Bölgemizde ve Dünyada barış ve
istikrar için..
Kemal Burkay
Son günlerde Filistin sorunu yeniden ısındı
ve çatışmalar bir kez daha Lübnan’a yayıldı.
İsrail Hizbullah’ı etkisiz kılma çabasıyla
Lübnan’ı yoğun biçimde bombalıyor, Hizbullah
da buna karşılık İsrail’in kuzey bölgesini
füzelerle vuruyor. Çatışmanın büyüme, Suriye
ve İran’ı da içine çekme riski var.
Dünya kamuoyu olan biteni günü gününe televizyonlardan ve
internetten izliyor. İsrail’in, sınır eylemiyle
öldürülen ve kaçırılan askerleri için kullandığı
şiddet çok aşırı ve orantısız
bulunuyor; yoğun bombardıman, Gazze Şeridi
ve Lübnan’da alt yapının yaygın biçimde tahrip
edilmesi, sivil kayıpların çokluğu nedeniyle,
uluslararası kamuoyunda İsrail’e karşı
yoğun bir tepki var.
Biz Kürtler geçmişten beri, doğal olarak Filistin
halkının kurtuluş mücadelesini destekledik
ve İsrail’in güce dayalı politikasını
eleştirdik (her ne kadar Filistin liderleri –Enfale ve
Halepçe’ye rağmen- bizim değil, Saddam’ın yanında
yer aldılarsa da..) Öte yandan sorunun, diyalog yoluyla,
İsrail’in varlığını da kabul eden
ve her iki halkın barış içinde yan yana yaşamasına
olanak veren adil bir barışla çözümlenmesi gerektiğini
savunduk. Kanımızca bu doğruydu. Bugün de gerekli
olan böylesine adil bir barıştır.
Filistin veya genel olarak Arap ve İslam cephesinde,
Hamas ve Hizbullah gibi, İran gibi, İsrail’in varlığını
kabul etmeyen ve “Yahudi Devletini” ortadan kaldırma
amaç ve söylemini sürdürenler gerçekçi değiller. Bu tutum,
barışa ulaşılmasını engelleyen
önemli nedenlerden biri. Öte yandan İsrail’in salt askeri
güç üstünlüğüyle karşıtlarını dize
getiremiyeceği de bir başka gerçek. İsrail
politikasındaki Şahinler, başta da Ariel Şaron
gibileri, Begin ve Arafat arasında sağlanan barış
sürecini sabote ederek, durumun giderek çıkmaza saplanmasında
en büyük rolü oynadılar. Böylesi bir aşırı
güç ve şiddet politikasının İsrail’in
de çıkarlarına hizmet etmediği, bununla barışın
ve güvenliğin sağlanamıyacağı birçok
İsrail’li veya yahudi asıllı barışsever,
geniş ufuklu kişi tarafından da dile getiriliyor.
Filistin sorunu veya İsrail-Filistin çatışması,
bölgedeki son gelişmelerle birlikte, giderek daha büyük
ölçüde hem tüm bölgede hem de uluslararası planda barış
ve istikrarı olumsuz etkiler duruma geldi. Bu nedenle
çözümü de uluslararası bir perspektiften bakarak aramak
gerekiyor. Bir başka deyişle soru, Hizbullah, El
Kaide, Hamas gibi radikal islamcı olup terör yöntemine
ağırlık veren örgütlerin de sahneye önemli
aktörler olarak çıktığı bir dönemde, Filistin’de,
Irak’ta, Afganistan’da ve dünyanın öteki yerlerindeki
savaş ocaklarını söndürmek, barışa
ulaşmak için ne yapmalı?
Bu soruyu, New York’a yönelik şu malum 11 Eylül 2001
saldırılarının hemen ardından kaleme
aldığım ve 14 sayılı Dema Nu’da yayınlanan
yazımda da sormuş ve buna yönelik görüşümü
dile getirmiştim. Söz konusu yazıdan, bu sorunun
cevabını da içeren bazı bölümleri aynen almak
istiyorum; çünkü bugün de aynı şeyleri düşünüyorum:
“Neler olabilir? ABD ve müttefikleri ‘terörizmin kökünü kazıma’
adına kimi askeri operasyonlara girişebilirler.
Bu, bazı ülkelere savaş açmaya kadar varabilir.
Bundan özellikle Ortadoğu bölgesi, Afganistan, Irak,
Filistin, Hatta İran ve Suriye etkilenebilir. İsrail
daha şimdiden, durumu fırsat sayıp tank ve
toplarıyla Filistin özerk bölgesini işgale yöneldi,
tahribe ve kıyıma hız verdi.
“ABD’nin ve NATO’nun savunma stratejisi gözden geçirilecektir.
Terörizmin ‘global bir düşman olduğu’ tezi güçlenecek
ve buna yönelik ortak tedbirler arttırılacaktır.
Buna Rusya ve Çin de destek verebilir. Çünkü herkesin kendi
yarası, kendi ‘terörist düşmanı’ var.. Eskiden
onları birbirlerine karşı kullanıyorlardı,
şimdi ise bir uzlaşmaya varıp elbirliği
ile yok etmeye çalışacaklar..
“Büyük ihtimalle, başta ABD olmak üzere, Batı ülkelerinde
güvenlik harcamaları, silahlanmaya ayrılan pay artacak.
‘Terörist avı’, en azından ‘potansiyel teröristlere’
yönelik yoğun tedbirler görülebilir; aşırı
bir denetim, kuşku ve paranoya, yani bir tür Makkartizm
(McCarthism) dalgası yükselebilir…”
O günden bu yana, bu tahminler nerdeyse tümüyle gerçekleşti.
