PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..

Kemal Burkay

Son günlerde Filistin sorunu yeniden ısındı ve çatışmalar bir kez daha Lübnan’a yayıldı. İsrail Hizbullah’ı etkisiz kılma çabasıyla Lübnan’ı yoğun biçimde bombalıyor, Hizbullah da buna karşılık İsrail’in kuzey bölgesini füzelerle vuruyor. Çatışmanın büyüme, Suriye ve İran’ı da içine çekme riski var.

Dünya kamuoyu olan biteni günü gününe televizyonlardan ve internetten izliyor. İsrail’in, sınır eylemiyle öldürülen ve kaçırılan askerleri için kullandığı şiddet çok aşırı ve orantısız bulunuyor; yoğun bombardıman, Gazze Şeridi ve Lübnan’da alt yapının yaygın biçimde tahrip edilmesi, sivil kayıpların çokluğu nedeniyle, uluslararası kamuoyunda İsrail’e karşı yoğun bir tepki var.

Biz Kürtler geçmişten beri, doğal olarak Filistin halkının kurtuluş mücadelesini destekledik ve İsrail’in güce dayalı politikasını eleştirdik (her ne kadar Filistin liderleri –Enfale ve Halepçe’ye rağmen- bizim değil, Saddam’ın yanında yer aldılarsa da..) Öte yandan sorunun, diyalog yoluyla, İsrail’in varlığını da kabul eden ve her iki halkın barış içinde yan yana yaşamasına olanak veren adil bir barışla çözümlenmesi gerektiğini savunduk. Kanımızca bu doğruydu. Bugün de gerekli olan böylesine adil bir barıştır.

Filistin veya genel olarak Arap ve İslam cephesinde, Hamas ve Hizbullah gibi, İran gibi, İsrail’in varlığını kabul etmeyen ve “Yahudi Devletini” ortadan kaldırma amaç ve söylemini sürdürenler gerçekçi değiller. Bu tutum, barışa ulaşılmasını engelleyen önemli nedenlerden biri. Öte yandan İsrail’in salt askeri güç üstünlüğüyle karşıtlarını dize getiremiyeceği de bir başka gerçek. İsrail politikasındaki Şahinler, başta da Ariel Şaron gibileri, Begin ve Arafat arasında sağlanan barış sürecini sabote ederek, durumun giderek çıkmaza saplanmasında en büyük rolü oynadılar. Böylesi bir aşırı güç ve şiddet politikasının İsrail’in de çıkarlarına hizmet etmediği, bununla barışın ve güvenliğin sağlanamıyacağı birçok İsrail’li veya yahudi asıllı barışsever, geniş ufuklu kişi tarafından da dile getiriliyor.

Filistin sorunu veya İsrail-Filistin çatışması, bölgedeki son gelişmelerle birlikte, giderek daha büyük ölçüde hem tüm bölgede hem de uluslararası planda barış ve istikrarı olumsuz etkiler duruma geldi. Bu nedenle çözümü de uluslararası bir perspektiften bakarak aramak gerekiyor. Bir başka deyişle soru, Hizbullah, El Kaide, Hamas gibi radikal islamcı olup terör yöntemine ağırlık veren örgütlerin de sahneye önemli aktörler olarak çıktığı bir dönemde, Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da ve dünyanın öteki yerlerindeki savaş ocaklarını söndürmek, barışa ulaşmak için ne yapmalı?

Bu soruyu, New York’a yönelik şu malum 11 Eylül 2001 saldırılarının hemen ardından kaleme aldığım ve 14 sayılı Dema Nu’da yayınlanan yazımda da sormuş ve buna yönelik görüşümü dile getirmiştim. Söz konusu yazıdan, bu sorunun cevabını da içeren bazı bölümleri aynen almak istiyorum; çünkü bugün de aynı şeyleri düşünüyorum:

“Neler olabilir? ABD ve müttefikleri ‘terörizmin kökünü kazıma’ adına kimi askeri operasyonlara girişebilirler. Bu, bazı ülkelere savaş açmaya kadar varabilir. Bundan özellikle Ortadoğu bölgesi, Afganistan, Irak, Filistin, Hatta İran ve Suriye etkilenebilir. İsrail daha şimdiden, durumu fırsat sayıp tank ve toplarıyla Filistin özerk bölgesini işgale yöneldi, tahribe ve kıyıma hız verdi.

“ABD’nin ve NATO’nun savunma stratejisi gözden geçirilecektir. Terörizmin ‘global bir düşman olduğu’ tezi güçlenecek ve buna yönelik ortak tedbirler arttırılacaktır. Buna Rusya ve Çin de destek verebilir. Çünkü herkesin kendi yarası, kendi ‘terörist düşmanı’ var.. Eskiden onları birbirlerine karşı kullanıyorlardı, şimdi ise bir uzlaşmaya varıp elbirliği ile yok etmeye çalışacaklar..

“Büyük ihtimalle, başta ABD olmak üzere, Batı ülkelerinde güvenlik harcamaları, silahlanmaya ayrılan pay artacak. ‘Terörist avı’, en azından ‘potansiyel teröristlere’ yönelik yoğun tedbirler görülebilir; aşırı bir denetim, kuşku ve paranoya, yani bir tür Makkartizm (McCarthism) dalgası yükselebilir…”

O günden bu yana, bu tahminler nerdeyse tümüyle gerçekleşti. Öte yandan, olaylar daha durulmuş değil. Söz konusu yazımdan devam ediyorum:

“Peki bunlar sorunları çözer mi ve -dünya bir yana- ekonomik ve askeri olarak güçlü, karnı tok, sırtı pek Batı dünyasının dertlerine çözüm bulmaya yeter mi?

