurmayan, ama kitlelerin dini duygularını gıdıklayan çıkışlarla tam bir din bezirganlığı yapıyor…”

Aradan on yıla yakın zaman geçti, bugün yine türban sorununu tartışıyoruz. RP’den doğma, sözde değişime uğramış AKP de bugünün gündemini türbanla dolduruyor…

Elbet türban dün bir sorundu bugün de öyle, onu AKP yaratmadı denebilir. Bu, ”karın doyurmasa” da özgürlük alanına giren bir sorun, yasaklar sürdükçe haklı olarak var olacak da denebilir. 

Ama AKP’nin, başkalarından devraldığı bu dört başı mamur faşist sistemde, türban sorunundan, kuran kurslarından ve imam hatiplilerin üniversitelere girme hakkından öte bir ”özgürlük” sorunu var mı? AKP, kendisinden öncekilerin de yaptığı gibi, AB’nin zoruyla attığı bazı göstermelik adımların ötesinde, bu sistemi değiştirmek, demokratikleştirmek için ciddi bir çaba gösteriyor mu?

Sorun sadece ”yapamamak”tan, militarist ve statükocu güçlerin ve de derin devletin engellemesinden kaynaklanmıyor. AKP’nin kendisi de ötekiler kadar statükocu, hatta bazı konularda onlardan daha da tutucu. Örneğin, tam da derin devletin pervasızca provokasyonlarla AKP’yi boğuntuya getirmeye çalıştığı şu günlerde Diyanet İşleri Başkanı’nın Alevilerle ilgili açıklamasına bakın:

”Aleviler namaz kılmalı, oruç tutmalı!”

Bay başkan’ın, okullardan zorunlu din derslerinin kaldırılmasını ve Alevi inancına yönelik ayrımcılığa ve baskılara son verilmesini isteyen Alevi kitlesine, bu ülkenin yaklaşık 15-20 milyon insanına verdiği cevap işte bu! Bay Başkan, Alevilerde cami kurumu olmadığını, onların namaz kılmadığını, 30 günlük ramazan orucunu tutmadıklarını (Alevilerin kendilerine özgü 12 günlük bir oruçları var), bu işin yüzlerce yıldan beri böyle süregeldiğini bilmezden geliyor.

Bu tutumun Alevilere yönelik AKP politikasını yansıttığına kuşku yok. AKP liderleri de öteden beri çeşitli açıklamalarla Alevilerin kendilerine özgü ve farklı inanç özelliklerini hesaba katmıyorlar. Okullardan zorunlu din derslerini kaldırmak için kıllarını kıpırdatmıyorlar. Üstelik bunu isteyenlere öfkeleniyorlar.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin çelik, daha yeni, zorunlu din derslerine itiraz edenlere şunu diyor: ”Kendini Müslüman saymıyorsan girme bu derse kardeşim, Müslaman değilim diye dilekçe ver!..”

Bayımızın din özgürlüğü anlayışına bakın!

Peki sayın Çelik, Aleviler de sana, ”şu namazı orucu bırak da cemevine gel, doğrusu budur, Müslümanlık da budur!” deseler hoşuna gider mi?. Çünkü onların büyük bir bölümü böyle inanıyor.

Kaldı ki Alevilik Müslümanlığın bir mezhebi mi, yoksa apayrı bir din mi, bu bir yana, ama dilekçeyi din dersi almak isteyenler verse nasıl olur?

Aslında doğrusu, laik bir ülkede okullarda din dersinin olmamasıdır. Bunu varsın kişinin ailesi versin. Ya da kişi reşit olunca yolunu seçsin; dindar mı olacak, olmayacak mı, olacaksa  hangi dini seçecek?..

Bu işinize gelmez değil mi; taze çocuk beynini dilediğiniz tezgahtan geçireceksiniz, kendiniz gibi yapacaksınız.. Biri kışlada yapacak bunu, öteki camide.. Tek renk, tek biçim… Katı, sekter, hoşgörüsüz…

Sizin kafa yapınızla yetişenler de işte Trabzon ve Samsun’da olduğu gibi papaz öldürür ve yaralar. Bunu yapanlara ”meczup” diyorsunuz. Aslında asıl meczuplar onlar mı, yoksa onları üretenler mi?

Yine, tam da şu günlerde, İçişleri Bakanlığı’nın tüm valiliklere gönderdiği bir gizli genelge, anadilde eğitim istemini ”bağımsız Kürdistan ve Kürt ulusu yaratma” amaçlı ve PKK ile bağlantılı gösteriyor. Ayrıca ilk, orta ve lise dengi okullarda, ”PKK’ya karşı mücadele kapsamında” öğretmenlerden komiteler oluşturulmasını, Kürt kökenli öğrencilerin eğilimlerinin araştırılmasını ve onlara karşı tedbirler öneriyor. 

