Statükonun yıkımına kim
ağlar?
Kemal Burkay
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın
bölgeye ilişkin son sözleri Türkiye’de, bazı çevrelerde
bir süreden beri yaşanan paniği daha da arttırdı.
Bu çevreler oldukça da geniş. Bu ülkede ABD aleyhtarlığı
yüzde seksenlere dayanmıştı, herhalde bu açıklamadan
ve koparılan yaygaradan sonra daha da aşar.
Bölgede olup bitenleri “doğum sancıları” olarak
niteleyen Rice, “yeni bir Ortadoğu istemenin zamanıdır;
farklı bir Ortadoğu istemeyenlere üstün geleceğiz,”
demiş..
Malum, Afganistan ve Irak işgalinden beri ABD bölgede,
radikal İslam’dan kaynaklanan terörizmin yanısıra,
böylesi bir terörizmi, batı düşmanlığını
besleyen çağı dolmuş yapıları sona
erdirecek bir demokratikleşmeyi amaçladığını
söylüyor.
ABD bu söylemde ne kadar samimi, onun dünyada işlerin
bu duruma varmasında günahı, sorumluluğu ne,
şu anda söylemin ötesindeki gerçek hesapları ne,
bunlar elbet tartışılabilir. Bize göre de,
son yıllarda azan radikal İslamcı terörün doğuşunda
ABD’nin büyük payı var. Aslında bugün yaşananların
kaynağında iki süper güç, ABD ile Sovyetler Birliği
arasındaki soğuk savaşta ABD’nin galip çıkması,
Sovyet sisteminin çökmesi ve iki sisteme dayalı dünya
dengesinin yıkılması geliyor. Böylesi bir denge
yıkılınca sarsıntıların tüm
dünyada yaşanması ve yeni yapılanmanın
sancılı geçmesi doğaldır.
ABD ve müttefikleri sosyalist sistemi çökertmek için her
yönteme başvurdular. Ortadoğu’da İran Şahlığı,
Suudi Arabistan, Kuveyt ve benzeri gerici monarşilere
destek oldular. Sıkışınca Latin Amerika’da,
Yunanistan, Türkiye ve Pakistan’da askeri darbeleri ve faşist
diktatörlükleri iş başına geçirdiler. Atlantik
kıyısından Pakistan’a kadar sosyalizmi İslami
ideoloji ile engellemeye yönelik “yeşil kuşak politikası”
da bunun ürünüydü. Afganistan’da okul yakan, öğretmen
başı koparan, kadını zorla çarşafa
ve “burka” denen baş kafesine sokan, heykel bombalayan
Taliban ve şu ünlü El Kaide de bu politikanın ürünlerindendi…
Sonuçta Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem yıkıldı.
Dünyanın her yerindeki kapitalistler, liberaller zafer
naraları attılar. Sosyalizmi de faşizm gibi
acımasız, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine
düşman bir rejim gibi göstermeye çalıştılar,
hala da, köpeksiz köyde deyneksiz dolaşan efendiler gibi
bu nakaratı sürdürüyorlar. Gerçi demokrasiye alışık
olmayan kimi geri toplumlarda, Kim İl Sung gibilerin
elinde sosyalizm de ucubeleşmedi değil. Pol Pot
ve Saddam gibileri ise sosyalizm adına faşizme rahmet
okutacak işler yaptılar. Ama dünyamızda, sömürüsüz
ve özgür toplum yönünde çok önemli bir değişim olan
sosyalist devrimleri, SSCB ve bir bütün olarak sosyalist sistem
deneyimini bu şekilde toptan karalamak tarihi ve toplumsal
olguları çarpıtmaktır.
Her neyse, tartışma konumuz bu değil. Ama
bugün yaşadıklarımızla çok sıkı
ilgisi olduğu için değindim. Eğer kapitalist
sistem, Sovyetler Birliği’nin başını çektiği
“barış içinde bir arada yaşama” önerisine evet
deseydi, silahlanmayı, faşizmi ve her türden gericiliği
tüm gücüyle kışkırtmasaydı, bugün çok
daha uygar bir dünyada yaşıyor olabilirdik. İki
sistem arasındaki yarış da barışçı
yöntemlerle sürerdi. Uzlaşmazlık ve sosyalizme tahammülsüzlük
politikası ise yalnızca sosyalist sistemi çökertmekle
kalmadı, dünyanın dengesini fena halde bozdu ve
böylesi bir ortamda, şişeden çıkan cinler harekete
geçti. Düne kadar sosyalist ülkelerde federal biçimler altında
birarada yaşayan halklar, canlanan milliyetçilik tutkuları
ile aralarına duvarlar çekme, daha fazla toprak kapma
çabalarıyla birbirlerinin boğazına sarıldılar.
