PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Terör ve PKK bahane
Hedefler çok başka…

Kemal Burkay

Başbakan Erdoğan’ın son günlerde iki önemli konuda yine frenleri attı. Biri İsrail-Filistin çatışmasıyla, öteki Kürt sorunuyla ilgili olarak.

Türkiye Hamas’ın kaçırdığı İsrail askerinin serbest bırakılması ve sorunun daha da büyümemesi için bir süreden beri devrede idi, bir tür arabulucu rolü oynamaya çalışıyordu. Ancak İsrail Hamas’ın ve ardından Hizbullah’ın son eylemlerine ve kaçırılan askerlere tepki olarak Filistin’de ve Güney Lübnan’da orantısız şiddet kullanıp çok sayıda sivilin ölümüne ve alt yapının yıkımına yol açınca, Erdoğan, arabulucu rolünü filan bir yana itip öfkesini dışa vurdu.

“İsrail ne yapmak istiyor, Filistin halkını yok etmek mi?!” dedi.

Erdoğan kolayca öfkelenen ve öfkesini denetlemekte zorluk çeken biri. Sık sık öfkeyle dilinin ucuna gelen sözleri sıralayıveriyor. Bu sözler aynı zamanda onun ve AKP’nin gönlündekini de ifade ediyor. Erdoğan’ın ve partisinin gönlü elbet Filistinlilerden, aynı zamanda Hamas ve Hizbullah’tan yana.. Türkiye’de hükümet etmenin, ABD ve İsrail’le zorunlu ilişkilerin bir gereği olarak İsrail-Filistin arasında tarafsız bir konumda görünme çabasına rağmen, pratikte bu kolay olmuyor, zaman zaman açık veriyor, İsrail’e sert eleştiriler yöneltiyor ve taraf durumuna geliyor. Bu kez de öyle oldu.

Bu çıkışın üzerinden daha iki gün geçmeden bu kez de Bitlis ve Şırnak’ta, mayın patlaması ve çatışma sonucu ölen 13 askerin yarattığı öfke Erdoğan’ı Artvin’deki mitingde yakaladı. Görünüşte “teröre” ve PKK’ya, ama gerçekte Kürt halkına meydan okudu. “Şimdiye kadar demokratik yöntemlerle sonuç almaya çalıştık, ama artık durum tahammül edilir gibi değil!” dedi. Arkasından ekledi: “Umarım duygularım aklımın önüne geçmez!..”

Oysa zaten bu sözlerle duygular aklın önüne geçmişti bile..

Sorun elbet, bir ara Erdoğan’ın da kabul ve itiraf ettiği gibi, Kürt sorunudur. Erdoğan’ın kendi hükümeti de dahil, Türk devleti bu sorunu demokratik yöntemlerle çözmek için ne yapmıştı? Kürtlerin varlığının inkarı ile, yasaklarla, zoraki asimilasyon çabalarıyla, kırımlar ve sürgünlerle geçen 80 yıl bir yana, son 6-7 yılda olanları hatırlamak yeter. Öcalan yakalandıktan sonra rejimin hizmetine girdi, PKK silahları susturdu ve devletin de onayı ile –500 kişi dışında- silahlı güçlerini, kendilerinin “Kuzey Irak” dedikleri Güney Kürdistan’a çekti. PKK, hizmetteki Apo’nun yönlendirmesi ile bağımsızlıktan, hatta federasyon, otonomi gibi taleplerden vaz geçti; üniter devleti, Kemalizmi savunur oldu. Adını bile terk etti, KADEK, Kongra Gel gibi adlar aldı; barış ve demokrasi şampiyonu kesildi. Bir genel af çıkarın, dağdakiler gelip silahlarıyla birlikte teslim olsunlar, dedi…

Bundan iyisi, Türk tarafı bakımından can sağlığı idi! Eğer terör dediği şeyin sona ermesini istiyorsa, daha ne isterdi?. Ama rejim ne yaptı? Bir genel afa asla yanaşmadı. Ne PKK’yı ve başka Kürt örgütlerini, ne legal partileri ve seçilmiş belediye başkanlarını muhatap aldı. PKK’yı kışkırtıp onun eliyle Güney Kürdistan’ın istikrarını bozmaya çalıştı. Aynı amaçla ABD’ye ve Güney’deki Kürt yönetimine, PPK’yı vurmaları için çağrı yapıp durdu.