“Besbelli yetmez. Türkiye gibi yöneticileri bedensel ve zihinsel olarak özürlü, bir barbarlık geleneğini günümüzde de ısrarla yaşatmaya çalışan, sorunlar karşısında şiddetten başka yol ve yöntem tanımayan ülkeleri bir yana bırakalım; ama ABD’nin, özellikle de Avrupa ülkelerinin yöneticileri, salt zor ve şiddet yöntemleriyle, bu türden tedbirlerle sorunların üstesinden gelinemiyeceğini bilecek kadar akıllı ve deneyimli olsalar gerek.

“Her sorun gibi terörizmin de hangi ortamın ürünü olduğuna, nedenlerine bakmak gerekir. Bu nedenler ortadan kaldırılmadan, sözkonusu ortam değiştirilmeden terörizm önlenemez.

“Sivil halka zarar veren, masum insanların hayatına mal olan, ya da onlara büyük acılar veren terör eylemleri elbette kötüdür. Kim yaparsa yapsın kınanmalıdır. Üstelik bunlar hiçbir soylu amaca hizmet etmezler. Ancak terörizmin sorumlusu olarak salt teröristleri görmek veya göstermek de çok yüzeysel bir bakıştır, aldatıcıdır.

“Terörizme birçok durumda, ondan şikayet eden güçlülerin zulmü, haksızlığı yol açar. Dünyamızda ulusal ve uluslararası çaptaki büyük haksızlıklar, zulümler önlenmedikçe, şiddet bir araç olarak güçlüler, en başta devletler tarafından, hem de sınırsız ve ölçüsüz biçimde kullanıldıkça, bunun kendi karşıtına yol açması da kaçınılmazdır.

“ABD’yi vuran terörist eylemleri ateşleyen kaynak, büyük ihtimalle Filistin ve Afganistan’daki yangınlardır. Bu yangınları yaratan ise Afganistan’ın veya Filistin’in mazlum, yoksul halkları değildir. Onlar uluslarararası büyük çatışmaların kurbanı oldular.

“Örneğin bugün, batılıların pek yakındığı radikal ya da fanatik islamcı akımlar, en başta ABD’nin soğuk savaş döneminde izlediği Sovyetlere karşı ‘Yeşil Kuşak’ politikasının ürünü değiller mi? Hem ABD hem de bölgedeki diktatörlük rejimleri, İslamı komünizme, bir bütün olarak sola ve demokrasi güçlerine karşı bir panzehir olarak düşündüler, beslediler, kışkırttılar. Demek ki onlar şimdi kendi ektiklerini biçiyorlar.

“O halde, öncelikle dünyamızdaki bu tür savaş ve çatışma ocaklarını, yangınları söndürmek gerekir. Bu ise tankla, topla, savaş uçağıyla, nükleer silahla olmaz. Politikayla , vicdanla olur. Sorunların çözümü diyalog, uzlaşma ve adil bir barış temelinde olmalıdır. Bulunacak çözümler tüm tarafların kabul edebileceği makul, adil çözümler olmalıdır.

“Dünyamız savaş ocaklarıyla kaynarken, bunca haksızlık ve zulüm varken hiçbir ülke güvenlik içinde olamaz. Dünyamızda bunca sömürü ve yoksulluk varken, dünyanın bir bölümü egoistçe ve lüks içinde yaşayıp bir bölümü açlık ve sefalet çekerken dünyada barış olmaz, kimse yatağında rahat uyuyamaz.

“O halde yapılacak iş dünyada herkes için, tüm uluslar için, tüm farklı gruplar için adaleti sağlamaktır, insanların ve ulusların haklarına saygı göstermektir, yoksulların sorunlarını çözmektir.”

Yazımın sonunda ise sözü Türkiye’ye getirerek şunları diyordum:

“New York ve Vashington’da olup bitenlerden en başta da Türk yöneticiler ders almalıdır. Bir kez daha görüldü ki, salt güçlü olmak güvende olmaya yetmiyor. En süper savaş mekanizmaları bile bazan işe yaramıyor. Şiddet şiddeti doğuruyor ve bunun sonu yok.

“(Türkiye’yi yönetenler) Türk ve Kürt halklarını daha büyük felaketlerle karşı karşıya bırakmadan, sorunlarını adam gibi, diyalog yoluyla, barışçı yöntemlerle çözmeyi örğrenmeliler. Türk halkına demokrasiyi, Kürt halkına özgürlüğü tanımalılar. Dış politikada güç gösterisi politikasına son vermeliler.”

Bugün de söyleyeceklerim bundan farklı değil.

Peki dünyamızı yönetenler, halkların kaderini ellerinde tutanlar, özellikle de büyük güç sahipleri ne kadar bu işin farkındalar? O da ayrı bir mesele.. Zaten sorun da bundan kaynaklanıyor. Güçlüler çoğu zaman akıl ve sağduyudan çok, sınırsız tutkularının, doymak bilmez çıkarlarının peşinden giderler.

Bu yüzden tarih genellikle, özlem ve dileklerimize göre değil, kendi bildiği yolu izler. Bu yolda, kendilerini çok güçlü, “ebedi” sananların, koca imparatorlukların beklenmedik bir anda çatırdayıp gitmesi de tarihin bir başka cilvesidir...

Yazarın önceki yazılarından:
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006