Radikal İslamcı terör ise mızrağını
kapitalist ülkelere çevirdi. O, dün sosyalizmi istemiyordu,
bugün de kapitalizmi, liberal demokrasiyi, kapısını
çalan yeni yaşam tarzını filan istemiyor; o
geçmişi istiyor!.
Böylesi bir ortamda ABD’nin ve Avrupadakiler dahil, öteki
kapitalist müttefiklerinin radikal İslamcı terörle
yüzyüze gelmeleri şaşırtıcı değil.
ABD şimdi, bu dünkü dostu ve yeni düşmanı tepelemek,
onu besleyen yapıyı ve kaynakları kurutmak
için harekete geçmiştir. Elbet, işin içinde, hatta
başında, bölgede ve bölge dışındaki
enerji kaynaklarını denetime ve güvenceye almak
da var. Bunun için saha temizliğine gerek duyuyor ve
dünyadaki öteki rakip güçlerle (Rusya, Çin ve başkaları)
çekişiyor.
Bu günümüzün önemli bir kavgasıdır. Böylesi dünya
çapında bir kavgada, biz kapitalist ya da emperyalist
olmayan, radikal İslamcı da olmayan, herhangi bir
ülkede petrol deryası üstünde oturan emir, şeyh
vs. de olmayan, Türkiye gibi bir ülkede paşa da olmayan;
iş, eğitim, sağlık, konut, özgürlük, kısacası
daha insanca bir yaşam isteyen sıradan insanlar
ve halklar ne yapmalıyız?
ABD’nin mi, yoksa Rusya ve Çin’in yanında mı saf
tutmalıyız? Derdimiz, Ortadoğu petrolünün bunlardan
hangisine satılacağı mıdır? Yoksa,
dünya tarihini geriye çevirmeye çalışan şu
çılgın radikal İslamcı terör örgütlerinin,
ya da bölgede statükonun yıkılmasından, imtiyazlarının
ve tahtlarının elinden gideceğinden paniğe
kapılan İran mollalarının, Arabistan Şeyh
ve emirlerinin, Baas kalıntısı diktatörlerin
mi yanında saf tutalım?
Besbelli bizim politikamız bunların hiçbiri olamaz.
Bizim politikamız, bölge halklarını özgürleştirecek,
demokratik rejimlerin yolunu açacak değişikliklere
destek olmak, bu yönde çaba göstermektir. Bölgede statükonun
yıkılması, her şey demek olmasa bile,
tam da buna hizmet ediyor. Tamam, ABD radikal İslamdan
kaynaklanan tehlikeyi bertaraf etmek ve bölgedeki çıkarlarını
güvenceye almak için bunu yapıyor. Ama yaptıkları
eğer sonuçta bölgedeki gerici rejimlerin ve diktatörlüklerin
yıkılması ve halkların zincirlerini çözmesi
ile sonuçlanacaksa bundan neden paniğe kapılmalı?
Böylesi bir değişime radikal İslamcıların
karşı çıkması anlaşılır.
Ama onlar bunu özgürlük ve daha iyi bir gelecek adına
yapmıyorlar ki. Onların yaratmak istediği dünyada
hiç yaşanmaz. İran’ı yöneten ayetullahlar,
Suudi şeyhleri, Ürdün Kralı, Kuveyt Şeyhi,
Baasçılar, Mübarek ve benzeri diktatörlerin de korku
ve kaygılarını paylaşmamız gerekmiyor
elbet. Ya Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş,
sömürgeleştirmiş ve Kürt halkına eşit
hak ve özgürlükler tanımamak için yüzyıla yakın
süredir çırpınıp duran, şimdi de Kürdistan
ellerinden gidecek diye krize kapılan Türkiye, İran
ve Suriye rejimlerinin telaş ve kaygısına aldırmaya
gerek var mı?.