Militarist kesim baktı ki bu sakin ortamda Türkiye AB’ye yöneliyor, ülkenin demokratikleşme tehlikesi (!) var, imtiyazlar, daha doğrusu ülke yönetimindeki hegemonya elden gidiyor, PKK terörüne yeniden ihtiyaç duydu. Güdümündeki Apo’yu harekete geçirdi. PKK’ya adını geri verdi. Ordu bağlantılı çeteler eliyle orda burda bomba patlatmaya ve PKK’ya yüklemeye başladı. (Şemdinli bunun kanıtıdır). Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın değişik yerlerinde eylemsiz bekleşip duran PKK gerillalarının  üstüne üstüne gitti ve onları avlamaya başladı. Muş yöresindeki 14 gerilla’nın imha edilmesi bunlardan biriydi. Buna karşı Diyarbakır ve öteki Kürt kentlerinde tepkiler yükselip gençler ve çocuklar sokağa dökülünce de, İsrail’in yaptığı türden “orantısız bir şiddetle” üstlerine yürüdü, onlarcasını katletti.

Ardından Terörle Mücadele Yasası ağırlaştırılarak devreye kondu.

Sorunları demokratik yöntemlerle çözme tarzı bu mudur?

Bundan ötesi, yani “sabır taşınca” olacaklar nedir? Besbelli, 1980’li, 90’lı yıllarda olduğu gibi vurma kırma, köy yakıp boşaltma, kent ve kasabaları altüst etme, “faili meçhul”ler, yargısız infazlar, toplu kıyımlar, sınır ötesi operasyonlar vs…

Nitekim yıldırım hızıyla Terörle Mücadele Kurulu ve Hükümet toplandı, sınır ötesi operasyon kararı alındı, ABD ve Irak’a notalar verildi.. (Eğer ültimatom değilse!)

Ancak, bu tür yöntemler çözüm olacak mı? Olmadığı, son yirmi yılın o “demokrasi dışı” uygulamalarından belli değil mi?

Türk ordusu geçmişte, Saddam’la yaptığı anlaşmalar ve Güneyli Kürt partilerinin de zaman zaman onayını ve desteğini alarak PKK’ya karşı kaç kez büyük güçlerle sınır ötesi operasyon yaptı. Ama bunlar PKK’yı bitiremedi. Şimdi Kandil Dağı’na bir sefer yapmakla düğüm mü çözülecek?

Kaldı ki, Türk basınından bazı sağduyulu kalemlerin de dile getirdikleri gibi, bu eylemler sınır üzeri gerçekleşen vurkaç eylemleri değil. Şırnak’tan, Van’dan Diyarbakır, Mardin, Muş, Bingöl ve Dersim’e, hatta Gümüşhane’ye kadar iç kesimlerde oluyor. Üstelik Bitlis’teki mayın patlamasında korucu parmağı saptandı. (Şemdinli bombalamalarında JİTEM’in yakalanan eli gibi…)

Demek ki sorun Güney Kürdistan’a sefer yapmakla çözülecek türden değil. Sorun içerde, hatta teröre gerek duyan, bu yüzden PKK’dan el edemeyen, o yapmadığı zaman da onun adına kendisi eylem yapan Ankara’da!

Ankara açısından niyet de, hesap da teröre ya da PKK’ya son vermek değil zaten. PKK ve ondan kaynaklandığı ileri sürülen terör bu işte sadece bir bahane. Bununla, birbiriyle bağlantılı şu hedeflere varılmak isteniyor:

1-     AB sürecini bloke etmek, militarist kesimin hegemonyasını ve bir bütün olarak statükoyu, baskı rejimini sürdürmek;

2-     Kürt halkına içerde ve sınır ötesinde soluk aldırmamak…

Sınır ötesine, yapılmak istenen sefer de bu amaçlıdır. Rejim başından beri Güney Kürdistan’daki Kürt oluşumunu –ister otonomi, ister federasyon olsun- boğmak için fırsat aramaktadır. Erdoğan’ın şimdi kendisini milliyetçi dalgaya tam gaz kaptırıp, şahinleşip, “İsrail’in yaptığını biz neden yapmayalım!” diye  kükremesi ve bir yandan İsrail’i öfkeyle suçlarken, diğer yandan örnek alması, bu duygu ve düşüncelerin dışavurumudur.