Bu genelge birçok bakımdan tam bir skandaldır. Bir kere anadilde eğitim uluslararası anlaşmalarda ve bu arada Kopenhag Kriterleri’nde yer alan bir haktır. Bunu ”terörist ve bölücü” türden bir suç saymak, ancak yıllardır Kürt dilini ve kültürünü yok etmeye çalışan ilkel ve barbarca bir anlayışın ve uygulamanın ürünüdür.

Öte yandan, okullarda öğretmenlerden Kürt çocuklarının tespit edilmesini, eğilimlerinin araştırılmasını ve ”bölücü örgütlerin” etkisinden kurtarılmaları için özel tedbirler önermek, okullarda ırkçı bir ayrımcılığı, öğretmen ve öğrencilere yönelik bir muhbir ağını, polisiye metotları geçerli kılmak demektir. Bu tümüyle faşizan bir uygulamadır. Demokrat öğretmenler, bu tür uygulamaların 12 Eylül döneminde bile eşine rastlanmadığını belirtmektedirler.

İçişleri Bakanlığı’nın bu son marifeti, AKP hükümetinin Kürt sorununda militarist güçlere, derin devlete teslimiyetinin yeni bir örneğidir. Öyle anlaşılıyor ki ”terörle mücadele” adı altında, Kürt halkının her türlü hak istemi engellenmek isteniyor. Ülke geçmişte bile eşine az rastlanan boğucu bir yasaklar atmosferine sürükleniyor ve AKP iktidarı kuzu kuzu bu faşizan uygulamalara evet diyor.

Bu iki örnek bile AKP iktidarını, demokrasi anlayışı bakımından derin devletten, militarist güçlerden ayırmanın zor olduğunu gösteriyor. İnsan, haklı olarak bunların farkı ne, diye düşünüyor. Ne bir taraf, iddia edildiği gibi çağdaş, ne de öteki taraf demokrat. Her iki taraf da çağdaşlıktan, demokratlıktan uzak mı uzak. Sözde laik cumhuriyeti savununların laikliği iğreti; laikliği hiçe indiren kurumlarda (örneğin Diyanet İşleri Teşkilatı) ve uygulamalarda (örneğin zorunlu din dersi) onların imzası var. AKP’ye gelince, türban, Kuran kursları, imam hatip okulları, içki yasakları ve benzer takıntıların ötesinde rejimle tam bir uyum içinde.

Bu durumda aralarındaki kavganın, bu ülkede özgürlük, demokrasi, ekmek ve iş, bir başka deyişle, insanca bir yaşam isteyen geniş yığınların kaderiyle bir ilgisi yok. Geniş yığınlara ne generaller özgürlük ve çağdaş bir yaşam sunabilir, ne de AKP anlayışında bir iktidar. Bunlar kırk katırla kırk satırı temsil ediyor ve bizim herhalde bunlardan birini tercih etmemiz gerekmiyor.

Peki Kürt halkı, Alevi inancındaki yurttaşlar, Hıristiyanlar, Yezidiler ve farklı inançlardan öteki insanlarımız; Türkiye’nin geniş emekçi yığınları; iyi bir gelecek, eğitim, iş bekleyen gençler; demokratik, çağdaş bir ülkede yaşamak isteyen aydınlar; yani bu ülkenin geniş halk yığınları bakımından çıkar yol ne?  Bu da sık sık sorduğumuz bir soru ve aslında bizim sorunumuz. Buna çözüm bulmak bizim işimiz; bu ne generallerin, ırkçı-şoven kızıl elmacıların, ne de dünyaları Türban ve benzeri takıntılarla sınırlı olanların sorunu. Bu, demokrasi güçlerinin, emekçilerin, aydınların, başta Kürt halkı olmak üzere farklı etnik grupların, başta Aleviler olmak üzere farklı inanç gruplarının geniş bir birliğini, yeni ve güçlü bir demorasi hareketini gerektiriyor.

Ne yazık ki bugüne kadar bunu başaramadık. Eğer böyle giderse ”kırk katır mı-kırk satır mı” başlıklı yazıları, ömrümüz vefa ederse, daha uzun yıllar yazacağız demektir!

Yazarın önceki yazılarından:
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?
Şemdin’in yakalanması, d.
estanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
PSK Bulten © 2006