Türk rejimi düne kadar ABD’nin can ciğer müttefiki idi.
ABD yıllar boyu Vietnam’ı, Laos’u bombalarken hiçbir
şikayeti yoktu. Hatta Kore’de onunla omuz omuza savaştı.
Daha dün ABD ve NATO Sırbistan’ı bombalayıp
Yugoslavya’yı dağıtırken de yanında
idi. Türk Başbakanı ve Türk aydınları
Bosna seferleri yapıyorlardı.. Aynı Türk devleti,
Cezayir kurtuluş mücadelesi sırasında da Fransızların
yanında idi ve Cezayirli direnişçileri “asi”diye
niteliyordu..
Bugün değişen ne? Değişen o ki Ortadoğu’da
statükonun yıkılması Türkiye’deki statükoyu
da etkileyecektir. Irak gibi, İran, Suriye ve Türkiye’de
de Kürtlerin özgürleşmesi gündeme girmiştir. Baylarımızı
korkuya, paniğe uğratan nedenlerden biri budur.
Ama önemli bir neden daha var. Nerdeyse yüz yıllık
ırkçı, şoven, militarist rejimin, bunun dayandığı
Kemalist ideolojinin, paşalar egemenliğinin sona
ermesi ihtimali… Bu da Kürt sorunu kadar, belki ondan da çok,
onların korkulu rüyası..
Peki, bu ülkenin işçileri, emekçileri; iyi bir gelecek
beklentisi içindeki gençleri; baskı ve eşitsizliklerden
kurtulmak isteyen kadınları; özgür, demokratik,
gelişkin, çağdaş bir ülke özleyen aydınları,
işverenleri; Aleviler gibi baskı gören inanç grupları,
yani halkın ezici çoğunluğu -Kürt halkını
hiç saymıyorum, çünkü onun çıkarı zaten belli-
onların da bu değişimden ürkmeleri için neden
var mı?
Soğuk savaş sonrası Doğu Avrupa’yı
ve Balkanları altüst eden, Kafkasları sarsan değişim
dalgası şimdi Ortadoğu’ya ulaştı.
Burada da, Birinci Dünya Savaşı ertesinde oluşmuş
statüko şimdi yıkımla yüzyüze ve belki de soğuk
savaş sonrası yaşanan en önemli değişim
bu olacak. Bu, sosyalist ve federal SSCB’nin ve aynı
nitelikteki Yugoslavya’nın çöküp dağılması
gibi, tarihsel bakımdan geriye dönük ve olumsuz özellikler
taşımıyor. Burada kaybedilecek hiçbir şey
yok, ne sosyalizm, ne federalizm. Kaybedilecek olan sadece
gericiliktir, baskıdır, zamanı dolmuş
ve çürümüş olandır.
Bunun için gözyaşı dökmeyin baylar! Ne ülkenizi
esir etmiş paşaların egemenliği sarsılacak
ve nazizm benzeri Kemalist ideoloji tarihin çöplüğüne
gömülecek diye, ne de Kürtler özgür olacak diye ağlamak
gerekmez…
Neden Kürtlerle eşitlik temelinde barışçı
bir yaşamı düşünmüyorsunuz? Kürtlerin Slovakya
gibi ayrı bir devletleri de olabilir. Nasıl bugün
batıda bir Yunanistan ve Bulgaristan varsa, doğuda
da bir Kürdistan’la komşu olmak çok mu kötü? Dünya mı
yıkılır?..
Ama bakın, biz Kürtler federasyon da istiyoruz. Yani,
bize yapılan bunca kötülüğe rağmen hala birlikte
yaşamaya da varız.. Dünyada o kadar çok federal
ülke var. Burada federal bir sistem oluştursak, özgür,
demokratik, barışçı bir toplum kursak, bu hırgür
artık bitse, enerjimizi, olanaklarımızı
birlikte ve ülkenin gelişmesine seferber etsek, çağla
bütünleşsek, AB’nin bir üyesi olsak fena mı?.
Gelin lütfen biraz da “şu çılgın Türkler”
gibi değil de, akıllı adamlar gibi düşünün.
Böyle bir durumda “yeni bir Ortadoğu” sizi ürkütmez,
ürkütmesi için neden olmaz.
Yazarın önceki yazılarından:
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in
tehlike çanları!
Kırk
katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|