Erdoğan, sorunun çözümü için neden, o denli eleştirdiği İsrail’i örnek alıyor da, İspanya’yı, Katalan ve Bask sorunundaki çözüm biçimini almıyor? Neden Belçika’yı, İsviçre’yi, Kanada’yı, yani dünyamızdaki uygar ve sonuç veren örnekleri almıyor?.

Ankara bakımından yukardaki iki hedefe, yine onlarla bağlantı içinde olan bir üçüncüsünü eklemek gerekir: Bölgede statükonun değişmesini engellemek.

Evet, sözde Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) yanlısı Türkiye bu projeye en az İran, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan kadar karşı. Çünkü ABD’nin Irak’ı işgaliyle bölgede taşlar yerinden oynadı. Statüko sarsılıyor. Hem Kürt halkı bir parçada özgürleşme yolunda önemli kazanımlar sağladı ve bu diğer parçalara yansıyabilir (ki bu Türkiye, Suriye, İran rejimlerinin uykusunu kaçırmaktadır) hem de bölgedeki tüm baskı rejimleri, diktatörlükler ve tutucular gelişmeleri kendi varlıklarına yönelik bir tehlike olarak görüyorlar. Türkiye’nin hem Kemalist-militarist kesimi, hem de bu kesime karşıt gibi duran AKP ve öteki İslamcı kesim, aynen Baas rejimi, aynen İran’daki ayetullahlar kadar bu değişime karşılar. Bu nedenledir ki şimdi İran’la, Suriye ile, hatta Hamas ve Hizbullah gibileriyle birlikte, adeta bir birleşik cephe halinde, bölgede değişimi önlemeye çalışıyorlar. Bu yüzdendir ki, düne kadar PKK’ya üs veren, onu lojistik olarak besleyen ve Türkiye’ye karşı koz olarak kullanan İran ve Suriye, şimdi sözde “PKK’ya karşı” Güney Kürdistan’a yönelik olarak Türkiye’ye ortak operasyon öneriyorlar…

Evet, “teröre karşı savaş” perdesi altında yapılan bunca kuru gürültünün küllerini atarsanız altından çıkan gerçek nedenler bunlar. Bunu aylardır ve de yıllardır yazıp duruyoruz. Aslında bunu, şimdi operasyon histerisine yakalanmış AKP yöneticilerinin de, ortalığı saran toz-duman havasına kendilerini kaptıran basındaki birçok köşe yazarı ve yorumcunun da bildiğini sanıyorduk. Ama ne ilginçtir, akşamdan sabaha insanlar pusulayı şaşırabiliyorlar.

Doğrusu, şu “derin devlet” stratejistleri pek yamanmış, demokrat ve aydın geçinen çoklarını bile ırmağın kıyısına susuz götürüp susuz getiriyorlar! Ya da bazıları bile bile aptalı oynuyor. “Vur abalıya!” demek onların da işine geliyor.

Siyaset, hükümeti-muhalefetiyle militarizmin dümen suyunda. Kürt fobisi baylarımızı çılgına çevirmiş... Parlamento desen ortalıkta yok, hesaba katan da yok!

Ancak bu oyun, kısa erimde Türkiye’yi bir kez daha karanlık bir döneme sürükleyebilse bile, uzun erimde başarı şansı yoktur. Soğuk savaşın ardından dünyayı sarsan, Balkanları içine alan, Kafkaslara ulaşan değişim dalgası şimdi Ortadoğu’da. Taşlar yerinden oynadı ve statüko –üç-beş yıl erken ya da geç- yerle bir olacaktır. Elbet süreç özellikle bölge halkları için çok acılı olacak; ama sonuçta hem Filistin-İsrail sorunu kalıcı bir barışla sonuçlanacak, hem Kürt halkı tüm parçalarda özgürlüğe kavuşacak, hem de bugünkü çağdışı rejimler, ayetullahları ile, şeyh ve emirleri ile, Baasçı ve Kemalist diktatörlükleri ile çöküp gidecek, Birinci Dünya Savaşı’nda masa başında çizilen yapay sınırlar günümüzün gerçeklerine ve halkların tercihlerine göre yeniden çizilecektir.

Kimileri denizdeki balık misali, “derya içre olup deryayı bilmese” bile, ömrü yeten buna tanık olacak...

Yazarın önceki yazılarından:
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006