Öte yandan, olaylar daha durulmuş değil. Söz konusu
yazımdan devam ediyorum:
“Peki bunlar sorunları çözer mi ve -dünya bir yana-
ekonomik ve askeri olarak güçlü, karnı tok, sırtı
pek Batı dünyasının dertlerine çözüm bulmaya
yeter mi?
“Besbelli yetmez. Türkiye gibi yöneticileri bedensel ve zihinsel
olarak özürlü, bir barbarlık geleneğini günümüzde
de ısrarla yaşatmaya çalışan, sorunlar
karşısında şiddetten başka yol ve
yöntem tanımayan ülkeleri bir yana bırakalım;
ama ABD’nin, özellikle de Avrupa ülkelerinin yöneticileri,
salt zor ve şiddet yöntemleriyle, bu türden tedbirlerle
sorunların üstesinden gelinemiyeceğini bilecek kadar
akıllı ve deneyimli olsalar gerek.
“Her sorun gibi terörizmin de hangi ortamın ürünü olduğuna,
nedenlerine bakmak gerekir. Bu nedenler ortadan kaldırılmadan,
sözkonusu ortam değiştirilmeden terörizm önlenemez.
“Sivil halka zarar veren, masum insanların hayatına
mal olan, ya da onlara büyük acılar veren terör eylemleri
elbette kötüdür. Kim yaparsa yapsın kınanmalıdır.
Üstelik bunlar hiçbir soylu amaca hizmet etmezler. Ancak terörizmin
sorumlusu olarak salt teröristleri görmek veya göstermek de
çok yüzeysel bir bakıştır, aldatıcıdır.
“Terörizme birçok durumda, ondan şikayet eden güçlülerin
zulmü, haksızlığı yol açar. Dünyamızda
ulusal ve uluslararası çaptaki büyük haksızlıklar,
zulümler önlenmedikçe, şiddet bir araç olarak güçlüler,
en başta devletler tarafından, hem de sınırsız
ve ölçüsüz biçimde kullanıldıkça, bunun kendi karşıtına
yol açması da kaçınılmazdır.
“ABD’yi vuran terörist eylemleri ateşleyen kaynak, büyük
ihtimalle Filistin ve Afganistan’daki yangınlardır.
Bu yangınları yaratan ise Afganistan’ın veya
Filistin’in mazlum, yoksul halkları değildir. Onlar
uluslarararası büyük çatışmaların kurbanı
oldular.
“Örneğin bugün, batılıların pek yakındığı
radikal ya da fanatik islamcı akımlar, en başta
ABD’nin soğuk savaş döneminde izlediği Sovyetlere
karşı ‘Yeşil Kuşak’ politikasının
ürünü değiller mi? Hem ABD hem de bölgedeki diktatörlük
rejimleri, İslamı komünizme, bir bütün olarak sola
ve demokrasi güçlerine karşı bir panzehir olarak
düşündüler, beslediler, kışkırttılar.
Demek ki onlar şimdi kendi ektiklerini biçiyorlar.
“O halde, öncelikle dünyamızdaki bu tür savaş ve
çatışma ocaklarını, yangınları
söndürmek gerekir. Bu ise tankla, topla, savaş uçağıyla,
nükleer silahla olmaz. Politikayla , vicdanla olur. Sorunların
çözümü diyalog, uzlaşma ve adil bir barış temelinde
olmalıdır. Bulunacak çözümler tüm tarafların
kabul edebileceği makul, adil çözümler olmalıdır.
“Dünyamız savaş ocaklarıyla kaynarken, bunca
haksızlık ve zulüm varken hiçbir ülke güvenlik içinde
olamaz. Dünyamızda bunca sömürü ve yoksulluk varken,
dünyanın bir bölümü egoistçe ve lüks içinde yaşayıp
bir bölümü açlık ve sefalet çekerken dünyada barış
olmaz, kimse yatağında rahat uyuyamaz.
“O halde yapılacak iş dünyada herkes için, tüm
uluslar için, tüm farklı gruplar için adaleti sağlamaktır,
insanların ve ulusların haklarına saygı
göstermektir, yoksulların sorunlarını çözmektir.”
Yazımın sonunda ise sözü Türkiye’ye getirerek şunları
diyordum:
“New York ve Vashington’da olup bitenlerden en başta
da Türk yöneticiler ders almalıdır. Bir kez daha
görüldü ki, salt güçlü olmak güvende olmaya yetmiyor. En süper
savaş mekanizmaları bile bazan işe yaramıyor.
Şiddet şiddeti doğuruyor ve bunun sonu yok.
“(Türkiye’yi yönetenler) Türk ve Kürt halklarını
daha büyük felaketlerle karşı karşıya
bırakmadan, sorunlarını adam gibi, diyalog
yoluyla, barışçı yöntemlerle çözmeyi örğrenmeliler.
Türk halkına demokrasiyi, Kürt halkına özgürlüğü
tanımalılar. Dış politikada güç gösterisi
politikasına son vermeliler.”
Bugün de söyleyeceklerim bundan farklı değil.
Peki dünyamızı yönetenler, halkların kaderini
ellerinde tutanlar, özellikle de büyük güç sahipleri ne kadar
bu işin farkındalar? O da ayrı bir mesele..
Zaten sorun da bundan kaynaklanıyor. Güçlüler çoğu
zaman akıl ve sağduyudan çok, sınırsız
tutkularının, doymak bilmez çıkarlarının
peşinden giderler.
Bu yüzden tarih genellikle, özlem ve dileklerimize göre değil,
kendi bildiği yolu izler. Bu yolda, kendilerini çok güçlü,
“ebedi” sananların, koca imparatorlukların beklenmedik
bir anda çatırdayıp gitmesi de tarihin bir başka
cilvesidir...
Yazarın önceki yazılarından:
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|